Geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında ulus devletin çözemediği problemleri ümmetçiliğin mi çözebileceği şeklinde, cevabı bir bakıma konunun başlığında olumsuzlanan bir program yayımlandı.

Doksan yıllık tecrübeyle ulus devlet zihniyetinin milletin sorunlarına çare olamadığı, aksine yeni sorunlar yarattığı apaçık ortada iken, laik-kemalist, ulusalcı konuşmacıların hala o kibirli, her şeyin en doğrusunu bilen, kendilerinden farklı düşünenlere bir muallim edasıyla ders verir gibi yaptıkları konuşmalar hakikaten dikkat çekiciydi.

Program boyunca tek parti yıllarında yapılan haksızlıkları savunacak mecalleri kalmadığını gördükleri an, sanki günümüzün sorunları geçmişten bağımsızmış gibi, “geçmişi bırakalım da bugünü konuşalım” yoluna sapıyor, emperyalist işgal ve sömürüyü göz ardı ederek, “ümmet dediğiniz insanlar birbirlerini kesmekle meşgul” şeklindeki kurnazlıklarla durumu kurtarmaya çalışıyorlardı.

Oysa mevzu tüm bunlardan ayrı olarak Türkiye’de uygulanan siyasal sistemin modern bir ulus toplum oluşturma adına insanların etnik, mezhebi ve dini kimliklerini yok sayarak icat ettiği sorunlardı. İnsanların ırksal kökenleri, dinsel inanışları veya giyim kuşamları üzerinden estirilen terörle milyonların hayatı zindana çevrilmiş, buna karşı çıkanların devlete, rejime başkaldırı içine oldukları iddiasıyla yıllarca enselerinde boza pişirilmişken,  geçmişi bırakalım bu günü konuşalım sözü samimiyetten, inandırıcılıktan yoksundur.

Bir başörtüsü konusunun ne bedeller ödenerek kaç yılda, onun da kısmen çözülebildiği ortada iken, bunu çözmeye kalkışan parti cumhuriyetin temel esaslarını değiştirmek suçlaması ile kapatılmaktan neredeyse şans eseri kurtulabilmişken ( şans eseri diyorum çünkü, Haşim Kılıç’ın o gün AK Parti’yi kapatılmaktan kurtaran oyunun rengi bugün olsa nasıl olurdu acaba) ve üstelik bütün bunları yaşatan zihniyetin bugünkü mirasçıları en küçük bir pişmanlık duyup, göstermelik bir özür dilemeye bile yanaşmazlarken eskiyi unutmamızı beklemeleri tam bir pişkinliktir.

Konuşmacılardan sözüm ona bir bilim adamı, Dersim katliamını ordunun alt kademelerindeki sünni-dindar bürokrat ve askerlere yükleyecek kadar ahlak, insaf ve izandan yoksun olduğunu göstererek, Dersim katliamını gezi parkı kalkışmasında veya bir takım sokak gösterilerinde polisin anlık bir öfkeyle bir genç kızı saçından tutup sürüklemesiyle eşitleyerek, böylesi fevri bir hareketin, haftalarca hatta aylarca süren bir tedip ve tenkil olayıyla aynı şey olduğunu iddia edebilmiştir.

Hele içlerinde birisi vardı ki, cumhuriyet döneminde camilerin yıkıldığı, bir kısmının ahıra çevrildiği, din adamlarına, âlimlere eziyet edildiği, din eğitimin yasaklandığı şeklindeki iddiaların hiçbirinin aslının olmadığını, tümüyle uydurulmuş bir takım ezberlerin tekrarı olduğunu söylüyor, aksini iddia edenleri, üstenci bir edayla cahillikle suçlayabiliyordu.

Neredeyse bir asırdır yaygın ve örgün tüm eğitim kurumlarının, yazılı ve görsel medyanın, edebiyat, sinema ve tiyatro dahil sanatın bütün dallarının adeta birer propaganda vasıtasına dönüştürülerek, yaşanmış olanın dışında tümüyle kurgulanmış bir tarih zihinlere kazınmışken, “cumhuriyetin ilk yıllarında dini kurumlar kapatılmıştır, din eğitimi yasaklanmıştır” diyen birinin üzerine “ezbercilik yapıyorsun” diyerek yürümek sadece yüzsüzlükle izah edilemez, bunun için her hal ve şartta haklı olduğunu düşünecek kadar hastalıklı bir ruh haline sahip olmak gerekir.

Bazen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bazı söz ve davranışlarında çok ileri gittiğini düşünüyor ve yenilgiye uğrattığınız insanların üzerlerine bu kadar gitmenin doğru olmadığı, rakiplerde rovanşist duygulara yol açacak, öç alma duygusu oluşturacak davranışlardan kaçınmak gerektiği şeklindeki eleştirilere ben de katılıyorum. Mesela cumhurbaşkanlığı makamının Çankaya’dan taşındığı yetmezmiş gibi cumhurbaşkanlığı forsunun, hem de gündüz gözüyle herkese göstere göstere sökülmesi gibi.

Ama bu tür programları izleyince diyorum ki, karşınızdaki insanlar iflah olmaz bir şekilde kendilerini başkalarından üstün olduğu saplantısına kaptırmış iseler, o günlerin gerilerde kaldığını, köprülerin altından çok sular geçtiğini, eski ayrıcalıklı günlerinde olmadıklarını anlamaları için biraz burunlarının sürtülmesi gerekiyorsa herhalde bunu yapmaktan da geri durmamak gerekiyor.

Omerkilic91@Hotmail.com


 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.