Zordur büyük olmak, büyük kapıya dönüşmek. Ve bir o kadar da zordur büyük kalmak…


İnsan doğar ve fiziksel olarak zamanla gelişir ve büyür. Bunun için çok şey yapmaya gerek yoktur. Kendi doğal ortamında meydana gelen olağan şeylerdir bunlar.


Daha sonra diğer insanlardan farklılaşmaya başlar. Başarısına göre sahip oldukları değişir. Sahip oldukları oranında güç ve itibar kazanır. Hatta ölürken bile geridekilere sadece maddi varlığını değil itibarını da miras bırakır.


Yaptıkları insana büyük kapı olma yolunu açar. Etrafındakilerin kimisi menfaatten kimisi başkaca sebeplerden etrafında harelenir. Bunların bir kısmı gücü elinde tutanın hakikatçi olduğuna tüm kalbiyle samimice inanır. 


Bir kısmı ise güce meftundur ki en tehlikeliler bunlardır. Gücün sahibine köle olarak onun adına konuşurlar.


Bu durum sürgit aynı çizgide gitmez. Sahip olduklarını kaybettiğinde hare azalır. Tekrar kazandığında tekrar çoğalır. Bu böyle devam eder durur.


Bunlar büyük kapının arkasında olanlardır. Bir de büyük kapının karşısında olanlar vardır ki genellikle yol-yordam bilmezler. Usule uymayan bir şekilde kapıyı çalarlar. Bazen kapıyı kırmak anlamına gelecek şekilde hareket ederler. 


Onlar için kapının arkasındakiler kardeş değildir. Ev sahibi de değildirler. Tam tersine onlar söküp atılması gereken düşmanlardır. 


Kapının önündekiler ve arkasındakiler zaman zaman değişse de bu kötü usul değişmez.


Onun içindir ki kapının önündekiler kapıyı kıracak türden taş atarlar.


“Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına” diyor şair.


“Oynarsan büyük oyna” diyor ozan.


Büyük kapıya taş atmak büyük yaşamaktır. Atıp da kaçanları saymazsak eğer. 


Büyük olmanın riski kadar büyük kapıya taş atmanın da bir maliyeti vardır. Ağrıdı mı başın büyük ağrır. 


Marifet tek başına ne büyük kapı olmak, ne de büyük kapıya taş atmaktır aslında. Büyürken hakikat çizgisinde yürüyebilmektir. Gücü eline alan ne kadar bu çizgiye uygun hareket ederse, edebilirse o kadar maksat hasıl olur.


İnsandaki gibi toplumlarında var olmaya dönük içgüdüsel bir yönü vardır. Kendini meşru sayan, haklı sayan özel ya da tüzel kişilik ellerini kaldırıp teslim olmaz. Mücadeleye girişir. Her şeyini ortaya koyar. Haklılığını kutsal kılar. Ölürsem şehit kalırsam gaziyim der. Onu büyük kapı yapan da budur.


Korkakların, haksızların, hainlerin direnci düşüktür. Kapıya gelen ilk taşta telaşa kapılırlar. 


Eskiler 'tanım'ın tanımını yaparken “efradını camii ağyarını mani” derler. Yani içine alması gerekeni alacak dışarda bırakması gerekeni bırakacak.


Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Büyük kapı olmaya dönük adımlar atmaya başladığından beri başından bela eksik olmuyor.


Çok haklı olarak yürüttüğü bu mücadelede - olmasa iyi ama- yanlışlar da söz konusu olabiliyor.


Mücadeleyi Hak'tan ayrılmadan amaçlanan sonuca ulaşılacak şekilde yapmak gerekir.


Aydın insanların dava şuuru olan insanların gidişatın rayından çıktığı noktada eleştiri yöneltmesi bir görevdir. Tarağın saçı düzelttiği gibi eleştiri de yapılan işin düzeltilmesine katkı sağlar.


Arada uyarılara rağmen hataların sürmesi durumunda sitem edilmesini de anlayışla karşılamak lazım. Görevimiz mücadeleye omuz vermek ve katlı sağlamaktır. Eleştiri de bir katkıdır.


Her yapılanı alkışlamak da yanlıştır. Bir iki yanlışı bayrak yapıp mücadeleyi gölgelemek de yanlıştır. Hakikate siper olan büyük kapıya nöbetçi olmak kapının arkasında değil önünde durmayı gerekli kılar.


Susmayın konuşun ki Hakk'ın rızasına uygun bir mücadele olsun ve sonuca ulaşsın.






Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.