'Rusya ziyareti önemli bir adım'

Saadet Partisi İl Başkanı Faruk Cıdık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapılan görüşmeyi ile ilgili yazılı bir bildiri yayınladı.

10 Ağustos 2016 Çarşamba 15:41
'Rusya ziyareti önemli bir adım'

Saadet Partisi İl Başkanı Faruk Cıdık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapılan görüşmeyi ile ilgili yazılı bir bildiri yayınladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin ile görüşmesini olumlu bir adım olarak değerlendiren SP İl Başkanı Faruk Cıdık, ‘Türkiye’nin dış politika yaklaşımının topyekûn yepyeni bir anlayış ile ele alınması gerektiğine inanıyoruz.’ dedi.

Cıdık, açıklamasında şu ifadelere de yer verdi:

“Biz Saadet Partisi olarak, en başından beri, Türkiye’nin dış politika yaklaşımının topyekûn yepyeni bir anlayış ile ele alınması gerektiğine inanıyoruz.

İslam ülkeleri başta olmak üzere komşu ülkelerle ilişkilerin düşmanlık değil, karşılıklı menfaat ilişkilerine göre yeniden inşa edilmesi gerektiğini savunuyoruz.

Bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanımızın gerçekleştirdiği Rusya ziyaretini ve Sayın Putin ile görüşmesini çok önemli ve çok olumlu bir adım olarak değerlendiriyoruz.

Özellikle ABD, Avrupa Birliği ve NATO gibi sözde müttefiklerimizin darbe gecesi ve sonrasında takındıkları tutum, Rusya ziyaretini daha da anlamlı hale getirmiştir.

Çünkü bir kez daha görülmüştür ki, Batı için asıl olan demokrasi, insan hakları ve özgürlükler değil, sadece ve sadece kendi menfaatleridir. Eğer menfaatleri gerektiriyorsa darbeye destek vermekten asla çekinmezler.

Bu gerçekler ışığında, 15 Temmuz tarihi, dost ve müttefik tanımının yeniden gözden geçirilmesi ve dış politikada D-8 oluşumu, Şangay 5’lisi gibi alternatif dengelerin geliştirilmesi için yeni bir başlangıç olmalıdır.

Rusya ziyareti bunun için bir fırsattır.

Ancak dış politikada içine düştüğümüz açmaz, Türkiye’yi, “Denize düşen yılana sarılır” yanlışına da sürüklememelidir.

Tarihten ders almalıyız. Çünkü tarih tekerrürden ibarettir.

Bundan yaklaşık 200 yıl once tıpkı bugünkü gibi Osmanlı imparatorluğunda isyan çıkmıştı.

İsyanın öncüsü Mısır Valisi Kavalalı Mehmat Ali Paşa’ydı.

Mehmet Ali Paşanın amacı da yine bugünkü gibi devleti ele geçirmekti.

Sultan 2.Mahmut, bu isyanı bastırabilmek için çok zorlandı. Hatta Rus çarından yardım istemek zorunda kaldı.

Bu durum Osmanlı için alışılmış bir durum değildi. Nitekim vezirlerden bir kısmı itiraz etti. “Bu nasıl olur padişahım” dediklerinde, İkinci Mahmut, şu tarihi sözü söylemek zorunda kaldı;

“Ne yapalım. Denize düşen yılana sarılır”

Türkiye, maalesef, yıllardır hem içeride hem de dışarıda atılan yanlış adımlar nedeniyle adeta denize düşmüştür.

Bu yüzden çok büyük savrulmalar yaşamaktadır.

Adeta rotasını kaybetmiş gemi gibi nereye gideceğini bilemez bir haldedir. Bocalayıp duruyor.

Elbette, Türkiye, çatışmanın değil, diyaloğun hâkim olduğu bir başlangıç için her türlü ittifakla temas halinde olmalıdır.

Elbette bölgesel barış için her türlü görüşme ve müzakereyi esas almalıdır.

Ancak ne Türkiye ne de 2 milyar İslam Âlemi küresel güçlerin oyuncağı olmaya mecbur değildir.

Kalıcı çözümün adresi ne Brüksel, ne Washington, ne de Moskova’dır.

Suriye başta olmak üzere İslam dünyasının meseleleri, ABD’nin, Rusya’nın, Avrupa’nın değil, Türkiye’nin, İran’ın, Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın, öncülüğünde çözülmelidir.

Çareyi, çözümü bundan önce Amerika’da aramak ne kadar yanlışsa, bugün aynı çareyi Şangay 5’lisinden ummak da o kadar yanlıştır.

Çare D-8’lerdir.

Çare ayrılığı-gayrılığı bir kenara bırakıp Müslüman ülkelerin güçlerini birleştirmesidir.

Çare, Merkel ile, Obama ile, Putin ile oyalanmak yerine Erbakan’ın sözüne kulak vermektir.

Yeri gelmişken ifade etmek istiyorum.

Biliyorsunuz son dönemde herkesin dilinde Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan var.

Televizyonlara çıkan bütün gazeteciler aynı şeyi söylüyor; “Bir tek Erbakan haklıymış”

Televizyonlara çıkan bütün emekli askerler aynı şeyi söylüyor; “Bir tek Erbakan gerçekleri görmüş”

Televizyonlara çıkan bütün akademisyenler, siyasetçiler, sanatçılar hepsi aynı şeyi söylüyor: “Ne varsa Erbakan’da varmış”

En son Sayın Cumhurbaşkanımız çıktı, “Allah bizi affetsin. Biz ne istedilerse verdik. Ama bir tek Erbakan bunlara karşı mesafeli durdu” dedi.

Peki sonuç?

Bunu anlamamız için, illa Türkiye’nin bu hale gelmesi mi gerekiyordu.

Türkiye’nin kolunun kanadının kırılması, Washington’dan, Moskova’ya savrulması, dış güçlerin elinde oyuncak olması mı gerekiyordu.

Yine de iş işten geçmiş değil. Bu millette kor gibi iman var. Bunu 15 Temmuz gecesi bütün dünyaya gösterdi.

Bu yüzden gelin Milli Görüş’ün uyarılarına kulak verin. Hatadan dönmek erdemdir. Durum daha da kötüleşmeden ırkçı emperyalizmin figüranı olmak yerine, hem milletimizin, hem de bütün İslam âleminin kahramanı olun.

Kanın, çatışmanın, gözyaşının değil, huzur, barış ve kardeşliğin mimarı olun.

Avrupa Birliği’nin, NATO’nun, Amerika’nın ve Rusya’nın değil, Erbakan’ın sözüne kulak verin.

Çünkü Erbakan bu topraklarda sadece FETÖ yapılanmasına değil, Türkiye’de NATO yapılanmasına da hayatı boyunca karşı çıktı.

Amerika’ya da Avrupa’ya da, Rusya’ya da mesafeli durdu.

Kimseden medet ummadı.

Hayatı boyunca, yerli ve milli kalkınmanın mücadelesini verdi.

“Ağır Sanayi” dedi. “Milli Sanayi” dedi. “Hızlı Sanayi” dedi. “Yaygın Sanayi” dedi. “Gelir dağılımında adalet” dedi. “Denk Bütçe” yaptı.

O birliğe mi girsem, bu birliğe mi girsem diye değil, kendi birliğini, yani İslam birliğini kurmanın mücadelesini verdi. D-8’leri kurdu.

Bu yüzden iktidara diyoruz ki, sözde değil özde Erbakan’ı anladığınız gün biz bütün gücümüzle sizin yanınızdayız.”



Son Güncelleme: 10.08.2016 15:49
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.