“Ahh! O eski bayramlar” öykünmesini duymayan, bilmeyen yoktur. Bu söz daha çok geçmişte insanlar arasındaki ilişkilerin ve samimiyetin, güzelliklerin, içtenliğin daha güçlü olduğuna vurgu yapmak üzere, farklı bir hava ve ortamda yaşanan bayramlarla ilgili olarak söylenir. Bu yönüyle bayram özeldir, değerlidir, geçmişten selam almak, geleceğe selam vermektir… Ancak kadim değer ve geleneklerden beslenen bayramları yaşarken, bazı dönemlerde bayrama acının karıştığı, bayram sevincinin ikinci plan düşürüldüğü bayramlar da yaşadık. Geçmişteki yazılara bakarken iki yazı dikkatimi çekti. Bunlardan ilki 2016 yılında “Bu olmaz!” başlığını taşıyordu ve ikincisi ise 2012 yılında kaleme alınmış ve “Bayram Düşündürür!” başlıklıydı. İlkinde terörist bir saldırıyla İstanbul, ikincisinde ise yine terörist bir saldırıyla Gaziantep hedef alınmıştı! Yakın geçmişteki terörün tehdit ettiği masum insanların hayatlarını kaybettiği günleri unutmuyoruz ve bayramları içimiz buruk bir şekilde selamlıyoruz… 

Bu yazımızda yukarıda bahsettiğimiz iki yazıyı tekrar paylaşarak, o günlerin ağır psikolojisini hatırlatmak istiyorum. Tabii ki buradan hareketle günümüzdeki huzur ortamının ne büyük değer olduğuna ve bu ortamın korunması için herkese görev düştüğüne vurgu yapmak üzere paylaşıyorum.

Evet iki yazımızı aşağıda paylaşırken tüm Milletimizin, İslam dünyasının,  meslektaşlarımızın, akraba, komşu, tanıdık ve tüm değerli okurlarımızın Mübarek Ramazan Bayramını içtenlikle kutluyor, ülkemizin güzel insanlarına birlik ve beraberlik içinde sağlıklı ve mutlu nice bayramlar diliyorum.
İlk yazı: “Bu Olmaz!”
Bugün 5 Temmuz 2016.
Dostlar iyi günde olduğundan daha fazla kötü günde de yanında olanlardır.

Dost; yılların etkisiyle eskir belki, ama dstluk eskimez, bakidir. Esasen bayramlar da böyledir, yaşanan bayramlar geride kalır lakin sevgi paylaşımının zirve yaptığı bayram sevinci, sevinçleri; sevgiyle kucakladığın büyüklerinin ve küçüklerinin gözlerindeki mutluluk ve sevgi ile anlam kazanır, kazanmıştır. O bakışların ve duygu yüklü sarılışların sahibi büyüklerin ve dostların kalben sundukları sevgi ve dostluk eskimez, eksilmez, hafızalarda canlı, benlikte ruhta kayıtlı,saklı kalır...

O nedenledir ki hep "Nerede o eski bayramlar!" diye hayıflanılır, durulur...

Yine bizler için anlamlı bir ayın ramazan ayının son günündeyiz. Ama bu ramazan farklıydı. Sıcak havalar değil ama yaşananlar hepimizi yordu, üzdü, acıyla yoğurdu.
Kutsallığına bile aldırmadan terörist odaklar son bir ay içinde yine kadim medeniyetimizin sahibi yüce Milletimize v Devletimize v dahası masum insanların en doğal hakkına, yaşam hakkına saldırdılar, hain saldırılar oldu. Ne yazik ki canlar kaybettik. Gözü yaşlı ebeler, dedeler, anneler babalar, kardeşler, gençler, çocuklar, dünyayı henüz algılayamamış pamuk elli, gül kokulu dokunmaya kıyılmaz minik bebekler bayrama yalnız, solgun, gözü yaşlı, yüreği ezik girdiler, giriyorlar. Bizler de aynı hislerle ramazanı şerifi uğurluyor, bayramı karşılıyoruz. Üzgünüz, yüreğimiz ezik ama kararlıyız. Birlik ve beraberlik içinde bu zor günler geçiyor, geçecek ve bu ülkeyi seven sevmeyen herkes bu ülkenin ortaya koyduğu performans v gelişmelerin nimetlerinden yararlanacak. Tabii her ne kadar bu ülkeyi sevmemek için gerekçe üretmek mümkün görünmüyorsa da (eğer art niyet ve/veya Türkiye düşmanlığı yoksa) müşkülpesentlikten kaynaklanan bazı durumlar da olabiliyor. Yoksa bu ülkeyi ve insanini sevmek, hizmet etmek kuşkusuz insanı besleyen en önemli değer. Bu duyguyu Sayın Ebubekir Kurban kitabına da isim olarak verdiği "Türkiye sevgisi imandandır." özlü sözüyle güzel ifade etmişti...
Bunları ifade ettikten sonra yabancı bir akademisyen arkadaşımın İstanbul'a terörist saldırı sonrasında yazdığı samimi taziye ve destek mesajını hatırladım ve bırakınız acıyı paylaşmayı devlete yüklenmeyi görev edinmiş Sayın Mustafa Denizli'nin ifadesiyle "içimizdeki irlandalıları" hatırladım ve üzüldüm...
Ama hiç bir şey moralimizi bozmamalı, çünkü bu ülkenin birlik ve beraberliğini korumak ve huzuru tesis etmek için çalışan koca yürekli kahramanlarımız var. Burada bir kez daha belirtmeliyiz ki İnsanının güvenliği için yaşam hakkını milletine ve devletine vakfeden kahraman şehitlerimize v gazilerimize, görevini hakkıyla yapan her insanimiza minnettarız ve şükran borçluyuz. Aldığımız her nefeste bunun farkında olarak yaşayacağız, yaşamalıyız.

Bu vesileyle Ramazan Bayramının insanımız ve insanlık için hayrlara vesile olmasını niyaz ediyor, tüm gönül dostlarımıza, yüce milletimize içtenlikle huzur v refah diliyorum.

İkinci yazı: “Bayram Düşündürür! “
Bugün 22 Ağustos 2012.

Bayramdayız…

Ancak gazete ve televizyonlarda bayram havası esmiyor, eski bayramlar gibi şıkırşıkır Türk Sanat Musikisi çalmıyor ve ulaşmıyor ruhumuza…

Sevinç ve mutluluk dolu seslerin yankılanması gerekirken bayramda, acı ve çığlık içindeki insanımızın sesi tüm hücrelerimize, ruhumuza işliyor...

Ne yazık ki bayram erken bitti, aslında sürekli yaşanan hain saldırılar nedeniyle aslında hiç başlamamıştı bile…

Ne yazık ki, bu kez de yürekleri dağlayan acı; bayram gününde Gaziantep’te, yaniİstiklal savaşında düşmanı arkasına baktırmadan kovalayan asil Gazi kentimizde ortaya çıktı ve ülkesine bağlı her insanın canını yaktı, kavurdu. Masum insanlara bayram bile dinlemeden kıyan bu anlayış geçtiğimiz yüzyılın başındaki taktikten farklı olarak farklı bir maskeyle Gazilerin karşısına, Türkiye’nin karşısına yine çıktı…

Son otuz yılda teröre karşı mücade için 10 GAP projesi kadar kaynak harcadığımız, daha önemlisi otuzbin şehit verdik. Aslında bu yapılanlar birlik ve beraberliğe dayalı yaşam ve paylaşım kültürüne karşı yapılan acımasız saldırıları ifade ediyor ve bu ne yazık ki bitmek bilmiyor… Ve aslında bu acı dönem tam anlamıyla bir tarafın “samimiyetsizlik“ örneğine sahne oldu. Meclise insanlarımızı temsil etmek üzere girenler, ne yazık ki bunun sorumluluğunu yerine getiremediler ve samimiyet testinden sınıfta kaldılar ve herşeye rağmen hala pervasızca bir hayalin peşinden koşma gayretindeler…

Pekala acaba neye güvenerek bu kirli senaryoya kararlılıkla devam ediliyor… Bilinmiyormu ki; tarih tekerrürden ibarettir ve yine tarih tekerrür edecektir. Yine barış ve kardeşlik kazanacaktır. Geçtiğimiz yüzyılın başlarında en güçsüz döneminde bile mucize yaratan bu Miilet ve Devlet, bugün dünden daha kudretlidir, güçlüdür. Kadife eldivenle kırmadan dökmeden süreci yürütmeye çalışan Devletimiz yine sabırlı, sağduyulu, birliğin ve beraberliğin bu toprakların bir değeri olduğunun farkında olarak ve bunun insani ve evrensel bir değer olduğunun bilincinde olarak aklı öne alıyor. Ancak mevcut koşullarda yapılması gerekli olanlar mutlaka yapılıyor veya zamanı geldiğinde kesinlikle kararlılıkla hayata geçirilecektir. Türkiye aleyhine bu süreci yürütme gayretinde olanlarsa; ısrarla sabrı sınamaya devam ediyorlar ve aslında sabrın sonunun ne olacağının da farkındalar…

Doğal olarak konuyu açıklığa kavuşturmak için pek çok soru sorulabilir.

Neden böyle devam ediyor!
Aslında dünden bugüne değişen bir şeyler olmadı mı?
Samimiyetle verilen hak ve özgürlüklere karşılık bu mu olmalıydı?
Anlayışın değişme ihtimali var mı?
Değişime kimler taraf, kimler değil?
Aydınlar çözüm yönünde mi yoksa sorunu tırmandırma yönünde mi inisiyatif alıyorlar?
Aydın sorumluluğuna sahip hangi aydınlar öne çıktılar?
İnsan hayatına kastedenlere Pekeke‘li demek yerine, Pekakalı demek için başka hangi koşulların oluşması gereklidir?
Ve onlarca soru…

Ama şurası bir gerçek ki, niyet samimi değilse sorunun çözümü yönünde sonuç almakta zordur, hayaldir. Önemli olan muhatabın samimiyeti ve niyetinin saflığıdır. Bu durumda muhatabın niyeti saf değilse, muhatabın değiştirilmesi gerekir. Değilse tek taraflı iyimserlik zaman kaybetmekten başka bir işe de yaramayacaktır.

Son olarak; bu ülkede yaşayan herkes kendini ifade etme, özgürce yaşama ve girişim yapma olanağına sahip olduğu halde, az sayıda da olsa bazı insanlar başka arayışlara giriyorsa; burada samimiyetsizlikten söz edilebilir ve bu; çözüm karşısındaki en önemli engeldir…

Sevgi ve hoşgörünün ev sahibi olduğu bu topraklarda; birlik olmanın getirilerinden ortak yararlanmak varken, birliğimizi kırmak için yanlış yolu yol edinenleri makule ve sağduyuya davet etmek gerekiyor…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.