Hali Okumak Atiyi Yazmak

Zaman zaman edebiyat dergilerinden “niçin yazıyorsunuz” diye sorular sorarlar. Ben de zaman zaman bu soruyu kendime sorarım, niçin yazdığımı düşünürüm. Hayat denen bu akışın en küçük anlarının bile büyük anaforlar oluşturduğu, kâinatın en edna yeri olan kimine göre fani, kimine göre cani olan, kiminin de canının canı olan bu dünyada kayda değer bulduğum zaman kırıntılarını niçin yazdığımı sorarım kendime.

Kalemi bırakmak istesem de en olmadık bir anda haydi yaz diye bir emir gelir yüreğimin en mahrem köşelerinden ve tekrar kalemi alıp kelamı kayda geçiririm.


Biz yazarlar, hasbelkader bize tahsis edilen bu köşelerden karilerimize bir şekilde ulaşırız. Onların gönül hanelerine misafir oluruz. Belki bu misafirliğimizde hoş birkaç dakika yaşatırız okurlarımıza. Bazen de okurumuzun sabrı bu bir iki dakikaya tahammül edemeyip yazının son cümlesine bir göz atıp nihayete erdirir bu sohbeti.


Ya bu yazı, yazarım eşref vaktinde yazılmamıştır. Ya da okurun eşref vakti değildir okumak için. Belki de aradığı cümleleri bulamamıştır bu yazıda. Zira herkesin bir beklentisi vardır yazılanlardan… Kimi okur tuttuğu takımın zaferini, kimisi yenilginin faturasını arar... Kimi de güncel siyasi konularda kendi gibi düşünen satırları görmeyi arzular ve aradığını bulduğunda “ne kadar doğru düşünüyorum, işte kanıtı” derken düşüncelerinin zıddı bir fikirle karşılaştığında “hadi oradan sen de” diye çevirir sayfayı…
Herkes kendi dünyası ile örtüşen bir şeyler arıyor haklı olarak bu sütunlarda… Eşler arası sıkıntılar, çocuk yetiştirme, çocuk hakları, eğitim meselesi, öğrenci hakları, geçim sıkıntısı, siyaset, terör, darbeler, dış politika, ekonomi… Liste uzayıp gider. 

Günceli yakalamak, gündemi belirlemek elbette bir yazar için başarıdır. Hali okumak önemli elbette… Hele hele mazideki izleri takip ederek hali okumak ve atiyi yazmak ustalık işidir. Bilgi, tecrübe, hüner ve güçlü önseziler ister.


Stratejiler belirlemek, politikalar üretmek, isabetli varsayımlarda bulunmak okuyucuya heyecan verir. Bir de oturmuş bir üslubunuz varsa, kaleminiz su gibi akıcı, su gibi berrak ise okunma rekorları kırarsınız. 


Yazdığınız yazıdan dolayı ziyaretinize gelenler, telefonla arayanlar, güzel yorumlar yazanlar olur. İşin en güzel bir yanı da budur zaten… Tıpkı nar gibi kızarmış tel kadayıfın üzerindeki kaymak gibi…


Hali yani yaşadığımız şu anı, bu zamanı okumak, hem de doğru okumak, görülmeyen, atlanılan hususları, ince detayları tespit ederek farklı pencereler açabilmek gerçekten maharet ister…


Ancak bazen de gündeme takılmak, günceli yakalamak uğraşları yorucu, sıkıcı olabilir. Zira televizyonlardaki yorumcular, gazetelerdeki siyaset köşeleri, ahkâm kesenler, rüzgârın yönüne göre kalemine komut verenler bu işin tadını, tuzunu çekilmez hale getirmiyor da değiller.


Bu yüzden gündemin inişinden çıkışından uzak bir şekilde kendine belirlediği farklı bir gündemi satırlarına servis edenler de az değil. Hatta bunlarında tıpkı kendileri gibi gündemin dırdırından bıkmış okurları da azımsanmayacak sayıda…


İşte ben de bu yazımda gündemin hay huyundan uzak, okurlarla bir hasbihal, bir sohbet yazısı kaleme almak istedim.


Aslında ben de gündeme değinmek isterdim. En başta canımızı yakan şu terör illetini başımıza musallat eden sözüm ona medeni geçinen batı dünyasına çatmak, onlara gönüllü kuklalık eden hainlere birkaç kelam etmek, daha yüz yıl önce birer vilayetimiz olan, vücudumuzun en kıymetli azaları olarak gördüğümüz için Misakı Milli sınırlarımıza dâhil edip tek bir taşından vaz geçmemek için yeminler ettiğimiz halde bizden zorla, hileyle, entrikalarla koparılan Musul’u, Kerkük’ü, Süleymaniye’yi Erbili’i hatta Halep’i yazmak, bu yemini unutanlara tarihin tozlu ve kanlı sayfalarından bir şeyleri hatırlatmak, dış politikayı susmak üzerine tesis edenlere bir şeyler yazmak isterdim elbette…  Bu milletin ekmeğini yiyip açıktan ve fütursuzca ihanet eden, millete, devlete kafa tutanların son hallerine dair bir şeyler söylemek elbette isterdim.


Ama ben bu yazımda içimi dökmek istedim. Uzun bir aradan sonra tekrar kalemi elime almışken bir hasbihal edeyim istedim sizlerle…


Terörsüz, ihanetsiz bir ülke, gözyaşı ve kanın akmadığı bir ümmet coğrafyası ile huzur ve barış dolu bir gündem özlemiyle…



Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.