“İkinci Cihan Harbinden beri
canım sıkılıyor diyorum size
kış güneşlerinin verdiği başağrılarını ve
kenevirden urgan yapmayı bilmeyen sizlerin
bunu da anlamanız gerekmiyor” 
Feridun Yılmaz, “gecikince bir kahramana sözler” adlı şiirinde böyle bağırıyordu. 
Sanırım 2001 yılıydı bu şiirin “yolcular”  dergisinde yer aldığı tarih. 2014’te aynı şiiri yazar mıydı, Feridun Yılmaz bilemiyorum.
Feridun ağabey, böyle kazımıştı zihnimize can sıkıntısını. 

Türkiye’nin canı ne zamandır sıkılıyor acaba diye düşünmüştüm. 
Bir ülkenin canının sıkılmaya başladığı tarih, ne zamandır, üstüne düşünülmeye değer bir konu. 
Belki atlasa işlendiği tarihtir, belki atlastan silinmeye yüz tuttuğu tarihtir. O kesif bekleyiş süreci.
Türkiye’nin canı, ilkin “İNEBAHTI DENİZ SAVAŞI”nda aldığı yenilgiyle sıkılmaya başladı. 
Sonraki yüzyıllarda ise daha da artan can sıkıntısı nihayet Tanzimat’la melankoliye dönüştü. 
Birinci cihan harbinde alınan yenilgiyle, Türkiye’nin her yanı iflah olmaz yara-berelerle doldu.
Sonraki yıllarda can sıkıntısı yerini, can derdine bıraktı. 
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, can derdi bir nebze geçse de can sıkıntısı devam etti. 
İnebahtı’dan sonra kendisine dinleneceği bir söğüt gölgesi bulamayan, sürekli canı ağzına gelen Türkiye, 21 yüzyıla yeni bir silkinmeyle girdi. 
Kendi yetiştirdiği söğüdün gölgesine sığındı. O söğüt AK PARTİ’ydi… 
Türkiye, büyük bir medeniyetten, neredeyse haritalardan silinmeye yüz tutmuşken AK PARTİ’nin itinayla yaptığı arkeolojik kazıyla yer altı zenginliklerini çıkarmaya başladı. 
En sonunda gün geçtikçe hengâmeye dönen coğrafyada, Türkiye nefes almaya başladı.
AK PARTİ, Türkiye Medeniyetini inşa etme gayretini millete samimice anlatmayı başardı. 
Bu başarı, sadece AK PARTİ’li olanların işine yaramadı üstelik. 

Türkiye’de yaşayan, azınlıklar, muhalifler, son dönem ideolojilerine bel bağlayanlar, Kürtler hemen herkesin işine yaradı. 
Can sıkıntısıyla kime nasıl davranması gerektiğini bilmeyen devleti milletle kaynaştırdı, AK PARTİ. Türkiye’nin havuzuna toplanan nimet, ayrım yapılmaksızın bütün milletle bölüşüldü. 

Devletin imkanları ve sahip olduğu kaynaklarla hayatı boyunca ilk kez tanışan insanların şükretme şuuru, uzun yıllar sonra ilk kez devlet işleyişinde yer aldı.  
Bu şuuru, anlayışının bir referansı kabul eden AK PARTİ Türkiye’ye bir nevi Rönesans dönemi yaşatıyor. 
Ancak AK PARTİ Rönesansı, Avrupa’da beş yüz yıl önce yaşanandan çok farklı ve insancıl.
Çünkü Avrupa Rönesans’ı akıl ve bilimi üretmenin yanında sömürü anlayışını Avrupalı devletlerin temel felsefesi yaparken, bir yandan da manevi değerlerin yıkımıyla meşgul olmuştu. 

AK PARTİ Rönesans’ı ise Türkiye’yi manevi değerlerinden koparmamış, aksine terk edilmeye çalışılan değerleri daha da açığa çıkardı.
Türkiye tarihi boyunca hiçbir zaman sömürge olmamasına rağmen, bağımsızlığının gerektirdiği tavrı bir türlü üretemedi. 
AK PARTİ ile birlikte bir kez daha kendi demokrasimiz, kendi sanayimiz, kendi şehirlerimiz, kendi ekonomimiz, kendi eğitimimiz, kendi yolumuz, kendi siyasetimiz, kendi endişelerimiz, kendi önceliklerimiz,  kendi dertlerimiz, kendi çözümlerimiz, kendi sesimiz oldu.
Kısaca kendi medeniyetimiz oldu. 

Çin Seddi’nin uzaydan görülebilen tek insan yapısı olduğu söylenir. 
Türkiye tarihinde de, AK PARTİ uzaya bakınca görülebilen tek milli eserimiz. 
Çünkü artık uydularımız uzayın boşluğunu değil, doluluğunu gözlemliyor.
Canımız sıkılmıyor artık ve bir bilinenli denklem şu: 

AK PARTİ artı YENİ TÜRKİYE: Eşittir; “TAM YOL MEDENİYET” (birileri hâlâ akıl erdiremese de)





 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Adınız Soyadınız 2014-11-19 15:00:01

yandaşlığa aynen devam

banner165