“Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... Zaman bendedir ve mekân bana emanettir! Şuurunda bir gençlik...”

Böyle başlar Üstad Necip Fazıl’ın meşhur Gençliğe Hitabesi… O, bütün ömrünü özlediği bu gençliğin inşasına adamış bir dava adamıydı. Uğrunda hapis yattığı, beş parasız kaldığı, hakarete uğradığı, komplolara kurban edildiği bu gençliğe bir hitabe yazmış ve bu hitabeyi Milli Türk Talebe Birliği'nin 25 Nisan 1975'te düzenlediği 'Milli Gençlik Gecesi'nde okumuştu. O hitabının sonunda şöyle diyordu:

İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!”

İşte o günlerin genç adamları vasiyeti üzerine tabutunu binlerin eliyle musalla taşına koyarken Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine koymanın mücadelesine giriştiler.

Yine o günlerin genç adamlarından birisi olan 65’lik delikanlı Muzaffer Doğan, Çorum Belediyesi ve Hitit Üniversitesi tarafından geçtiğimiz Perşembe günü Hitit Üniversitesinde düzenlenen “Vefatının 35. Yıl Dönümünde Üstad Necip Fazıl ve Beklenen Gençlik” konulu bir konferans nedeniyle, üstadını bu günün genç adamlarına anlatmak için İstanbul’dan kalkıp Çorum’a gelmişti. Programın moderatörlüğünü ise Çorum Belediye Başkan Yardımcısı ve TDED Çorum Şube Başkanı Turhan Candan Hocamız üstlenmişti.

Hızından, heyecanından, sevdasından bir gram dahi kaybetmemiş bu dava delisi genç adam, Hitit Üniversitesi Erol Olçok Konferans Salonunu dolduran bizleri adeta Üstad Necip Fazıl ile tanıştırdı, onunla hasbihal ettirdi. Gâh gülümsedi Üstad bizlere, gâh kızdı heybetli duruşuyla, gâh espriler yaptı, gâh “haydi ikramlarımdan buyurun, çekinmeyin” dedi gür sesiyle…

Muzaffer Doğan hoca; “Vefa duygusu Türk milletinin en temel değeridir.” sözleriyle konferansına başlamıştı. Gerçekten de geçmişine vefası olmayan bir cemiyet geleceğini kendi elleri ile imha eder. Bu yüzden vefa toplantılarını, gecelerini önemsiyorum. Üzerinde konuştuğumuz zat, bir hakikat şairidir. Taşıdığı ideolojisini kabul edip etmemek bir yana dünya çapında bir adamdır. Eğer onu hakkıyla tanıyıp hakkıyla tanıtmaya kalksaydık şimdi Necip Fazıl Çile’si ile, Bir Adam Yaratmak’ı ile, Reis Beyi ile dünya edebiyatının en güzide isimlerinden birisi olarak anılacaktı. Hata bizimdir, eksiklik bize aittir. Bu yüzdendir ki Cumhurbaşkanımız her fırsatta “kültürel hayatta sınıfta kaldığımızı” vurguluyor.

Yine Muzaffer Doğan’ın da vurguladığı gibi bizler kendi değerlerimize sahip çıkmak zorundayız. Necip Fazıl’ı okumamız Nazım Hikmet’i okumaya engel değildir. Attila İlhan da bizimdir Sezai Karakoç da… Yunus’da bizimdir Mevlana’da, Hacı Bektaş-ı Veli’de… Abdurrahim Karakoç bizimdir Âşık Veysel de, Mahsuni Şerif de... Birbirimizi anlamaya çalışmazsak, birbirimizle adabı muaşeret kuralları içinde konuşup tartışmaz isek yumruklarımız bu gün birbirimizi yarın da pişmanlıktan kendi kafalarımızı döver.

Konferansın ilerleyen bölümlerinde öyle bir atmosfer yaşandı ki sanki Necip Fazıl konuşuyordu. Elinde sigarası, masasında çayı ile haykırıyor, haykırıyordu… Haykırdıkça coşuyor, coşuyordu. Bize nasıl olmamızı tarif ediyordu adeta: “Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...” derken.

Yaşadığımız buhranların tarihi yolculuğunu anlatıyordu; “Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şey”in ismini, tarifini ruhumuza nakşediyordu. Ey gençlik diyordu “aradığın o mübarek oluş sırrı, her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devası ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikati İslâm’dadır.” İşte sen “bu hakikati gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençliksin” diyordu...

Ve sen ey beklediğim gençlik “Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırt etmekte kuyumcu ustası bir gençlik” olmalısın diyordu...

Üstad; davanın icabı olarak bir görev durumu halinde dava ahlakının ne olduğunu da şöyle haykırıyordu. "Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik...”

Ve sonunda tüm salonu “Allah’ın selâmı üzerinize olsun...” diyerek selamlayıp gidiyordu…

Muzaffer Doğan Hocamız daha önce de 26 Nisan 2013 Cuma günü yine Üniversitemizin düzenlediği “Kaldırımlar’dan Sakarya’ya: Necip Fazıl Kısakürek” paneline Necmettin TÜRÜNAY ve Mehmet TATLISU ile birlikte konuşmacı olarak katılmıştı.  O gün de olduğu gibi bu gün de bu güzel programın mimarı Prof. Dr. Meral Demiryürek Hocamız ve birbirinden kıymetli hocalarımızın görev aldığı “muhteşem ekibi” idi. Bu konferansta da tam kadro salonda bulunan bu nadide ekibe, bu güzel etkinlikleri gerçekleştirdikleri için ne kadar teşekkür etsek azdır. Kıymetli Hocamız Prof. Dr. Meral Demiryürek’i en kalbi, en hasbi duygularımla tebrik ediyorum.

Evet belki sıradan bir etkinlik olarak kabul edilebilir bu konferans. Ama 40’lı yıllarda Üniversite Hocalığından “ya hocalık, ya neşriyat” diye zorla koparılan, aldığı ödülü verilmeyen, edebiyat müfredatından adeta kovulan, inkâr edilemeyen şiirinden başka verdiği devasa eserleri yok sayılan bir adam… Çıkardığı dergi yüzünden hamile eşi ile beraber hapishanelerde çile dolduran bir çilekeş… 79 yaşında öldüğünde bile ihtilal mahkemelerince yazdığı bir kitap nedeniyle hakkında hapis cezası bulunan büyük bir mustarip yıllar sonra üniversite amfilerinde anılıyor, edebiyatın üst düzey eğitiminin verildiği Fakültenin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde konuşuluyordu. İşte yenilmiş bir hakkın tarihi iadesine şahit oluyorduk. Bu yüzden önemliydi bu konferans bizim için. Hele onun Gençliğe Hitabesinin basılarak tüm katılımcılara dağıtılması ayrı bir güzellik olduğu gibi adeta bir vefa vesikasıydı.

İşte bu vefanın ev sahipliğini yapan Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Reha Metin Alkan; göreve geldiği ilk günden bu zamana değin farkını fark ettirerek, özlediğimiz Üniversitenin kapılarını hem şehre, hem bize hem milletin değerlerine, hem milletin adamlarına açarak; doğduğu bu şehre, ekmeğini yediği bu millete, bayrağının altında güvenle yaşadığı bu devlete karşı vazifesini yapmanın haklı onuru ve gururu ile bir kez daha kalbimizin en mümtaz köşesinde yerini alıyordu. Teşekkürler Hocam. Seni hep sevdik ve seveceğiz. Sevgimiz bakidir.

Bu arada Çorum’un kültürel hayatında her zaman motor görevini ifa eden Çorum Belediyesini de unutmamak gerekir. Bu ve benzeri programlara desteğinden dolayı Belediye Başkanımız Zeki Gül Beyin şahsında başta programın moderatörlüğünü üstlenen Başkan Yardımcısı ve TDED Çorum Şube Başkanım Turhan Candan Hocam ile emeği geçen tüm Belediye çalışanlarına da teşekkür etmek vefa adına bir vazifedir.

Konferansın sonlarına doğru Muzaffer Hoca bu özlenen ve beklenen gençlikten Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi Burcu Alkur’a Üstadın Sakarya Türküsü şiirini ezberden okuttu. Çok duygulandım. Çok gururlandım. Hasbelkader TDED Çorum Şubesi olarak düzenlediğimiz edebiyat sohbetlerine ve atölye çalışmalarına katılan kızımızı medeni cesaretinden ve bu başarısından dolayı tebrik ediyorum.

Bu yoğun duygularla yazmış olduğum yazımı Üstadın bir beyti ile sonlandırıyorum.

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.