Aklına, fikrine, zikrine mukayyet olmak mükellefiyeti… işte insanın yegane farz-ı ayn’ı. umumun üstüne değil, (zorunlu olarak) akıl taşıyan her can’ın üstüne yüklenen en büyük mükellefiyet. insanlıkla yükümlü, yüklü olma hali. bizatihi yaratıcının, -eliyle- insana giydirdiği “ etaltı ve kemikaltı ve derialtı” üç kat bir elbise. insanın; sıcağın ayazında, soğuğun kurağında asla çıkarmaya güç yetiremeyeceği ve çıkarmaya yeltenmemesi gerektiği, soyut kumaştan –meşrepten- örülmüş renksiz kokusuz libas. meşrebin, tıynetin, ahlakın, seciyenin izdüşümü; göze, yüze, ele, aksi – sedası. 

İnsan hayatının hiçbir evresinde bu yükümlülükten münezzeh olmuyor. olamıyor. ne vakit bu yükü derisinden kemiğinden etinden kazırsa -aklına, fikrine, zikrine mukayyet olma mükellefiyetini- güce, güç istencine, kıvrak ve tiksinti veren zekasının kendisine dayattığı yücel(til)me hissine –sanrılarına-, eski tabirle “eşref-i mahluk” eden her şeyin tersine yem ediyor. işte o arada eliyle düzeltilmesi gerekeni, eliyle kirletiyor. diliyle düzeltilmesi gerekeni diliyle kirletiyor. kalbiyle ve niyetiyle düzeltilmesi gerekeni kalbiyle ve niyetiyle mundar ediyor. yenilmez içilmez hatta bakıl(a)maz bir soluk olarak havaya, suya ve toprağa karıştırıyor. artık kim o havadan solursa, kim o sudan bir yudum alırsa, kim o topraktan beslenirse iflahı yalnızca ölümün tırnaklarını geçireceği saate kalıyor. ölüm ki tırnaklarını bir akrep gibi yavaş ve hafif geçirdikçe önce izler, sokaklar, caddeler, bozkırlar ve nihayet şehirler simsiyahkara ve necis niyetlerin sisiyle örtülüyor. Sonra bir sarmal daha yani simsiyahkaranecis niyetler şehirlerden bozkırlara, caddelere, sokaklara ve tekrar izlere akıyor. oradan da yukarı doğru vicdan(sızlığ)a. iz’de başlayan kirli-paslı-kötü-çirkin niyeteylemler şehir(ler)e doğru yayıldıkça kıbleye dönmüş insanların önüne geçen müfsit gibi ahlakını beş vakit sırtında taşıyanların önüne kokmuş işkembe yığını olarak geriliyor da geriliyor…

Gelinen yer “en son kristalizasyon dönemi”dir. 

Bir nevi kendini zorla-bile-isteye asla kefaret sayılmayacak bir hastalığın hapazına bırakmanın güveniyle ciğerlerinden etrafa zehir salma evresi. bilinç içi ve bilinç dışı impulsların egemenliğine beyaz bayraklar açarak, gücün ve güçlünün önünde çarşı-pazar gerdan kırmanın faziletlerini on emir gibi serlevhalarda kûfi yazılarla taşırlar, böyleleri. mürekkepleri ciğerlerinden daha ağulu. kendi kaderlerini şeytanın kalemiyle bizzat şeytana yazdıranlar bir yandan da şeytanın omuzlarından ciğerkarası kağıtlara dökülen harfleri hayran hayran seyrederler. Ve bir nevi kader-keder mektebinin rahlesinden, şerrin icazetiyle, başka hayatları göçük altında bırakma eskizleri çizerler ellerindeki çizgisiz evraklara. Çizgisiz evraklara. Evraklara…

“bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsıyla dine verdiği zarardan daha fazla değildir." (Hazreti Muhammed)

biliniyor
bizim mahsustan yaşadığımız
biliniyor
şarkıların sırası bizde
biliniyor
hayat bizden razıdır
biliniyor
otların sarardığı yerlerde güneş
kurşunun değdiği tende heves kalmıştır. (İsmet Özel)

Kıldan ince, kılıçtan keskin hesaplarını camın gövdede dolaşması gibi şehir(ler)de, bozkırlarda dolaştırarak şen dünya içinde, şen dünya içinde bir avuç kanserli hücreyi yüksek binalardan dilediğinin, geçeceği yola serperek yaşamak yeni bir beyaz perde. efektleri ise yalnızca mazlum insan iniltileri ve şehir efelerinin buna ağzının var gücüyle gülme sesleri. yaşamak denilen şeyin içerisinde yaralı bir parmağa en azından bakıp tiksinmeyenlerin iniltisiyle, bu sese gırtlağının iffetine muğayyir bir şekilde gülenlerin keyiflendirdiği daha yüce, daha ulu, daha büyük, daha göğe yakın, daha çekirdeğe inen ekabirler ise hazötesi bir zevkle efeliğin sınırlarını tayin etmektedirler. işte metahazzın metastaza başkalaşımı. yani kumul bir halden, kayaç bir hale geçmek. önüne çıkan her şeyi kendi şerefinin artmasına yarayacak biçimde yontmanın insanda bıraktığı nasırı zırh edinip, dağların ta iliklerini sızlatacak kadar şehirlerin kılcal damarlarına korku enjekte ederek varlığını bilemek tanımsız bir insan edimi. eylemi. oysa insan bir kumdur. taştan çözülmüş bir kum, sonra toprak ve nutfe ve bir atımlık su. bu suyu istediği yöne akıtan diğer bir atımlık suların oyununda yer bulmanın kıvancıyla tamamen ilga olan nefsin feodalitesiyle çürüyen kentler, şehirler, köyler…

Şehirlerin, insanların, hayvanların hatta bitkilerin bile hayatlarının altında –dilediğinde aşağı düşürmek için- tüneller kazacak alet ve edevatı temin eden ikizgözlü insanbiçimlerinin eşiğine yuva kurmak karakter oldu nice zamandır. Belki öteden beri karakterdi ama hiç böyle yoğun ve soysuz olmamıştı. 
böyle kılcal planlarla yapılmamıştı hiç. 

Yeşil sarıklı ulu hocaların daha da ululaşmak adına yeşil sarıklarını çıkarıp insanların yolunu boğazlamaktan ötürü mosmor kesilmiş cüppelerini giydiklerinde suretlerine yansıyan korkunç alamet kıyametin önündeki değil, ardındaki alamettir. yani çoktan kopmuş bir kıyamet vardır ortada. ama elbirliğiyle –eşik sahiplerinin ve eşikte sahiplerini bekleyenlerin- birlikte kopardığı bir kıyamet. 
şehirleri birbirine kattıkça, küçük kıyametler var ettikçe kendi oydukları tahtadan, taştan, demirden arşlara kurulup gününü gün edenlerin yeni bir oyunudur bu. 

İnsanın merhametini yani yaratıcıdan aldığı rahmeti un ufak edip, buruşturup, içerisinin gizli çöplüğüne fırlatmasıyla ancak erişilecek yere erenlerle! aynı sokakları bölüşmek nasıl bir bedeldir? 
ve nezor bir bedeldir. 

b/eşikten mezara kadar sokaklara, caddelere, şehirlere, kırlara ve bozkırlara zehirli tohumlar ektirenler ve ey onların ırgatları… Sizden aklına, fikrine, zikrine mukayyet olmak mükellefiyeti düşmüş ve 
size söz bitmiştir.

Sana anlattığım gerçektir.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
fahri ergün 2013-06-30 18:26:18

eline yüreğine sağlık hüdayi nabit

Avatar
Ömer GAYIR 2013-07-08 11:42:01

sn.nabit;
elinize sağlık. kaleminiz gerçekten çok güçlü maşallah... yazılarınızın devamını bekliyoruz.
selamlar.

Avatar
okuyucu 2013-07-09 10:58:22

ramazanın ilk günü bu yazıyı okuyunca, ne dünya, nasıl bir dünyada yaşadığımızı daha iyi anladım. eline sağlık hüdayi nabit. seni okumak -yazılanlar gerçek halimiz ve üzücü olsa da- çok iyi. iyi ki yazıyorsun burada ve biz de okuyoruz. selametle

Avatar
haybin_yakzan 2013-07-12 08:33:29

yüreğine sağlık hüdayi nabit-