İşkence zindanlarının yerinde güller açıyor
Yazıçarşı'nın yıllarca simgesi haline gelen Çorum Cezaevi'nin işkence zindanlarının üzerinde, artık güller açacak. Yaşı müsait olup da 80'li yılları yaşayanlar, Çorum Cezaevi'nin buz gibi yüzünün ardında bulunan işkence zindanlarını duymuştur. Hatta duymaktan öte, bu kahrolası zindanların karanlık köşelerinde işkence görenlerin önemli bir kısmı halen hayatta. Hemen hemen hiç bir aile yoktur ki, bu cezaevine ait kötü bir anısı bulunmasın. 80 ihtilali ile birlikte dışarıda kalanlar memlekete sükûn geldi diye yorumlarken, içeri girenler, gelen sükûnun kapkara yüzüyle tanışmıştı. Bugün bedenlerinde ve ruhlarında yer eden işkence izleriyle yaşayan cezaevinin eski sakinleri, iniltileriyle inleyen bu toprak parçasının üzerinde yükselecek güllere hamd ediyor.
 
"Allah o günleri bu millete bir daha göstermesin." sözünü ağızlarından düşürmeyen insanlar, hem 80 öncesinin hem de 80 sonrası cezaevi hayatının karanlıklar ve türlü hilelerle dolu olduğunu anlatıyor.
Cezaevinin şehir içinden çıkarılması adına önem taşıyan bu taşınma işlemi, o kara günlerde küf kokulu karanlık zindanların şahidi olanlar ve aileleri için de ayrı bir önem taşımıştı. Yıkılan her bir tuğla ile, işkence zindanlarından öç alır gibiydiler.
 
Hatıralarına, ruhlarına ve bedenlerine yer eden acıların yaşandığı 3'er metrekarelik zindanlar, zeminin üzerinde görülen binaların yıkılmasıyla gün yüzüne çıkmıştı. Bodrum katlara dizayn edilmiş hücrelerle olan hesaplarını kapatmak için cezaevi molozları üzerinde gezinen bir kaç tanıdığa rastlamıştım o günlerde. Yüzlerindeki ifade unutulur gibi değildi. Sessiz bir hesap sorma bakışıyla yıkıntıların arasından görünen hücrelere tükürüp gittiler. Kendine ya da bir arkadaşına yapılan işkencenin cellatlarının yüzüne tükürür gibi.
 
Velhasıl nereden bakarsanız bakın, Çorumlular'ın gönlünde hiç yeri olmayan bu cezaevinin ve zindanlarının toprak üzerinde de yeri olmamalıydı. Ve öyle de oldu. Altında acı ve iniltilerin yattığı bu toprakların üzeri bugün güllerin açacağı güzelliklerle donatıldı.
Cezaevi boşaltılıp, OSB'de bulunan yeni ve modern binasına taşındıktan sonra, işkence mağdurlarından dinlediğimiz mekanların, gerçek olup olmadığını kendi gözlerimizle görmek istedik. Çok isterdik anlatılanların hayal ürünü şeyler olduğunu tespit edebilmeyi.
 
Koğuşların bulunduğu kısımları gezdikten sonra, adeta demir yığınları ile donatılmış koridorların dar kapılarından geçerek, bahsedilen bodrum katlara indik. Karşılaştığımız manzara, duyduklarımızla aynen örtüştü. Merdivenlerden indikten sonra, hücrelere uzanan koridorların kesiştiği noktada direklerin varlığından ve o direkler üzerinde de el ve ayaklara bağlanan iplerin gerdirildiği halkaları duymuştuk. Gergide bekleyen mahkumun işkenceye dayanamayıp bayıldığında üzerine kovalarla serpilen suyun kanalizasyona ulaşması için yapılan su kanalı bile aradan geçen yıllara rağmen sanki şahitlik ettiği çığlıkları haykırıyor gibiydi.
 
Görüntüsü bile insanın tüylerini ürperten bu tabloda biraz daha ilerleyince, demir parmaklıkları pas tutmuş hücreler, duvarlarına kazınmış isimler ve gün çizgilerinin halen durduğunu gördük. Hücre alabildiğince karanlık ve korkunç olsa da, tarihe ışık tutan bir yönü vardı.
 
Cezaevinde yıllarca yatıp işkencelere maruz kalan insanların pek çoğu, ömürlerinden ömür çalan bu acı yılların ardından suçsuz bulunup berat ederken, işkence eden ellerin nasıl bir ruh hali taşıyan hastalıklı bedenlere ait olduğunu da insan merak ediyor gerçekten.
Cezaevleri elbette olmalı ve suç karşılıksız kalmamalı. Ancak bu ceza da insan onuruna uygun olmalı. Bu anlamda bugün gelinen noktanın dünle kıyas edilemeyecek düzeyde olduğunu da ortaya koymalıyız. Bugünün cezaevlerinde koğuş ağalığı düzenlerinin önüne de geçilebilirse, dün yönetim eliyle yapılan işkencelerin, bugün koğuş ağalığı eliyle yapılan versiyonlarına da son verilmiş olacaktır.
 
Sözü ilk başladığımız yere getirecek olursak, zindanlar gül bahçesine döndürenlerden Allah razı olsun. Evlatları bu zindanlarda işkence görürken, yüreğindeki acıya dayanamayıp yataklara düşen anne babaların, eşlerin ve evlatların, düştüğü yataktan kalkamayıp gözü açık vaziyette ruhunu teslim edenlerin, bugün gönlü bir nebze olsun rahatladı. En azından fiziki anlamda Yazı Çarşı onlara kara günlerini hatırlatmıyor.
 
Binaları yıkıp yerini güllerle donatmak belki yüreklerdeki zindan yaralarını iyileştirmez ama en azından her seferinde gözlere bıçak gibi kakılan bir acıyı önlediği muhakkak.

(Bu röportaj ve fotoğraflar Hakimiyet Gazetesi'nden alınmıştır)
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner165