16 Nisan referandumu sonucu cumhurbaşkanlığı sisteminin kıl payı da olsa kabul edilmesiyle kısa sürede birçok şeyin değişeceği zannedildi. Halk oylamasında yer alan bir maddenin gereği olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin başına geri dönmesi ile o ilk yıllardaki heyecan ve dinamizmin geri döneceği düşünüldü. Doğrusu bu beklentiler gerçekleşmedi, en azından beklendiği oranda gerçekleşmedi. Hatta radikal değişiklikler olur denilen kongreden de bir sürpriz çıkmadı. Aydın Ünal’ın deyişiyle düşük profil bir MKYK listesi ile yetinmek zorunda kaldık.

Bu durumu birçokları, Cumhurbaşkanının partiye döner dönmez çok köklü değişiklikler yapmasının dengeleri alt üst etmesinden çekinmiş olabileceği şeklinde yorumladılar ve beklentilerin zamanla karşılanacağı şeklinde izah ettiler ama o günden sonra da doğrusu kayda değer bir adım atılmış değil. Dolayısı ile partideki mevcut durağanlık da bir türlü aşılamadı.


Gerçi Cumhurbaşkanı o günden sonra yaptığı birçok konuşmada partide bir metal yorgunluğu yaşandığından bahsederek teşkilatlarda revizyona gidileceğini açıkça söyledi. Hatta bir defasında “yorulanlar çekilsin,  kendiliklerinden çekilenlere vefa gösteririz” diyerek kırgınlığa, dargınlığa yol açmadan istifa edenlerin bir şekilde memnun edileceklerini bile ifade etti ama bugüne kadar birkaç kişinin dışında yorulduğunu kabul eden çıkmadı.

Çıkmaz da. Çünkü siyasette yorgunluk diye bir şey olmaz. Öyle bir şey olsa, asansörle çıkarıldığı seçim otobüsünde eline tutuşturulan mikrofonu titrek elleriyle tutan Ecevit, o ateşli nutukları atamazdı. Seksen yaşında, birçok hastalıkla malül iken o yorulmadı da, henüz ellisinde altmışında, gözlerinde en ufak bir yorgunluk emaresi görülmeyen, dünya durdukça siyaset yapacak kadar enerjik görünen adamlar mı yorulacak?  Kim yorulmuş siyasetten? Süleyman Demirel doksanına merdiven dayadığı günlerde bile siyaset treninin bir kez daha kapısında durmasını beklerken ölmedi mi?

Bu sözlerim cumhurbaşkanı adına racon kesmek olarak değerlendirilmez inşallah ama bana kalırsa kendisinin söylemek istediği de zaten yorgunluk değildi. Bir arkadaşın dediği gibi metal yorgunluğu derken kastettiği, meta’ yorgunluğu idi. Yozlaşma ve çürüme yani. Daha açıkçası siyasetin imkanlarıyla meta’ biriktirirken oluşan yorgunluktu. Meta’ denince ilk anda akla maddiyat gelse de, bu kavram çok daha geniş bir anlama sahip olup, dini hassasiyetleri azaltarak ahiret inancını aşındıran her türlü dünyalık mevki, makam, servet ve şöhreti ifade ettiği bilinmeli.

Dünyevileşme olarak ifade edilen bu durum, sadece siyasetçi için değil, hepimiz için büyük tehlike elbette. Ama siyasetçi için tehlikeyi büyüten şey, siyasetin sağladığı o muazzam güç ve iktidardır, sınırsız gibi görünen imkanlardır. Cumhurbaşkanı bunları biliyor elbette. Bir siyaset ustası olan Erdoğan’ın partisinde yaşanan asıl hastalığın ne olduğunu bilmemesi imkansız.

Partinin başına geçmek için o kadar acele etmesi de herhalde bundandı. Ama ne yapsın ki, demokrasinin en büyük zaafı gereği herkesin oyuna duyulan ihtiyaç, kimseyi küstürmemeyi gerektirdiği için kibarca söylüyor. “Yorulanlar biraz kenara çekilsin, dinlensinler” diyor. Oy kaybına uğramadan bu yorgunları(!) partiden ayıklamak kolay değil. Bu nedenle rampa çıkan ağır tonajlı bir aracın devirden düşmesi gibi bir durum yaşanıyor partide. Yeniden toparlanıp hızlanmak için ise zamana ihtiyaç var ama sorun şu ki, memleketin kaybedecek bir dakika zamanı yok.

Ak Parti’nin düşmanları, içeriden daha çok dışarıda. Zira bu partiyi ve daha çok da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Türkiye’yi sistemin dışına çıkartan adam olarak görüyorlar. Eğer frenlenemez veya bir şekilde bertaraf edilmezse İslam dünyası başta olmak üzere bütün mazlumları kışkırtarak sistemi kaosa sürükleyeceğinden korkuyorlar.

O nedenle 2013’ten bugüne denenmeyen yol kalmadı. Mısır’dakinin benzeri bir halk ayaklanması için Gezi kalkışmasını tertip ettiler. En sonuncusunun 15 Temmuz işgal girişimi olduğu, başta ABD olmak üzere Almanya ve diğer ortaklarının darbecilere sığınak olma konusunda ne kadar istekli olduklarından anlaşılıyor. Tayyip Erdoğan’dan kurtulmayı kafasına koymuş olan bu çevrelerin şimdiki umudu, MHP’den kavgalı şekilde ayrılan ve son günlerde yeni parti çalışmalarını hızlandıran Meral Akşener.

28 Şubat dönemindeki o delikanlı duruşundan dolayı muhafazakar çevrelerde de kabul göreceği düşünülen Akşener formülü, esasen üç dört yıldır konuşulan bir konudur, ancak şartlar yeni olgunlaşmaya başlamıştır. Akşener’in 2019’da cumhurbaşkanı adayı olması halinde, CHP’den HDP’ye kadar en soldaki seçmenden, şimdiki yönetime muhalif MHP’liler başta olmak üzere, 1950’li yılların kafasından bir türlü kurtulamayan bazı dini cemaatler dahil, geniş bir sağ yelpazenin desteğini alacağı açıktır.

Bu konuda 2014 yılında yaşanan Ekmeleddin İhsanoğlu projesi önemli bir tecrübedir. İhsanoğlu projesi (ki evet Akşener’den farklı olarak o, kelimenin tam anlamıyla bir projeydi) başarılı olmamış zannedilse de, MHP ve CHP oylarını aynı sandıkta birleştirdiği için başarılı olmuş, en azından Meral Akşener formülünün önünü açmıştır. Ak Parti’yi devirebilmek uğruna elin gavurundan bile yardım dilenen CHP’nin, Akşener konusuna balıklama atlayacağını söylemek kehanet değil.

Kimileri yine Ak Parti trollüğü yaptığımı söyleyecekler ama benim derdim Ak Parti’yi çok aşan bir şey. Ak partiyi bu mazlum milletin ayağa kalkışı olarak gördüğüm, bu partiyi dünyanın birçok yerindeki gariplerin, ezilmişlerin mağlup edilmişlerin umudu olduğu için önemsiyorum. Arakan’da Budist çetelerin yaktığı çaresiz insanlar, Gazze’de çocuğu Siyonistlerce katledilmiş baba, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na sarılarak ağlarken, “şükürler olsun Türkiye geri döndü, artık sahipsiz değiliz” diyorlardı.

Ak Parti düşmanı güçler, onun en fazla bu misyonundan rahatsızlar. Benim kaygım son zamanlarda epeyce zayıflayan bu misyonun tümden kaybedilmesi. Değilse memleket ne partiler gördü, millet ne vazgeçilmezlerden vazgeçti. Mezarlıklarda yatanlar misali hiç kimse vazgeçilmez, eşi benzeri gelmez değil.  O nedenle bugün kendileri olmazsa kıyamet kopar zannedenler de, gün gelecek tarihin karanlığına gömülecekler ama mazlumların bir ümidi daha sönecek. Üzücü olan bu. Omerkilic91@Hotmail.com






 

 

 

 

 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
cengiz bektaş 2017-09-06 21:58:42

dürüst, aklı selim, adil bir analiz. teşekkür ederim sayın yazar

Avatar
ahmet 2017-09-06 21:59:30

düşüncelerimin kelimelere dökülmüş hali bir yazı elinize sağlık

Avatar
ayla 2017-09-08 22:17:40

ömer bey sizin vesilenizle net bir analiz okudum. teşekkkür ederim.

Avatar
ayşe d.taş 2017-09-08 22:22:12

çorumda siyasette kesinlikle söz sahibi olması gereker bir şahsiyet olarak görüyorum. oturup eski yazılarınızı da okudum. çorum için ülkem için değer ve görev verilmediği müddetçe bizim kaybımızsınız.

Avatar
zeynel 2017-09-13 23:07:29

çok ciddi ve realist bir köşe yazısı teşekkürler

Avatar
şeyma 2017-09-18 22:40:38

nitelikli yazı için teşekkürler elinize sağlık

Avatar
dursun 2017-09-24 22:56:05

bu yazı bu sayfada benim adım gibi"dursun" herkes okusun

Avatar
mert evcil 2017-09-25 21:04:32

elinize sağlık çok çok çok teşekkürer ömer kılıç bey