‘Kötü insanlar, kötü insanları üretir'

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED) Osmancık Şubesi, Die Wand (Duvar) filmini okudu. Film Okuma Programının yöneticiliğini TDED Osmancık Şubesi Başkanı Kazım Sekili yaptı.

20 Aralık 2016 Salı 10:16
 ‘Kötü insanlar, kötü insanları üretir'


Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED) Osmancık Şubesi, Die Wand (Duvar) filmini okudu. Film Okuma Programının yöneticiliğini TDED Osmancık Şubesi Başkanı Kazım Sekili yaptı.

Sekili, film hakkında şunları ifade etti:


“Die Wand (Duvar) bu eser Marlin Housefer (1920-1970) Avusturyalı kadın yazar tarafından kaleme alınmış. Yazar çocukluk döneminde bir rahibe okulunda eğitime başlamış. Daha sonra Viyana Üniversitesinde Felsefe Bölümüne kaydını yaptırmasına karşın bazı sebeplerden ötürü eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Bu roman 1963 yılında yazılmıştır. 2011 yılında Die Wand (Duvar)


Julian Pölssler tarafından filme uyarlanmıştır. Film bir dağ evinde adının bilmediğimiz BEN anlatıcısıyla başlar. Evin bulunduğu ve geniş bölgeyi gözle görülemeyen bir saydam camsı duvarla çevrilmiş bir şekilde kendisini bulur. Dış dünyayayla ilişkisi kesilmiş bir mekan metaforu felsefede ‘ÜTÜPYOLAR’ edebiyatta ise ‘ROBINSONAT’ türü olarak tanımlanır.


Yazarımız burada bu gelenekle eserini kaleme almıştır. Bu tür yazım türünde temel amaç insanın tüm varlıklarla ilişkisini sorgulamaktır. Bu insanın kendisine karşı ve evrene karşı ortak bir duruş ortaya koymaktadır. Bu romandan uyarlanması sebebi ile filmimiz bir karakter ve bir olay üzerine kurgulanmıştır. Roman senarya haline getirilirken edebi uslub devam ettirilmiş seyirciye sanki bir kitap okunmaktadır. İşlediği konular açısından yaklaşımlar felsefiktir. Bu tür okumaya daha elverişli bulmaktayız.


Var olan her şey birlik yasasın göre hareket etmektedir. Bu sebepledir ki her şey Allah’ı zikretmektedir. ‘Ben’ birlik prensibine göre parçalanmayı dağıtmadan tutarsa varlığını devam ettirir. Zaten ‘Ben’in parçalanması şizofren durumuna düşmek demektir. Kahramanımız tanımlayamadığımız engel karşında kendisinden şüphe etmiş ve kendisinin şuur halinde olduğu kanaatine vararak kontrolünü kaçırmamıştır. Kahramanımızın filmin başında korkularından sürekli bahsetmesi idrakinin dağınıklığıydı. Her ne kadar alışılmışın dışında yaşanan olaylar olmasına karşın şuuru yerinde oluşu ‘Ben’ parçalanmasını durudurmuştur. İmam-ı Gazali bu durumu şöyle ifade eder: ‘İnsan dış gözüyle bakar ve fakat iç gözüyle görür’ Mutasavvıflar, insanın Allah’a giden yolu ‘yerde’ ve ‘gökte’ aramak yerine ‘Bir ben vardır, bende benden içeru’ diyerek sujenin sürekli arayış içinde olması gerektiğini vurgulamışlardır.


Kahramanımızın duvarın dışındaki insanların ve kendisiyle gelen yaşlıların bir anda yok olması ya da hareketsiz halinde durmaları bir heykel gibi duruşları maddileşmiş anlayışın göstergesidir. Suje’nin maddeleşmsi anlamına gelmektedir. Kahramnımız ise onlarla iletişim kuramayışı ‘cemiyet’ fikrinin insanın hakikat arayışında engel çıkartacağı anlamındadır. Cemiyet binlerce yıllık tecrübenin, alışkanlıkların, düşünme tarzının içinde büyüyüp doğduğu toplumun değerlerini taşıması ferdi sosyal değerleri normlarıyla ksıtlamaya götürecektir. Nitekim Peygamber Efendimiz kendi toplumunu düzeltmek için ya da değiştirmek için görevlendirilmiştir. Kitabımız Kuran-ı Kerim de şöyle ifade ediliyor:

‘Hakikate gelin dendiği zaman, atalarımızdan gördüğümüz insanlar ve fiiller bizim için kafidir’ (Maide 104) Duvarın dışında makinelerin varlığı şunu ifade eder. Hükmetme mücadelesinde geliştirilen teknikler insanların gerçek arayışına engel teşkil etmektedir. Bilimsel bilgilerin çevremizde ki ‘objeler’ üzerinden geliştirilmiş olması ve insanların bunu bir kurtarıcı gibi algılanmasına sebep olmuştur. Bu durum insanın eşyanın rengi ile boyanması demektir. Çağımızın teknolojik gelişmesinin en belirgin özelliği hız ve güçtür. Bu sebeple filmimizde araba duvara çarparak parçalanmıştır.


İnsana hayatta en önemli şey nedir? Diye sorsak kişinin ihtiyaçlarına göre değişecektir. Susuz insan için su aç olana ekmek, hastaya sağlık, yalnız insan içinse diğer insanlar. Yalnızlık duygusu kendindeki bütün özellikleri hayvanlara aktarmıştır. Bu aynileşmeyi öylesine kendinde hissetmiştir ki yaşamsal gayeleri bile aynı olmuştur. ‘bütün hayvanlar gibi doğar ve ölürüz’ ve davranışını da şöyle tanımlar ‘aç ve arzulu bir şeyi takip etme’. İnsanın bütün ihtiyaçları giderilmiş olsa bile hala ihtiyacı olunan bir şey var mıdır? Bütün filozoflar buna ‘Evet’ demiştir. ‘kim’ olduğumuzu ve neden yaşadığımızı bilmek arzusudur. Filmin başında bunu şöyle ifade eder. Amaçı unutmamak bu sebeple günlük yazar ve bunu kendisine ‘görev’ olarak tanımlar.


Her taraftan kuşatılmış hürriyeti kısıtlanmış bir insan kendi benliğini tamamen yıktıktan sonra hürriyetine ulaşacaktır. Dağ evindeki yaşam sanki ‘Nefsi Emmareyi’ temsil etmektedir. Sanki kahramanımız mutasavvıflar gibi ‘seyri sülük’ halinde duvarın dışına çıkma düşüncesinden vazgeçmesi ‘mutlak iradeye’ teslimiyeti ‘iradesiz yaşama’ statüsüne geçiş sürecini göstermektedir. Allah yeryüzünde emaneti sadece insana vermiştir. Ki bu emanet sorumluluğu beraberinde getirmiştir bu sebeple hayvanlara bakması gerekmektedir. Sürü büyüdükçe sorumlulukta büyümüştür. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden sorumlusunuz ‘ diye buyurmuştur. Onların yönetiminden bakımına kadar derin bir sorumluluktur. Bu emanet insanı tamamen adaletli davranmaya zorlayacaktır. Bunu kahramanımız şöyle ifade edecektir. ‘Sadece doğru-yanlış yetisi insandadır. Karar verme yetimin olmamasını dilerdi.’ Adaletin temsili büyük insan ‘Hz Ömer ‘de , ‘Sorumluktan korkuyorum, keşke insan yaratılmasa idim.’ Diyerek emanetle gelen sorumluluk duygusunun hashaslığını ifade etmiştir. Bu emanet iyi ile kötüyü doğru ile yanlışı ayırt etme becerisidir.


‘Kötü insanlar kötü insanları yaratır’. Zorbalığa karşı koyma gücü, bireyin kendisini var eden unsurların savunulması ile başlar. Bu durum kişinin gücünün kaynağı kendi kendisi olmak değil, güçlü, görkemli ve yıkılmaz kendisine yaşam kaynağı vermiş varlık için karşı mücadele etme azmini gösterir. Filmimizin son sahnesinde yabancının gelmesi kaosun başlangıcıdır. Masumiyeti temsil eden inek ve kendi kişiliği ile bütünleşen köpeğin öldürülmesi kahramanımızı derinden etkilemiştir. Adalet için kötülük öldürülmüştür.


Bu filmi incelerken ‘diyalektiyimiz ve estetiğimiz’ eserinden faydalanır. Her film okumalarında tek gayemiz gerçeği bulma değil arayışa devam etmedir. Ahmet Arvasi bu süreçi söyle tanımlar ‘Adem oğlu bu dünyaya sadece ‘yaşamaya’ gelmemiş ‘bilmenin’ sorumluluğunu yüklenmiş bu ‘emanete’ layık görülmüş….. ‘En güzel surete yaratılan insan’ mahluka bakarak hakkı düşünmek, çamur dünya’ya basarak ‘arş-ı alaya’ yönelmeyi istemek ve Allah’ın yeryüzündeki ‘ Halifesi’ olduğu bilincinde olma ‘ diye tanımlamıştır” diye film hakkında yorumlarda bulundu.


Son Güncelleme: 20.12.2016 12:29
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.