Referandum sürecine giderken yazdığım yazılardan birine “son viraj” başlığını atmıştım. Son virajın aynı zamanda keskin bir viraj olduğunu yaşayarak gördük. Neyse ki, bu zor dönemeci sağ salim atlatarak yeni Türkiye yolunda önemli bir kavşağı daha geride bıraktık. Şimdi bazı şeyleri daha açık konuşma zamanı.


Sonuçların ortaya çıktığı ilk dakikalardan başlayarak bu halk oylaması ile ilgili bir çok analiz yapıldı, yapılmaya da devam ediliyor. Hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği konu, Doğu Güneydoğu haricinde, kıyı bölgelerde daha çok olmak üzere iktidar partisinin oy kaybına uğradığı, bir bakıma 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi seçmenin bir uyarıda bulunduğu yönünde. 


Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kongreden önce partinin başına geçemese bile üyelik sonrasında fiili olarak dümeni eline alarak herhalde ilk iş olarak bu konuya eğilecektir diye tahmin ediyorum. Zira 2019’a şunun şurasında fazla bir zaman yok ve orada yaşanacak bir sıkıntı, bugüne kadar harcanan bütün emeklerin boşa çıkmasına yol açabilecektir.

Ekonomideki durgunluk, muhalefetin tek adamlık, diktatörlük algısı oluşturma çabaları, Suriye, Irak sınırında yaşanan zorluklar, bunların tamamının sonuca etkisi olmuşsa da, asıl belirleyici olanın, karmaşık yapısı nedeniyle yürütülmesi zaten zor olan Fetö operasyonlarında, gerekli hassasiyetin de gösterilmemesi sonucu oluşan mağduriyetler ve bir ölçüde bununla da bağlantılı olarak ortaya çıkan parti içi sorunlardır. Her ne kadar parti içinde bir sorun yokmuş gibi davranılsa da, siyaset yapma tarzları konusunda farklı düşünüyorlar diye yıllarca bu davaya hizmet etmiş kişilerin “hain, nankör, şunun bunun adamı” gibi son derece yaralayıcı biçimde yaftalanarak kolayca harcanmalarının bu sonuca etki ettiği tartışmasızdır.

A. Gül, A. Davutoğlu, A. Babacan, E. Ala, B. Atalay ve daha birçok ismin referandum sürecinde ortalıkta görünmemelerinden dolayı bu kişilerle ilgili ayrı bir parti hazırlığından tutun da, İngiliz ajanlığından Almanya’nın adamlığına kadar öyle iddialar dile getirildi ki, insaf merhamet, akıl izan hak getire. Kim ne kadar fütursuz, ne kadar pervasız, ne kadar frensiz olursa adeta o kadar ilgi görüyor, prim yapıyor. Üstelik bunu yapanların birçoğunun Ak Parti geleneğinin mihnet yıllarında hiç oralıkta yokken, son üç beş yıllık nimet yıllarında  türemiş olmaları da üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir husustur. 


Oysa bütün mevzu insanın fıtratı ile ilgili olup, kırılan incinen gururların, insanları nerelere savurabileceğinin kestirilemeyecek olmasıyla alakalıdır. İnsan en yakınında bulunan ve en çok güvendiği kişiler tarafından vefasızlığa uğradığını düşündüğünde bunu unutması mümkün olmuyor. Eskilerin izzetinefs dedikleri onur, şeref ve haysiyet duygusu saldırıya uğrayan insanın, bunun intikamını nerede, nasıl alacağını tahmin etmek zordur. 


Müminlerin annesi Hz. Aişe’in, Hz. Ali’ye karşı ordu toplayarak savaş açacak kadar kin duymasının nedeni, yıllar boyu aile içinde yaşanmış olabilecek birçok küçük hadise yanında, asıl olarak ifk olayında Hz. Ali’nin, peygamberimizin üzüntüsünü hafifletebilmek, kendisini birazcık teselli edebilmek için sarf ettiği “Ya Resulallah üzülme, sana başka kadın mı yok” gibi kendisine de yakışmayan çiğ bir laf etmesi değil miydi? 


Yine aşere-i mübeşşereden kabul edilen Talha ve Zübeyr’in aynı şekilde Hz. Ali’ye kılıç çekmelerinin nedeni, geçmişte yaşadıkları kişisel kırgınlıklardan kaynaklı kendilerine yeterince değer verilmediğini düşünmeleri ve bir takım beklentilerinin karşılanmaması şeklindeki basit nefsani duygulardı. Bu ahlak ve vicdan yoksunu çete o günlerde yaşasa idi bu sahabileri herhalde Bizans kraliçesinin ajanları olmakla suçlardı.

Binlerce sahabenin kanının dökülmesine sebep olan bu insanları örnek nesil kabul ediyor ve yaptıklarını normal beşeri davranışlar olarak karşılıyorsak, bu davaya yıllarca hizmet etmiş insanların, pelikancı itin köpeğin önüne atılarak parçalatılmasına bu kadarcık gönül koymalarını da olağan karşılamamız gerekmez mi? Bu insanlar bırakın kılıç çekip düşmanlık yapmayı, kırgınlıklarını ifade edecek bir çift söz bile sarf etmekten kaçınarak köşelerine çekilmişlerdir. Ahmet Davutoğlu ise, başbakanlıktan azledildikten sonra dahi ısrarla Cumhurbaşkanının yanında görünmeye devam etmiş, fitne fesada mahal vermemek için kamuoyu önünde bir tek olumsuz laf etmemiştir. 

Yolda bulduklarını yola çıktıklarına tercih edenler, yollarını şaşırmak tehlikesi ile karşı karşıya olduklarını unutmamalıdır. Elbette bu hareket içinde Tayyip Erdoğan’ın yeri ve liderliği tartışılmaz. Güçlü, dirayetli ve cesur önderliği sayesinde nice badireyi atlatarak  Türkiye’yi nereden nereye getirdiği ortada. Ama bu onun hiçbir zaman la yüsel olduğu, günahsız, hata işlemez olduğu anlamına gelmez. (*)


Referandum sürecinde sessiz kalan ve sessizlikleri “hayır” şeklinde yorumlanan bu isimlerin davranışlarını doğru bulmak mümkün değildir.  Bu ayrı bir konu ama böyle bir realite var işte, insan böyle bir fıtrata sahip ve bizim haklı bulmamız veya bulmamamız sonucu değiştirmiyor. Bu insanların şu ana kadar sessiz kalmaları bile davaya sadakatlerini gösterdiği gibi hala daha sorunun çözümsüz olmadığını, bir çift gönül alıcı sözün bile havayı bir anda değiştirebileceğini, bu noktada büyüklük yapmanın cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a düştüğünü belirtmek gerek. 


Bu iş için Mavi Marmara yiğitlerine manya tipler diyebilecek, İslamcıların partiden tasfiye edilmesini isteyebilecek kadar cesaretlendirilen ahlaksızlara haddinin bildirilmesi de iyi bir başlangıç olur. Bu konuda başta hemşehrimiz Hayrettin Karaman hocamız olmak üzere tabanda karşılığı olan saygın insanlara bir sorumluluk düştüğü kesin. Problemin daha fazla görmezden gelinmesi yarayı daha da derinleştirecek ve Allah korusun iki yıl sonra belki telafisi imkansız hale gelebilecektir. Omerkilic91@Hotmail.com

(*) Bu da benim T. Erdoğan’ın lehinde yazdığım yazılardan bile aleyhte anlam çıkartmaya çalışan yerel pelikancı(k)lara kıyağım olsun.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Birisi 2017-04-29 01:58:47

gül, davutoğlu v.s.kişiler için hüsnüzanda bulunmuşsunuz. ancak, birçoğumuz sizin kadar layt düşünemeyeceğiz malesef... sözkonusu kişilere ağırlığının çok üzerinde değerler verildi. taltif edildi, makamlar sunuldu. bunlar naaptı; nankörlük, kuyu kazmak. neymiş efendim "kırılan incinen gönül" müş... bu gönül sadece bunlarda mı var. karşılarına aldıklarının hiç mi gururu gönlü yok... ya da, vefa sadece istanbulda bir semt mi... sizi birazcık tanımasam, acaba ömer hoca'da mı bu lanet yapıdan diyeceğiz. bereket tanıyoruz da böyle bir şüpheye kapılmıyoruz, ama lütfen ne yapmak istediğini açıkça anlat ki, sizi tanımayanlar hakkınızda suizana kapılmasın.

Avatar
bektaş 2017-04-30 23:28:23

empati nedir, nasıl oluru "birisi" okunsun ve öğrensin isterim

Avatar
bektaş 2017-04-30 23:30:13

dürüsütlük akılcılık, rasyonellik ağımsız ve hür düşünceyi "biri"leri anlamakta güçlük çekebilir, devrimcilerin islamcı kesime fark attığı husus da buudur.

Avatar
eylem 2017-05-08 08:51:13

teşkkürler

Avatar
cengiz 2017-05-11 18:59:39

makale okudum

Avatar
ismail 2017-05-22 18:48:54

iyi ki okudum. sayın ömer kılıç ak parti kongresini de değerlendirmenizi istirham ediyorum

Avatar
hasan 2017-06-06 00:31:27

yeni bir yazı, güncel ve gündeme dair bekliyorum.

Avatar
Davut Ahmetoğlu 2017-04-25 20:50:02

ömer bey ellerinize ve emeğinize sağlık allah razı olsun gündemin ve güncelin muhteşem bir izahı. rabbim kolaylıklar ihsan eylesin.