Eğri ve doğru arasında,
yalan ve hakikat arasında,
hürlük ve esaret arasında, 
kurnazlık ve saflık arasında,
zenginlik ve fakirlik arasında,
sığlık ve derinlik arasında,
eski ve yeni arasında,
aydınlık ve karanlık, gece ve gündüz arasında,
dostluk ve düşmanlık arasında,
galibiyet ve mağlubiyet arasında,
güzellik ve çirkinlik arasında,
hayal ve gerçek arasında,
yarın, şimdi ve dün arasında,
gelenek ve gelecek arasında,
vicdan ve gaddarlık arasında,
akıl ve delilik arasında,
iyilik ve kötülük arasında,
ahlak ve fücur arasında,
iman ve küfür arasında,
şeytan ve melek arasında, sıkışıp kalmış bir millet, daha yeryüzünde yoktur herhalde.

İnsan aklını izmihlale uğratan hangi ikilem varsa oraya sıkışmayı maharet bilmek bu topluma münhasır bir şey ne yazık ki. Ve feci bir akıl dağılması. Hiç bir hakikatin, kutsalın, bilimin nasihatin toplayamayacağı türden bir dağılma bu. Türkiye denilen coğrafyanın bünyesinde nefes almış her ferdin, her kurumun ve her cemiyetin-cemaatin- payına düş(ürül)en berbat bir anafor.

Ve Türkiye, son dönemlerde sıkıştığı bu elim ikilemlerin ceremesini çekmekle meşgul. Neredeyse göğün üstünde bir tabaka oluşturacak kadar boş sözlerin istilası altında. Sadece sözlerin değil eylemlerin ve fiillerin de istilasıyla karşı karşıyayız. kendisinin bile inanmadığı hedeflerini!, amaçlarını!, Türkiye’nin kulaklarına; bağıra çağıra yahut -vakarlı görünmek adına- sessiz sedasız haykıranların tıynetsizliğine kurban gidiyoruz. 

Buluğ çağına gelmiş, ama zihinsel reaksiyonları bir türlü gösteremeyen ergenlerin soysuz öfkesinin devrim sanıldığı ülke olmak en hafif tabiriyle toprağa yüktür. Tıpkı, “arap baharı” diye üç beş aklı ayaklarının altında gezinen tiplerin, tepişmesine devrim denilmesi gibi. Yani muhtelif arap ülkelerinde, birkaç ay öncesine kadar İslami uyanış olarak önünüze kakılan bağırtılar ne kadar hakikatten nasipsizse Türkiye’dekiler de aynı ölçekte hakikatten nasipsiz çılgınlıklar. 

Düşünceyi, fikri, zikri, merhameti dilin piç edilmiş kelimeleriyle ifade etmek zaten insanın nasbinin ne kadar olduğunu ortaya koyar. Bu yüzden aklına yürüyen suyun hararetine kapılan gençlerden sudur edecek en erdemli davranış budur. Çünkü biz Türkler bu topraklarda yüzyıllardır hiçbir konuda, hiçbir meselede ve hiç kimseden doğru dürüst sadra şifa bir cümle işitmedik. Eli kanlı kelimelerle dolaşan delikanlılar nerede kan kokusu varsa oraya düştüler, düşürüldüler. Onları sağa sola sevk edenlerin ise bir tek amacı vardı; tanrıcılık oynamak. 

Dalından dut yememiş, karınca yuvasına hayretle bakmamış bir gencin devrimi budur. ateşin şehvetine teslim olmaktır bir nevi. Neyi nasıl yaktığına bakıp, zevk almak. Meselenin bu kısmı önemli değil aslında. Önemli kısım böyle insanların neden-nasıl-niye türediğidir. İnancın, erdemin, ahlakın, şuurun, merhametin, ilmin, irfanın en yalanıyla beslenen çocukların suçu az. Onları atıkla besleyen annelerin, babaların, ailenin, okulun, devletin suçudur bu…

Özü çorak olanların öz-gürlüğü neye yarar.





Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
okuyucu 2013-06-12 16:44:35

harika, aklımdan geçipte yazamadıklarımı burada okudum, çok teşekkür ederim, elinize sağlık sayın yazar.

banner165