Bir süredir bu köşede yazdığım ve Osmanlı sonrası İslam dünyasının içine yuvarlandığı kaostan çıkış konusunda kaleme aldığım yazılarla ilgili olarak, Türkiye’yi çok fazla merkeze aldığım, gereğinden fazla önemsediğim şeklinde eleştiriler yapılıyor. Yazılarımda sürekli ümmet perspektifine yaptığım vurgulara rağmen, Türkiye’yi bölgedeki her gelişmenin merkez ülkesi gibi gördüğüm, dolayısı ile bunun da içinde gizli bir milliyetçilik barındırdığı şeklinde yorumlayanlar bile oluyor.

Eleştirilere katılmasam da hakaret içermemek kaydıyla hepsine saygım var. En azından ciddiye alınıp okunuyor olmak bile bu saygıyı hak ediyor. Dış politika vizyonunu büyük bir heyecanla en başından beri desteklediğim Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olması karşısında kendisi ile ilgili söyleyeceğim sözlerin de benzer eleştiri-yorumlara yol açacağını biliyorum ama ben yine bildiğimi yazmaya devam edeceğim.

Evet, bir çok kez söylediğim gibi tekraren diyorum ki, Türkiye’ye boyun eğdirilemediği, diz çöktürülemediği sürece, bölgede yüz yıl önce tesis edilen bu İngiliz yapımı statüko daha fazla sürdürülemeyecektir.

O yüzden sistem dışına çıkışı engellenemeyen Türkiye, eski usul darbelerden ümidi kesen küresel sistem ve bu sisteme göbeğinden bağlı yerli taşeronlar tarafından gezi benzeri kalkışmalarla hırpalanıyor, yolsuzluk, hırsızlık gibi esasen laik, seküler sistemin ürettiği hastalıklar iktidara mal edilerek yıpratılmaya çalışılıyor, dışarıdan ise savaş ve darbelerle kuşatılarak zaman içinde teslim alınmak isteniyor.

Türkiye’nin burnunu sürtmeye kararlı olan dünya baronlarının bu konuda iş tuttukları kesim, bir İslamsızlaştırma projesi olan Cumhuriyetin yetiştirdiği ve İslam’dan en az batılılar kadar nefret eden bu zümredir. Gerçekte sayısal olarak hiç bir ağırlıklarının olmamasına rağmen uzun yıllar sistemin tüm imkânlarından sonuna kadar faydalanarak semirdikleri ve dışarıdan da destekli oldukları için hala çok güçlü olan bu azgın azınlık, ellerinden kaçırdıkları eski düzeni geri getirebilmek konusunda yanıp tutuştukları için herkesle işbirliğine hazır durumdalar.

Ancak dünya baronlarının iş tuttukları tek çevre artık bu imtiyazlı zümre değildir. Yıllardır dini bir cemaat gibi örgütlenerek dindar insanları kendisine bağlayan bir yapı, on binlerce samimi Müslümanın emek ve çabalarıyla dünya ölçeğinde edindiği devasa gücü koruyabilmek adına küresel sömürü düzeninin ağababalarının emrine girmiştir. Yukarıda bahsi geçen imtiyazlı zümre, dışarıdan aldıkları desteğin yanı sıra, içeride de hiç beklemedikleri bir anda düne kadar nefret ettikleri, F tipi diyerek aşağıladıkları bu camiadan uzanan yardım eline minnet ve şükranla sarılmıştır.

Türkiye’yi yeniden sistemin içine çekebilmek için Ak Parti’yi, özellikle de Tayyip Erdoğan etrafındaki liderliği tasfiye etme konusunda küresel soyguncular ile girdikleri, ( veya girmek zorunda kaldıkları) kirli ilişkileri deşifre olan bu yapı, iktidar tarafından ipi çekildiği için şimdi intikam hırsıyla bütün kutsallarını çiğneyerek, yukarıda sözünü ettiğim laik, batıcı azınlıkla birlikte hareket etmekten sakınmıyor.

İslam’ın asli kaynakları yerine hurafelerle oluşturulmuş bin yıldır süregelen paralel din anlayışı üzerine bina edilen cemaat, Şia’daki masum imam inancı gibi yanılmaz, hata yapmaz gördükleri hoca efendilerinin peşine düşerek, en azılı İslam düşmanları ile omuz omuza vermiş, yüz yıl sonra yeniden ayağa kalkmaya çalışan milleti çökertmenin derdindeler.

O kadar ki intikam hırsıyla Sözcü, Cumhuriyet, Birgün, Yurt, Taraf gibi gazetelerin de önüne geçen bu yapının gazeteleri, İngiltere’de, Almanya veya ABD’de yayın yapan küresel sömürü düzeninin yayın organları ile aynı başlıkları atabiliyor, hükümeti yıpratacağını düşündükleri her konuyu manşetlere taşıyorlar.  Çözüm sürecine yönelik sabotajlar, Işid üzerinden yürütülen karalama kampanyaları, Türkiye’nin ABD, Almanya tarafından dinlendiği gibi hükümeti zayıf, aciz gösterebilecek hemen hiçbir konuyu kaçırmıyor, Zaman’la Cumhuriyet, Bugün’le Sözcü adeta yarışıyorlar.

Her iki kesimin de ümitlerini bağladıkları Tayyip Erdoğan sonrası Ak Parti’nin karışacağı, liderlik kavgalarının yaşanacağı beklentisi, şükürler olsun gerçekleşmedi. Yeni Cumhurbaşkanının kendisine yakışan bir liderlikle yönettiği, parti kurmaylarının da büyük bir olgunluk içerisinde Ahmet Davutoğlu’na devrettiği yeni yönetim, inşallah Türkiye’ye kurulan tuzakları boşa çıkartacak, Tayyip Erdoğan sonrası için kaos planları yapanların heveslerini kursaklarında bırakacaktır.

Ancak yolun bundan sonrası çok daha zorludur. Ne hükümet ne de toplum olarak kimsenin gevşekliğe, rehavete kapılma lüksü yoktur. Unutulmamalıdır ki her an çatışma potansiyeli taşıyan, kaşındığı anda kolayca kanatılabilecek biri etnik, diğeri mezhebi iki zayıf noktamız var. Kürt Sorununda çözüm süreci sonuçlandırılamadığı, Suriye’deki eli kanlı rejim ayakta kaldığı sürece her an kışkırtılabilecek malum çevreler, dışarıdan alacakları muazzam destekle gidişatı sekteye uğratabilecektir.

Bir buçuk milyona yaklaşan Suriyeli göçmen-muhacirlerin içinden çıkabilecek birkaç kendini bilmezin yaptığı yanlışı, bütün Suriyelileri ölüm tarlalarına geri gönderebilmenin bahanesi sayan faşist güruhların yol açtığı olaylara karşı son derece uyanık olmak gerekir. Suriyelilerin güvenliğimizi tehdit ettiğini, huzurumuzu kaçırdığını söyleyerek taraftar toplamaya çalışan bu zalimlere aldanan kimi iyiniyetli ama saf vatandaşlara, Avrupa’da saldırıya uğrayan Türk işçilerin durumu hatırlatılmalı ve bu yerli dazlakların kışkırtmalarına engel olunmalıdır.

Baas rejimi, Türkiye’nin İslam coğrafyasına açılmasının önüne çekilmiş bir bariyer olmasının yanında Işid benzeri yapıları doğuran, besleyen zehirli bir hücredir. Yüzde onluk bir azınlık nüfusa yaslanarak yapıştığı iktidar koltuğunu bırakmamak için iki yüz bin kişiyi katletmesine, batının bütün kırmızı çizgilerini paspasa çevirmesine rağmen iktidarda kalmasına göz yumulması da büyük ölçüde Türkiye yüzündendir. Esed’in bu kadar kan dökmesinin sorumlusu Türkiye’dir diyenler bir yere kadar haklı, ama onların kastı çok başka.

Türkiye, işgalci ABD’nin desteğiyle başa geçerek izlediği kör mezhepçi politikayla bölgedeki mezhep savaşına benzin döken Maliki rejimi ve 1979 İslam devrimi ideallerinden tamamen yüz çevirerek, Osmanlı ne zaman batıya yönelse arkasından harekete geçen tarihteki Şii-Acem devletine dönüşen İran ile adeta kuşatılmak istenmektedir. Ancak çok şükür ki onların bu ahmak politikalarına aynı şekilde cevap verecek bir hükümet yok Türkiye’de, değilse kıyamete kadar sürecek bir savaşa çoktan girilmiş olurdu.

Türkiye’nin izlediği bu son derece sabırlı, akıllı ve vicdanlı dış politikanın teorisyeni, şimdi geminin dümenine geçmiştir ki, bu başta İsrail ve onun yerel müttefikleri olmak üzere tüm Türkiye ve İslam düşmanlarını derinden üzmüştür. Ne diyelim üzüntüleri daim olsun Zira onların üzüntüsü tüm dünyanın mazlum ve mağdurlarının sevincidir.



Omerkilic91@Hotmail.com
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
müslüm akkuş 2014-09-08 21:27:30

sayın kılıç
sayın davutoğlunun dış politika vizyonunu ve bir başarısını göremedik.sayın davutoğlu komşularla sıfır sorun diye işe başladı geldiğimiz nokta tüm komşularımızla sorunlu olduk.kaddafiye kardeşimiz dedik bizim yardımımızla linç edildi.onbinlerce libyalı öldü ve hala çarpışmalar devam ediyor.mursi canımız dedik adam yıla varmadan alaşağı edildi.şimdi idamla yargılanıyor.suriye ile kankardeşi olduk suriye parça parça oldu.ırak dersen fiilen üçe bölündü.gazzede meşalle birlik olduk günlerce israil tarafından gazze bombalandı binlerce gazzeli öldü ve biz sadece oy için meydanlarda sadece bağırdık.kısaca libyadan kovulduk,mısıla ilişkilerimiz kesildi,suriyede 2 ay içinde beşarı yıkacaktık adam kaya gibi ayakta.ırakta ışid 49 konsolosluk görevlimizi 3 aydır rehin tutuyor elimiz kolumuz bağlı.sahi bu nasıl başarılı bir dış politika vizyonu sayın kılıç bunu bir izah etsenizde aydınlansak.komşularımız barzani,ışid,el kaide,el nusra oldu.bunu başarı sayıyorsanız sorun yok.

Avatar
Adınız Soyadınız 2014-09-10 21:36:32

bilgi temelli olmayan yorumlar yapiliyor ne yazik.hayir okumuyorsan,birikimin yoksa yazma yorum arkadasim oku gec ama yok bu ulkede herkes politikadan anliyor ya (!)

Avatar
İlhami Karakurt 2014-09-16 15:30:34

"osmanlı ne zaman batıya yönelse arkasından harekete geçen tarihteki şii-acem devletine dönüşen i̇ran ile adeta kuşatılmak istenmektedir. " bu cümleyi siz yazdınız ömer bey; ya da benim aklım durdu ya da dünyanın sonu geldi galiba hay allaa

banner165