Türk Ocakları Çorum Şube Başkanı, Prof. Dr. İrfan Çağlar, “ Toplumsal ilişkilerde ötekileştirmenin ürettiği sonuç ‘linç duygusu’.” Konulu bir yazı kaleme aldı.
İşte o yazı;
“ Bizim inancımızda ve kültürel temel kotlarımızda; zayıfı kollamak, düşenin yanında olmak, haklının yanında yer almak, ama asla haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytan olmamak vardır. Yani bunun anlamı; hesap adamı olmamak, etik ve ahlaki değerlere önem vermek ve ne pahasına olursa olsun dik bir duruş sergileyebilmektir. Burada, insanı insan yapan ve Müslümanı da Müslüman kılan bazı eylem ya da davranış biçimlerinden bahsediyorum. Aslında altını çizmeye çalıştığım bu hususlar, geçmişte bizim orijinal kültümüzün olmazsa olmazlarıydı.
Günümüze döndüğümüzde görüyoruz ki, toplum olarak olumlu değerlerin artmasını sağlayan bir çabamız olmadığı gibi, aksine bir de kültür erezyonu’na uğradık. Maalesef geldiğimiz noktada; değerlerde ciddi aşınma ve değişim yaşanıyor. Bu değişimin sonucu olarak; kimse bir diğeri( zayıf ya da mağdur) için bedel ödemeyi düşünmediği gibi, güçlünün yanında yer alarak sureti haktan görünmeyi ve zayıfın ezilişini zevkle izlemeyi tercih edebiliyor. Yani adam sendecilik, benden sonrası tufan anlayışı giderek yaygın bir davranış biçimi haline geliyor.
Bu durumun, zulme ortak olmanın bir başka bir boyutu olduğunu söylemek mümkün. Oysa Rabbimiz En’am suresinin 47.Ayaeti Kerimesinde; “ De ki, söyler misiniz size Allah’ın gazabı ansızın veya açıkça gelir ise, zalim toplumlardan başkası mı helak olur?” ifadesi ile zalimin zulmüne seyirci kalmanın helak sebebi olduğunun altını çiziyor. Zulme rıza göstermek te zulümdür. Bu eylemi gerçekleştiren ya da gerçekleştirilmesine göz yumanlar da zalimin ta kendisidir. En az zalim kadar zulümden sorumlu olacaktır.
Kültürel anlamda başkalaşan ve dönüşüm geçiren toplumumuzda bir yandan değerler skalası değişirken, diğer yanda da değerler sıralamasında da yer değiştirmeler yaşanıyor. Yani pragmatizmi tembihleyen değerler ile birlikte, kolaycılığı, kazanımı, kayıtsız itaati önemseyen değerler de giderek güçleniyor. Bu gelişmelerin doğal sonucu olarak insanlar; kırk katır mı yoksa kırk satır mı tercihine zorlanıyor. Açıkça olmasa bile zımni olarak deniliyor ki, ya benden yana olacaksın ya da ebediyen kaybetmeye mahkum olacaksın. Arkasından da tehdit “iş bununla da bitmez, seni hasım ilan ederim ve bunun sonucuna da katlanırsın” şeklinde devam ediyor.
Benden ya da başkasından jargonu ile; birileri güçlendirilip, iktidarın nimetleri ile ödüllendirirken, birileri de iktidarın imkan veya nimetlerinden mahrum bırakılarak onların hizaya gelmelerinin alt yapısı oluşturulmaktadır. İşin ilginç yanı, üzerinde operasyon yapılan bireyler ya da kurumlar, yerli, milli-manevi değerler noktasında hassas ve en az operasyon yapanlar kadar samimidirler.
Yani ötekileştirilen unsurlar, bu ülke için geçmişte de bedel ödemiş ve şimdilerde de ödemeye devam eden bir potansiyeli temsil edenlerdir. Ötekileştirme( yani sen benden değilsin) anlayışı; ayrıştırma, farklılıkları kabul etmeme, çatışmanın tohumlarını ekme, reddetme, tanımama ve bizden değilsen bir hiçsin eylem ve argümanlarını toplumsallaştırmadan başka bir anlam ifade etmemektedir.
Eğer ötekileştirme duygusu bir alışkanlık haline gelirse; duygusallığın, ideoloji ya da siyasetin egemen olduğu, mağduriyetlerin, yargısız infazların yaşandığı ve insan onurunun zedelendiği bir hayatı kendi elimizle inşa etmiş oluruz. Anlatmaya çalıştığım bu durumlar pek çok sektörde fiilen yaşanmaktadır. Bu sektörlerde; ötekileştirme, dışlama, yok sayma, gücün etkinliğini devreye sokarak insanların tercihini zorlama, atamalarda ehliyet ve liyakatin yerine siyaseti ikame etme gibi uygulamalara şahit olunmaktadır. Bu bağlamda, ötekileştirme eyleminin bir başka boyutu da mahkeme karalarının uygulanmak istenmemesidir. Böyle bir uygulama şayet yaygınlaştırılırsa, insanların mağduriyetlerinin artacağı da söylenebilir.
Toplumsal ilişkilerde ötekileştirmenin varacağı ya da vardığı en son nokta linç duygusudur. Bu duyguya kişi tek başına ve kendi kendine ulaşamaz. Bu duygunun baskın bir konuma gelmesinin sebepleri; yöneten erkin bazı şeyleri görmezlikten gelmesi, el altında teşvik etmesi, toplumda bu duygunun destek bulması, mobbing’e yatkın insanların varlığı gibi hususlar şeklinde sıralanabilir. Linç duygusunun artışının bir sonucu olarak, günümüzde hak ihlalleri sıkça yaşanmaktadır. Bunların arkasında da yandaşlık duygusunun pik yapması yer almaktadır. Kadim dönemlerde İtalya’da Gladyatörlere uygulanan muamelenin bir başka( kibar ve masum) boyutu; günümüzde, geleceğe yönelik tehdit unsuru olarak görülen insanlara uygulanmaktadır.
Son derece kritik bir konjonktürü yaşadığımız bu dönemde güçlü olmak, toplumsal mutabakat ve güven duygusunun inşası ile mümkündür. Bu da; insanı sevmek, onu öncelemek, adalet ve eşitlik algısını oluşturmak ve onu mağdur etmemekle ilgili bir durumu ifade eder. Öyleyse gelin canlar bir olalım, diri olalım, iri olalım. Ötekileştirmeden vaz geçelim, linç duygusunun karşısında olalım, farklılıkları içselleştirelim ve empati yapalım ki, yaşadığımız hayat anlamını bulsun. Fani dünya gündelik hırslarla kirlenmesin. Bu ülkede var olma ve yaşama hakkına sahip olan herkesin yeteneğinden yararlanılmasını doğru ve uygun buluyorum. Büyük ülke olmanın yolu profesyonel olmaktan çok, samimiyetten geçer. Hiç kimse tek başına akıllı değildir. Kişisel aklın yerine ortak aklı ikame etmek bu ülkeye yapılabilecek en büyük iyilik olacaktır. Saygılarımla.”
HOCAM ZAYIFIN EZİLMESİNDEN BAHSETMİŞ KARDEŞLİK BİRLİK MESAJI VERMİŞDE UNUTMADIK OKULDA FAŞİST ÇETELERİ DESTEKLEYİP SOSYAL DEMOKRAT ÇOCUKLARA A POLİTİK GENÇLERE YAPTIĞI EZİYETLERE
Bu sosyal demokrat dediğiniz gençler vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü hedef alan dhkpc ve pkk gibi örgütlerin sempatizanı olanlarsa ALLAH Hocadan Razı Olsun
Onunu öğrencisi olmaktan ancak gurur duyulur.