"halk huzurunda itirafta bulunan birinde her seferinde kulak verilecek şey, neleri itiraf etmediğidir." jerome david salinger 

insanın en iştiyakla yaptığı işi bile yüzü düşerek yaptığı günlerdeyiz. aşina olmadığımız bir saldırıya maruz kaldık. ciğerimizi gece yarısından önce söküp, gün doğumuyla birlikte dağa taşa, kurda kuşa yem etmek isteyen vatansızların beklenen hıyaneti gerçekleşti. 15 temmuz gecesi, önce iki kıyıyı birbirine bağlayan köprüleri tuttu, küffar. bu köprü tutma kahpeliğinin sembolik bir manası şuydu; fertleri millet yapan bağı ateşe vermek… sonra toprağ(ımız)a sıra gelecekti. yani alışılageldik kahpeliğin tersi bir kahpelik namluya sürüldü. 
 
kaç yıldır ha bire içimizin içine saldırıp duruyorlardı. içimizin çürüdüğünden emin olacaklar ki en son dışımıza ve çevremize vurdular. tank, tüfek ve uçak üçlüsünü birleştirip bir ‘kafirkurşunu’ yaptılar. o kafirkurşunuyla da göğüslerimizi vurdular ve daha ötesi alın yazımızı vurmaya kalktılar. alınyazımızı…  
 
15 temmuz’da ve sonrasında bütün kusurlarıyla birlikte müslüman mahallesini kan gölüne çevirerek, türkiye’yi kandan bir “mare nostrum”* yapmak istediler. bunu yapmak isteyenler diledikleri gavurun gemisini, kanımızla doldurdukları denizde yüzdürmek derdindeydi…  
 
meşum gece, darbe girişiminde gözü dönen aşağılıklar(abd, avrupa), aynı zamanda yetiştirdikleri elemanların (fethullah ve tayfasının) aşağılıkta geldiği dereceyi de ölçtüler. aşağılıklar, kendilerinden daha aşağılık olmaya teşne kahpeleri buldu, kullandı ve üstümüze saldı…  
 
şükür, hayatında hiçbir şeyin eksikliğini çekmeden büyüyen nesiller (gençler), hep bir şeylerin eksiğiyle büyüyen önceki nesillerle (büyükler) bir oldu, alınyazımızın harflerinin iffetini kurtardılar.  
çok şükür türkiye, küffarın gemi yüzdüreceği bir “mare nostrum’a” dönüş(türüle)medi. buna engel olanların her birinden allah razı olsun. her birinden bütün nebat, bütün mevcudat razı olsun…  
 
