Ömer Kılıç yazdı - ‘Hakikatin Değersizleşmesi’

Habercim19 Yazarı Av. Ömer Kılıç, 30 Mart seçimleri sonrasında yaptığı ilk değerlendirmede...

21 Nisan 2014 Pazartesi 10:36
Ömer Kılıç yazdı - ‘Hakikatin Değersizleşmesi’


Habercim19 Yazarı Av. Ömer Kılıç, 30 Mart seçimleri sonrasında yaptığı ilk değerlendirmede, Başbakan-Cemaat tartışmalarını yorumladı. Adı ‘Hizmet’ olan hareketin Başbakan’a karşı takındığı hasmane tutumu, “Bir grubun, dar menfaatleri uğruna milletin yüzyıl sonra yeniden yeşermeye başlayan ümitleri söndürülmeye kalkışılmıştır ki bu, başbakanın da dediği gibi öyle kolayca göz ardı edilebilecek bir husus değildir.” Sözleriyle yorumladı.

Kılıç, yazısında bizzat Başbakan’ı hedef alarak Gezi, 17 Aralık vs. olup biten gelişmelerin yolsuzluk iddialarının arkasına çok başka amaçların gizlenmiş olduğunu açıkça ispat ettiğini vurguladı.

İşte o yazı;

HAKİKATİN DEĞERSİZLEŞMESİ

Seçimlerin üzerinden yaklaşık üç hafta geçtikten sonra ilk günlerin o duygusallığından uzak, daha soğukkanlı bir değerlendirme yapabileceğimizi, yaptığımız içeriden eleştirilerin adresini daha kolay bulacağını düşünüyorum.

Yerel seçimden çok bir genel seçim, hatta referanduma dönüşen 30 Mart seçimlerinin hiç şüphesiz en çok konuşulan ve hafızalarda derin izler bırakan yanı, kendilerini “hizmet” olarak adlandıran cemaatin bu seçimlerde sergilediği tutum olmuştur.

Gerçi dindar kesimlerin geçmişte de siyasi tercihler konusunda birbirlerinden ayrı düştükleri, hatta birbirlerini ağır şekilde itham ettikleri çok olmuştur ama bu kadar ayrışmayı ben şahsen hatırlamıyorum. Bu seçimde babalar çocuklarına, kardeşler ve hatta eşler birbirlerine düşecek kadar karşı karşıya geldiler.

Bunun nedeni, on yılı aşkın bir süredir İslami kimlikleri ön planda olan bir kadronun ülkeyi yönetmesinden rahatsızlık duyan laik, ulusalcı, batıcı kesimlerin, içeriden dışarıdan tüm muhalif güçlerle işbirliği yaparak onları yıkmaya çalışırken, din eksenli bir cemaatin de bu kesimlerle ölümüne işbirliği yapmış olmasıdır. O yüzden bu süreçte en çok işittiğimiz sözler, “ihanet, arkadan hançerleme” gibi öfke dolu sözler olmuştur.

Gerçekten de, kendilerince ne kadar haklı nedenleri olursa olsun bir dini cemaatin, dine ve dindarlara karşı düşmanca tavırları tescilli kesimlerle adeta kader birliği yapmış olmalarının hiçbir mazereti olamaz. Aklı tamamen iptal eden kör bir bağlılıktan başka hiçbir açıklaması olmayan bu tutum, bu muhataralı günler geride kaldığında sahiplerine başlarını öne eğdirecek, yaptıklarını hatırlamak bile istemeyeceklerdir.

Bir grubun, dar menfaatleri uğruna milletin yüzyıl sonra yeniden yeşermeye başlayan ümitleri söndürülmeye kalkışılmıştır ki bu, başbakanın da dediği gibi öyle kolayca göz ardı edilebilecek bir husus değildir.

Bir yazımda “cemaatin İsrail’e sempati duyduğu” şeklindeki ifademden fena halde alınarak bana tepki gösteren Enes kardeş, keşke İsrail’e sempati düzeyinde kalsaydınız. Baksana, televizyonlarınıza çıkarttığınız adamlar, on yıllardır Filistinlileri katleden tescilli katillere “kültürlü, olgun, kibar adam” gibi övgüler düzerken, bu ülkenin başbakanına da “cahil, kaba adam” demeye getiriyor.

Elinde montaj kasetlerden başka hiçbir delil yokken, seçim meydanlarında başbakana başçalan diyecek kadar küçülen bir adamdan medet umdunuz. O adam ki, 1950’ye kadar memleketin tümünü yağmalayarak, Osmanlıdan miras her şeyi, miri arazileri, azınlık mülklerini yandaşlarına peşkeş çeken bir partinin lideridir ve şimdi gasp ettikleri o malların bir kısmı başkalarının eline geçiyor diye hiç sıkılmadan hırsız var diye bağırıyor ve siz de peşine takılıyorsunuz. Yazık, çok yazık..

Yolsuzluk hırsızlık bağırtıları ile sokakları dolduranların asıl olarak hedefe koydukları kişi, bu toprakların yüzyıllardır görmediği bir lider ise, durup bir daha düşünmek zorundayız. Bu durum hırsızlık iddialarını basite aldığımızdan değil, bunu dillerine dolayanların samimiyetlerinden kuşku duyduğumuzdandır. Zira kimilerinin başçalan, boşbakan diye itibarsızlaştırıp, ölümü için kendilerini beddualara vurduğu adam, sadece Türkiye içinde değil, dünyanın birçok yerinde milyonlarca mazlumun umut bağladığı kişidir.

O, dünyanın bu zalim düzenine BM genel kurulunda hem de o düzenin ağa babalarının gözlerinin içine baka baka zalimliklerini haykırabilmiş ilk kişidir. Tek başına bu bile yeterlidir dünya baronlarının, onun ipini çekmeleri için. Kimin ipine sarılıyorsunuz bir kez bakın.

Mısır’daki o utanç verici darbe karşısında, varlık sebeplerinin askeri diktatörlüklere karşı olmak olduğu iddiasındaki, özgürlük ve demokrasi şampiyonu tüm solcu, sosyalist, liberaller ölüm sessizliği içindeyken, iktidarı için çok büyük riskler alarak darbeye karşı çıkabilen neredeyse tek liderdir o.

Suriye’de Esed, ülkesini baştan başa enkaza çevirip her gün yıkıntıların altından çocuk ve kadınların cesetleri çıkartılırken, batılı kadın örgütleri, çocuk hakları savunucuları bütün bu olanlar karşısında tavana bakarken sizin o firavun dediğiniz kişiden başka mazlumların çığlılarına kulak veren olmadı.

Dahası, sizin neden bu kadar muhabbet duyduğunuzu bir türlü anlayamadığımız, batının şımarık, gayri meşru çocuğu İsrail’e Davos’ta, yaşadıkça acısını unutamayacağı şamarı indiren adamdır o. Bu şamarı tarihten çok iyi bildikleri için o günden sonra Batılıların Neo Osmanlıcılık lafını dillerine dolamış olmaları boşuna değil.

Bunları yazınca kimileri, “bir ton laf ediyorsun yolsuzluklarla ilgili bir kelime yazmıyorsun, bu söylenenlerin hepsi mi yalan, yolsuzluk yapan, rüşvet alan yok mu” diye soruyor. Olmaz olur mu? Siyasi nüfuzlarını zenginlik aracı kılan alçaklar her devirde olmuştur ve ne yazık ki bu gün de vardır. Yetimin, yoksulun, garibin gurabanın hakkı elbette korunmalıdır, bu konudaki samimi hassasiyetler kesinlikle saygı değerdir.

Ancak burada itiraz edilen husus, bu işin zamanlamasıdır, samimiyetsizliktir, bu iddialara dört elle sarılanların sabıkalarının bozukluğudur. Gezide mesele nasıl ağaç değildi ise burada da asıl gayenin yolsuzluk olmaması, yolsuzluk iddialarının arkasına çok başka amaçların gizlenmiş olmasıdır. Bu o kadar böyle olmuştur ki aradaki bazı gerçekler de yalan muamelesine tabi tutulmuş ve ne yazık ki, hakikat değerini kaybetmiştir.

Unutulmamalıdır ki, gerçekle yalanın iç içe girmesi en çok yalancıların işine yarar. Korkarım bugün de böyle olmuştur. Omerkilic91@Hotmail.com





Son Güncelleme: 21.04.2014 11:02
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner165