Türkiye’nin seçimi nasıl okunmalı?

Türk Ocakları Çorum Şubesi Başkanı Prof. Dr. İrfan Çağlar, 1 Kasım’da yapılan seçim sonuçlarını değerlendirdi.

14 Kasım 2015 Cumartesi 15:50
  Türkiye’nin seçimi nasıl okunmalı?

Türk Ocakları Çorum Şubesi Başkanı Prof. Dr. İrfan Çağlar, 1 Kasım’da yapılan seçim sonuçlarını değerlendirdi.

Çağlar’ın, ‘Türkiye’nin seçimi nasıl okunmalı?’ başlıklı yazısı şöyle:
Özellikle bir şeyin altını çizmek istiyorum. O da bu yazının; objektivite, bilim namusu ve etik hassasiyetlere riayet edilerek kaleme alındığı hususudur. Ömrü boyunca Türk Milliyetçiliğinden ve Ülkücü duruştan taviz vermeyen ve vermeyi de düşünmeyen birisi olarak, seçim sonuçlarının içimi acıttığını belirtmek istiyorum. Söz konusu bu duygusal incinme, değerlendirme yazısını yazmamın temel nedenlerinden birisidir. Bu yazının, farklı kesimlerde, farklı yansımalarının olabileceğini tahmin edebiliyorum. Olsun, çok ta önemli değil. Zira bir Türk-İslam ülkücüsünün en temel görevlerinden birisi, doğruyu söylemek ve doğruların yanında yer almaktır. Gerisi teferruattır. Bu açıklamalardan sonra, gelelim değerlendirmemize.

Bir Kasım seçimlerinin yansımaları; hem kamuoyu, hem iktidar ve hem de muhalefet nezdinde devam ediyor. Seçimin ortaya koyduğu sonuçlar, sahip olunan başarı çıtası gereği, uzun bir süre daha değerlendirmeye tabi tutulacak gibi görülüyor. İktidar açısından, ortada ciddi bir seçim başarısı var. Bunu görmezden gelmek mümkün olmadığı gibi, doğru da değildir. Öte yandan; tevil, tahfif, tahrif, ret ya da başkaca argümanlar üretilerek, galibin başarısını gölgeleme ve mağlubun başarısızlığına kılıf hazırlama çabası, etik bir davranış olmayacaktır.


Yukarıdaki tespit ve hatırlatmalardan hareketle; önce Bir Kasım seçimlerinin galibi olan Ak Partiyi tebrik etmek, seçim mağlubu partilere de hayırlısı olsun demek gerekiyor. Ak Partinin galibiyetinin arka planında pek çok neden vardır.  Bunlar şöyle sıralanabilir; toplum mühendisliği yöntemlerinin iyi kullanılması, iktidarın güç ve imkânlarının devreye sokulması, çatışmadan değil uzlaşmacı tutumdan yana olunduğu algısının oluşturulması, sürekli olarak halkın nabzının kontrol edilmesi, milli ve manevi değerlerden yana bir tutum sergilenmesi, toplum nezdinde güven algısının yeniden üretilmesi, çözüm sürecinden vaz geçileceğinin deklare edilmesi, ısrarla siyasi istikrara vurgu yapılması, muhalefetten daha çok çalışılması ve PKK’ya karşı milli sembol ya da figürler kullanılarak, kararlı bir karşı terör savaşının başlatılması vb. Bunlara başka nedenler de eklenebilir.


Yaklaşık bir ya da bir buçuk aylık dönemi kapsayan seçim sürecinde AK Parti; çok yoğun bir tempoda çalışarak, mitingler düzenleyerek ve algı düzenleme ( özellikle basın, bilbordlar ve diğer sosyal medya ) araçlarını kullanarak, on yedi Haziran seçimlerinde kendisine yönelik olarak oluşan, kısmi güven kaybını telafi etti. Parti disiplini esas alınarak yürütülen kampanyada, ısrarla siyasi istikrara vurgu yapıldı ve tek partili güçlü bir hükümet hedefinin altı çizildi. Böylece, halkın mahşeri vicdanında İktidar partisi ile ilgili bir toplumsal kanaat örtüşmesi sağlandı. Peki, bu süreçte muhalefet ne yaptı? Muhalefet hiçbir şey yapmadan, herhangi bir gayret sarf etmeden, toplumun kendilerini anlamasını ve kendilerine oy vermesini bekledi. Bekleyerek ve konjonktüre güvenerek sonuç elde etmek, eşyanın kanuniyetine aykırıydı. Nitekim öyle de oldu. Muhalefet bu ataletinin ve stratejik hatalarının bedelini, ciddi bir oy kaybı olarak ödemek zorunda kaldı.


Gelinen bu noktada maalesef seçimin en çok oy kaybına uğrayan partisi MHP oldu. MHP’nin oy kaybının arka planında, siyasi refleksin ve siyasi tavırların idealizm temelli düzenlenmesi yatmaktaydı. Siyaset, idealizmden daha ziyade pragmatizme yakın ve yatkın bir süreci temsil eder. Hal böyle olunca; ilkeli olmak, etik ve ahlaki davranmak ya da bazı doğrular noktasında direnmek, sizi problem ve oyun bozan konumuna taşıyacak ve size siyaseten bir avantaj sağlamayacaktır. Çünkü, ortalama insanın karar ve tercihlerinin temelinde kazanım vardır. Kazanım insani bir duygudur ve yadırganmamalıdır. Hatta bunu anlamaya çalışmak, siyasetin mentalitesi açısından gereklidir. Öte yandan insanlar, siyaseti bir kazanç ya da rant aracı olarak kabul etmektedirler. Bu yüzden; insanlar; tercihlerini şekillendirirken oy vermeyi düşündüğü partinin, böyle bir imkânı kendisine sağlayıp sağlayamayacağına bakarlar. Bu gerçeğin siyasi partiler açısından hesaba katılması elzemdir.


Siyaset çok ince bir sanattır. Bu sanatın icrasında; esneklik, iletişim yeteneği, tevazu, erişilebilirlik, halkın duygu ve taleplerinin anlaşılması ve bu taleplerin, siyasetin temel öznesi haline taşınması fevkalade önemlidir. Siyasette jakoben ve elitist söylem ya da davranışlar sevimsiz atraksiyonları temsil ederler. Söz konusu tavrın sahipleri bir şekilde siyasetin eleminasyonuna uğrayarak devre dışı kalır. Siyaset, kendi doğrusunu kendisi bulur ve onu kendisi üretir. Siz isteseniz de istemeseniz de bu gerçek değişmez. Söz konusu  gerçeğe göre; siyasetçi olarak siz, halkı yargılamadan çok anlamaya çalışmalısınız. Zira anlayış karşı anlayışı doğuracak ve bu gelişme siyasetçi halk bütünleşmesini temin edecektir. Siyasette ortak dilin kullanılması; duygu ve kanaat örtüşmesi ve halkın tercihlerinin yönlendirilmesi bakımından da önemlidir. Ortak dilin üretilmesi ve kullanılarak yaygınlaştırılması, siyasetin başarı kriterlerinden birisi olarak kabul edilmektedir.


Değerlendirme yazısının öznesi olan partide (MHP’de) oto-kritik yapmak zordur. Çünkü soğuk savaş döneminde milletinin bekası için savaş vermiş ve büyük bedeller ödemiş bir hareketin, örgütsel yapısı disiplini önceleyen bir hiyerarşik yapıdan başkası olamazdı. İlkelerin ve idealist duyguların baskın olduğu bir harekette, pragmatik davranışları üretmek kolay değildir. Gelinen bu noktada MHP, bir tercih ile karşı karşıyadır. Ya idealist bir sivil toplum örgütü olmayı ya da siyasi parti olmayı tercih edecektir. Eğer bir cemaat veya sivil toplum örgütü olunacaksa, hareketin merkezine idealizmi ve etik ilkeleri bolca koyabilirsiniz. Yok, siyasi parti olmayı tercih ederseniz, o zaman pragmatizmi kullanacak ve oyunu siyasetin kurallarına göre oynayacaksınız. Bu bağlamda; bolca vaatlerde bulunabilir, sık sık eylem ve söylem değişikliğine gidebilir ve popülist yaklaşımlara başvurabilirsiniz. Yoksa ikisini ( idealizm ve pragmatizm ) sentezlemek ve ikisini siyasetin merkezine birlikte taşımak isterseniz, başarısızlık mukadderdir.


Toplumda seçimin mağlubunun Türk Milliyetçileri ve Ülkücüler olduğu ile ilgili bir algı oluşturulmak isteniyor. Bu algı doğru bir yaklaşımı temsil etmemektedir.  Bilakis, doğru yaklaşım konusunda şunlar söylenebilir: “Bir Kasım seçimlerinin mağlubu Türk Milliyetçileri ve ülkücüler değildir”. Mağlup aranıyorsa bu merci Türk Milliyetçiliği misyonunu üstlenen ve onu siyasette temsil etme makamında bulunanlardır. Mağlubiyet, onların yetmezlikleri ve yaptıkları stratejik hatalarının sonucudur. Dolayısıyla hesap verecekler de, hataları düzeltecekler de onlardır. MHP’ deki yöneten akıl hataları ile derin bir şekilde yüzleşmek zorundadır. Böyle bir karar ve icraata camia olarak şiddetle ihtiyaç duymaktayız. Camiada sonuçlarla ilgili büyük infial yaşanıyor. İnanıyorum ki, bu üst aklı temsil edenler, tarihi zorunluluk olan yüzleşme erdeminden kaçmayacaktır. Çünkü bu misyonu temsil edenlerin hepsi bir birleri kadar değerli ve erdem sahibi insanlardır. Problem, soğukkanlı bir tavırla ve realist bir ortamda daha kolay çözülebilir. Bağırmadan, kırmadan, dökmeden, paylaşarak ve yüzleşerek çözülecek sorun, en azından uzun bir süre için başımızı ağrıtmayacaktır.


Camiada büyük mağduriyetler yaşanmaktadır. Ülkücü camia tükenme süreci ile karşı karşıya bulunuyor. Artık bedel ödeyecek mecal kalmadı. Bu camiayı tekrar bedel ödemeye davet etmek ve elini taşın altına koymaya zorlamak haksızlık olur. Bu yüzden büyüklerin yanlışlardan dönmeleri gerekmektedir. Buna ek olarak MHP’yi yeniden ayağa kaldırmanın alt yapısı ve projeleri de hazırlanmalıdır. Ancak görüyoruz ki, hesap verme yerine tehdit ve aba altından sopa göstermek tercih ediliyor. Tercih konusu olan bu yaklaşım, Türk Milliyetçilerinin geleceğe yönelik umutlarını ve motivasyonlarını azaltıyor. Her şeye rağmen umudumuzu koruyor, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin şu ifadeleri ile yazımı sonlandırıyorum. “ Mevlam Ne Eyler, Ne Eylerse Güzel Eyler.” Saygılarımla.

                                                                                        

                                                                           

Son Güncelleme: 14.11.2015 15:56
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
vedat 2015-11-16 20:25:40

Yazı tamamen fikrimi temsil ediyor. Kısmen katılmadğım tarafı, AKP'nin seçim başarısına katılmıyorum. AKP kendisinin umadığı başarıyı muhalefetsayesinde (Bahçeli) elde etmiştir. Bu zat durduğu sürece, AKP'nin eldecedemeyeceği başarı yoktur. Partinin başına Selahattin DEMİRTAŞI getirsen! Bunda çok çalışır. En azından emeğe ve bu fikre gönül vermiş insanlara saygısızlık olmsın diye! Meydanlara iner, basının önüne çıkar kendini ve fikrini anlatır. Sürekli sosyal medyadan tiwit atmakla, yazılı açıklama yapmakla kimsenin umurunda olmayacağını böyle bir duruma karkaların güleceğini bilir. Tarihin derinliklerinde kalmış el etek öptürme adetlerine günümüz toplumunun pirim vermeyeceği gibi tam tersine antipati toplayacağını, yazıda ifade edildiği gibi, millet senin doktirinine felan bakmıyor. Verdiğin vaadlere, ülkeyi yönetecek kadron, vizyon ve vitrinin varmı, ona bakıyor. 7 Haziranda halk gereklisin yali verdi (!) Bunu okuyacak lider lazımdı! ama malesef okuma bir yana AKP lehine çalışılmıştır. Bunda iyi niyet aramakta biraz ahmaklık olacağına inanıyorum. Samimi fikir insanı bu kadar başarısızlıktan sonra! Fikrinin bir adım ileri gitmesini ve temsil ettiği fikrin bir yerlere gelmesini istiyorsa! kenara çekilir, yerini genç ,dinamik, vizyon sahibi insanlara terk eder. Ülkücülerin üzerinde bu güne kadar ki tepinmeler bitmesi gerektiği, bu gidişe yine gerçek Ülkücülerin demokratik bir şekilde dur demeleri gerektiğini düşünmekteyim. Halkın haklı olduğu bir dönemde! halkı AKP tekrar mahkum ederek! Ülkücüler ve halk umutsuzluğa sürüklenmiştir. Ülkücü kadrolar, her kademede tükenme noktasına getirilmiştir. Terar ediyorum bunda iyi niyet aramak! Amiyane tabirle saftirikliktir. Bu durumun dorumluları! Gereğini yapmayacak olurlar ise, parti bu günki durumunuda bulamayacaktır. Ülkücülük demek MHP ' olmak demek değildir. MHP araç, ülkünün amaç olduğunu zirvede oturanların unutmamasılazım. Ülkücü camiayı MHP'ler aramaya yöneltmesinler. Belki istenende budur bu da ayrı bir tartışma konusu (!)

banner165