şimdi madde madde gidelim.  
fethullah gülen’in (pensilvanyanursuzu’nun) katıksız bir katil olduğu; dinle, imanla, türkiye ile alakalı tek alakasının bunları yok etmek olduğunu (nihayet) anlaşıldı.  
fethullah nursuzunun, takımına dahil ettiği insanların gerçeklik algısının bozuk olduğunu, onlara salıklanan saçmalıkları itikada dönüştürdüklerini gördük. yani, bu yeryüzü haşerelerinin bütün insani ve islami yanlarının tamamen kurgu olduğunu bildik. (bu doksanlardan beri bildiğimiz bir şeydi) 
kutlu doğum, türkçe olimpiyatları vs… insanın kalbine dokunan konularda, amerikan şeyleriyle beslenenlerin eylemleri şiddetli biçimde geri çevrilmelidir. dilden, imandan, ahlaktan, ilimden, irfandan beslenen asalaklar kesinlikle teşhir edilip insan içine çıkamaz hale getirilmelidir.  
fethullahçı temizliği, kırk yıl fetullahnursuzu ile aynı havayı solumuş, çıkar çatışmaları yüzünden onun yanından ayrılmış insanların itirafları ile yapılmamalıdır. zira böyle zamanlarda, gücün yönüne göre konumlanmayı karakter edinmiş hasta ruhlu insanların fetullahın dizinin dibinde yetiştiği akıldan çıkarılmamalıdır.  
on yıllarca fetullahçı çetenin içinde yer alarak adam harcayan, insan biçmeyi öğrenen ve öğreten kişiler eliyle temizlik yapılmamalı, onlar da temizlenmelidir.  
fethullah haininin ve fetullahçı hainlerin politik, siyasi, sosyolojik, güvenlik, dini bütün alanlarda,  istisnasız bütün söylemleri literatürden çıkarılmalı ve atılmalıdır. bunun için onlar ne dediyse tersini yazalım, söyleyelim kolaycılığına tevessül edilmemeli, devlet; hakikati milletinin önüne ayan beyan koymalıdır. 
fetullah’ın bütün kitapları yakılmalıdır. (kitap yakmak fena bir eylemdir. ancak kağıdın ve mürekkebin fetullahın hezeyanlarına mekan olmasının acısını düşünürsek, bu zorunludur) 
fethullahçı çetenin eğitim, kültür vs adına çıkardığı yan yayınlar dahil…   
çocukları, gençleri, yaşlıları “tavlama” mantığıyla hareket eden kişiler, setekalar bu tavrından men edilmelidir.  
herhangi bir alanda devletin gösterdiği başarıyı, devletin getirdiği yeniliği sahiplenerek, bu başarıyı kendisinin hanesine yazan veya vesile olduğunu söyleyen sivillere asla itibar edilmemelidir. 
insanların zekalarını kullanmaya çalışarak, başkalarının zekasıyla geçim sağlayanların sahip olduğu bütün imkanlar ellerinden alınmalıdır.  
devletimize ve milletimize dost ve düşman olanları belirlemek kesinlikle, ne idüğü belirsiz insanların fantezi dünyasına göre belirlenmemelidir. (özellikle dini cemaatler, sol gruplar, hararetli insanlar, yalakalıkla geçimini temin eden yazar-çizer tayfası tarafından belirlenecek dost ve düşman allah muhafaza bizi atlastan silme yarışının maşası ve parçası olabilir)  
abd… ilk olarak 91 körfez savaşında vahşiliğine şahit olduğumuz abd’nin kendi toprakları dışında kalan coğrafyalarda yaşayanlara karşı kesinlikle merhametinin olmayacağı akıllara kazınmalıdır.  
abd’nin bütün kepazeliklerini, bütün vahşetini, bütün insansızlığını demokrasi kelimesine sıkıştırıp öyle pazarladığı artık devlet tarafından da idrak edilmelidir. bizim demokrasiye ihtiyacımız varsa bile (ki bana kalırsa yok) bu her durum ve eylemin başına ‘besmele’ gibi “demokrasi” getirilerek yapılmamalıdır. millete ve devlete fazladan sıfat aranmamalıdır.  
avrupa birliği’nden, nato’dan vazgeçemiyor olabiliriz. bu anlaşılır bir şey ve fakat, iç politikamızın bütün kodlarını onların belirlediği şekilde dizayn etmek zorunda değiliz. bu alanlarda kafa yormuş ancak kıyıda köşede kalmış veya kalmayı tercih etmiş büyükleri, feraset sahiplerini daha çok dikkate almak zorundayız.  
 devlet her şeyi makam ve mevki sahiplerinin diliyle anlatmamalı. eğer illa böyle yapacaksa mevki ve makam sahiplerini özenle seçmelidir.  
kendi kötümüzün, elin iyisinden çok daha iyi olduğu deyimi politik gerçekliğimiz de olmalıdır.  
devlet; vatan ve millet sevgisini kazandırmak istiyorsa, bu memlekette yetişen bir ağacın önemini de, bu memlekette yaşayan bir karıncanın ehemmiyetini de anlatmakla sorumlu olduğunu bilmeli.   
tarihle bilinç oluşturmak kolaycılıktır ve ekseriyetle yanlış sonuçlar doğurur. en azından ileri de büyük meseleler doğuran kuru bir hamaset ortaya koyduğunun farkına varılmalıdır.  
bunun yerine, ekmeğinden aşından kısarak gerçekten bedel ödeyenlere kulak asılmalı ve bu insanların bir değer üretmesi sağlanmalıdır.  
15 temmuz gecesinde varını yoğunu ortaya koyanların, canını dişine takanların, canını memleketi uğruna feda edenlerin kimler olduğu asla unutulmamalıdır. devletini ve milletini asıl düşünenlerin, aklı birkaç karış havada gezenler değil, milletin ta kendisi olduğu hakikati asla akıldan, şuurdan, kalpten çıkarılmamalıdır. 
son olarak cumhurbaşkanımız recep tayyip erdoğan’a minnet borçluyuz. her daim bilinmeli. 
 
mare nostrum: romalıların akdeniz’e verdiği isim olup “bizim deniz” manasına gelir.  
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner165