BEYAZ BİR DESTAN’IN ADI: SARIKAMIŞ

Sarıkamış Harekâtı’nın 100. Yıldönümü anma programına katılan Hakimiyet Gazetesi Haber Yönetmeni Gülesin Ağbal Demirer,  Sarıkamış izlenimlerini yazdı. İşte Demirer’in kaleminden Sarıkamış izlenimleri…

Sıcak yataklarımızdan kalktık. Geceden hazırladığımız yün çoraplarımızı, giysilerimizi giydik. En kalın kabanımızı kuşandık. Lastik tabanlı botlarımızı ayağımıza geçirdik. Boyunbağı, şapka, şal ne varsa, yanımızda. Gideğimiz yeri biliyoruz. Soğuk var, kar var, kış var. Ve en önemlisi de toprağın altında binlerce şehidimiz var. Sarıkamış’a niyet. Hani adı her kulağımıza çalındığında içimizin burkulduğu 60 bin Mehmetçiğimizi Ruslara karşı verilen mücadelede değil, soğuktan, açlıktan Allahu Ekber dağlarında yitirdiğimiz felaket ve kahramanlık öyküsünün adı; Sarıkamış. Ah Sarıkamış!...

3 OCAK CUMARTESİ SAAT 06.30

Devlet Tiyatrosu önündeyiz. Çorum Belediyesi’nin organizesi ile YGT Medya Travel rehberliğinde Sarıkamış’ta Çorum’u iki otobüsle temsil edeceğiz. Söylenen saatten biraz gecikmeli olarak yola çıkıyoruz. Belediye Başkan Yardımcısı Turhan Candan, mahalle muhtarları, belediye basın birimi ve gazetecilerin çoğu diğer otobüste. Birkaç gazeteci arkadaşla biz, Kent Konseyi üyeleri, İmam Hatip Lisesi öğrencileri ile birlikte ikinci otobüsteyiz. Yavaş yavaş kaybettiğimiz gençlik enerjisinin ne menem bir şey olduğunu Sarıkamış sonrasında bizzat tecrübe edeceğimizi henüz bilmiyoruz. Yakınlarımızın bize yaptığı ‘karla kaplı yollar’, ‘yolda kalma’ uyarılarına rağmen gitmeyi ‘göze alıyoruz’ demek, 100 yıl önce Sarıkamış’ta yazlık giysiler ile şehit olan Mehmetçiği hatırladıkça utanç veriyor. Onların bile bile ölmeye gittiği yere biz yürümüye gidiyoruz çünkü. Her imkânımız mevcut. Binlerce insan orada toplanacağız. Onlar can vermişti biz can bulmaya gideceğiz inşaallah. 

Otobüsümüze yerleşiyoruz. Ket Konseyi’nden Ayhan Boyraz eline mikrofonu alıp İHL’li öğrencilere gidilen yerin önemini, anlamını, maneviyatını hatırlatıyor. ‘Oraya üşümüye, hasta olmaya gidiyoruz. Şehitlerimizin soğuktan can verdiği yeri görmeye gidiyoruz. Biz bugün bu imkânlar içinde yaşıyorsak onların sayesinde.” diyor. 

Ve uzun yolculuğumuz başlıyor. 

BEN HİÇ BU KADAR DAĞ GÖRMEDİM

İlk konaklama yerimiz Sivas’ın Suşehri ilçesi. Öğle yemeğinin ardından tekrar yola koyuluyoruz. Belki kafilede bir çoğu için öyledir ya, bu benim doğuya ilk yolculuğum. Sarıkamış vesilesiyle Erzurum’u da ilk kez göreceğim. Merak ve hayretle oturduğum koltuğun camından hiçbir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışıyorum. Hafızama nakşetmek istiyorum herşeyi. Yollar sanıldığının aksine gayet temiz. Kar var ama daha çok yol kenarlarında ve dağlarda. Dağlar demişken onları bir kelime ile geçmem ne mümkün. Hele de bendenizde bu ‘dağ sevgisi’ varken. Ben hayatımda hiç bu kadar çok dağ görmedim. Dağların çokluğu coğrafik şartların zorluğuna işaret ediyor. Sağıma bakıyorum dağ, soluma bakıyorum dağ. İrili ufaklı dağlar. Kimini duman bürümüş, kimi karlı, kimi çıplak, kimi yeşil. Ama daha çok kıraç. Sivas’tan geçerken aklıma şimdi soyadını hatırlayamadığım İmam Hatip’ten merhum bir hocamın söylediği türkü geliyor; “Al dağlar yeşil dağlar/Gurbette yarim ağlar/ Açtı m’ola şu Sivas’ın gülü yaprağı,/Çekti bizi gurbet elin suyu toprağı”.

KARDEŞİM NE DE ZARİFSİN

Ve onu görüyorum. Nehri. Bir genişliyor, bir daralıyor. Bir büyüyor, bir küçüyor. Acaba annemden, babamdan çok duyduğum Çoruh Nehri mi? Yazarken bir araştırayım diye not ediyorum kafama. Öğreniyorum ki, Aras nehri imiş. Bir yerde belki de Çoruh oluyor. Hâlâ emin değilim. İsmi ne olursa olsun öyle güzel ki. Yol boyu bize arkadaşlık ediyor. Zarif kızkardeşim benim. Nehirle birlikte bir de raylar çıkmaz mı karşımıza. Nehir akıyor, raylar akıyor, biz akıyoruz Sarıkamış’a doğru. 

PALANDÖKEN’DE KONAKLAMA

Önce Aşkale, sonra Horasan. Artık Erzurum’dayız. Geceyi Erzurum Palandöken’de geçiriyoruz. Palandöken’de iyi kar var. Hava çok soğuk. Erzurum soğuğunu iliklerimizde hissediyoruz. Hemşehrilerimin tatlı şivesi ısıtıyor yüreğimi. 

SARIKAMIŞ BİZİ BEKLER

Sabah oluyor ve biz yine biraz gecikmeli Sarıkamış yoluna revan oluyoruz. Yollar güzel. Şoförlerimiz gayet mahir. Sağ-salim Sarıkamış’a ulaşıyoruz. Törenin yapılacağı yer Kızılçubuk Köyü. Çevremizde askerler var. Otobüsümüzdeki çocuklar onlara el sallıyor. Otobüslerden iniyoruz. Tören alanına doğru ilerliyoruz. Çevremizde her noktada şanlı bayrağımız dalgalanıyor. Türkiye’nin her yerinden insanlara rastlıyoruz. Kimi aynı tip kıyafet giymiş. Kiminin bizde olduğu gibi kaşkol ve şapkaları aynı. Biz de önlemimizi alıyoruz. Çorum Belediyesi’nin hediyesi kaşkolu sarıyoruz yüzümüze. Çünkü ayaz keskin. 81 ilden Sarıkamış’a gelenlerle birlikte yürüyoruz karşıdaki büyük Türk Bayrağı’na doğru. Alanda kurulan platformdan önce Kur’an sesi geliyor kulağımıza. Sonra dua ediliyor. Yürürken bir yandan da amin diyoruz. Atlılar çarpıyor gözümüze. Yöresel kıyafetli insanlar. Bizden önce yürüyüşe başlayanların arkasına takılıyoruz. 8 kilometrelik yol var önümüzde. İnişli çıkışlı. Her yer kar. Ama güneş de var. Ya bismillah deyip adım atıyoruz. 

ŞEHİTLERE SELAM

“Asımın Nesli, Asrın Yürüyüşünde, Gök Allahu Ekber, Yer Allahu Ekber" yürüyüşünün amacı, gençlerin tarih bilincini artırmak ve vatan savunmasında çekilen sıkıntıları yerinde görmelerini sağlamak. Ancak yürüyenler arasında sadece gençler yok. Her yaştan insan var. Teyzeler, amcalar, biz yaştakiler, çocuklar. Hele de o çocuklar. Ellerinde bayraklar, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez’ diye bağırıyorlar çocuk sesleriyle. Allah aşkına, şehitler aşkına tekbirler getiriliyor. -10 derecede Şehit Kurmay Albay Faruk Sungur yolunu aşmaya çalışıyoruz. Allahu Ekber Dağları’na selam veriyoruz. Çorum’dan bize emanet edilen selamları şehitlerimizin ruhaniyetine iletiyoruz. Yolda fenalaşanlara tanık oluyoruz. 112 Acil ve UMKE hemen devreye giriyor. Ekipten ayrılmayalım derken bir de bakıyorum ki yanımda Enise(Ağbal), Sevda (İnce)’den başka Çorum kafilesinden kimse yok. Önümüz arkamız, sağımız solumuz başka illerden gelenlerle dolu. Olsun ne çıkar. Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz nasılsa diyoruz. 

DEDECİĞİM BEN GELDİM

Ara vermeden yürüyoruz. Bir ara Sevda(İnce) fenalaşıyor. İster istemez tempomuz düşüyor. Arkadaşımızı soluklandırarak devam ediyoruz yürümeye. Yürüyüş boyunca ‘Dedeciğim ben geldim’ yazılı yelekleriyle yürüyen izcileri görüyoruz. Bu yazı içimizde bir yerlere dokunuyor. Bu ifadenin anlamı, “Dedeciğim ben geldim, ama sizin gibi öleceğini bile bile vatan savunması için değil,  sizi anlamaya geldim. Siz açtınız, açıktaydınız. Ayağınız çıplaktı. Üstünüzde yazlık giysileriniz vardı. Elinizde silah bile yoktu. Ama korkmadınız, geri durmadınız. Ben bu soğukta orada donarım, ölürüm demediniz. Geldiniz, burada şehit oldunuz. Yaşadığınız felâketin adı kahramanlık değil de nedir öyleyse? Ben bugün bunu yapar mıyım emin değilim. Yani bunca yoklukla bile bile ölüme gider miyim? Bugün sizi anlamak, sizin mis kokunuzu duymak için buradayım. Selam olsun size.” olmalı diye düşünüyorum. Kızılay çadırı ve sahra hastanesi yürüyenlere, fenalaşanlara hizmet veriyor. Tepeyi aştıktan sonra iniş başlıyor. 8 kilometrelik yolu selâmetle aşıyoruz. 

TEYZELERİN DUASI

Başladığımız noktaya geri dönerken, köy çocukları ellerinde bayraklarla karşılıyor bizi. Sarıkamışlı Teyzeler ‘Allah yardımcınız olsun, kolaylık versin’ sözleri ile uğurluyor. Tören alanına yüksekten bakıyorum. Karlı yamaca asılan büyük Türk Bayrağı etrafında toplanıyor herkes. Ne güzel bir buluşma noktası. Ankara’dan kalkan F 16 savaş uçağı (Solo Türk)’nın nefes kesen gösterisi göğsümüzü kabartıyor. 

Vaktimiz kısıtlı, çabuk hareket etmek durumundayız. Otobüsümüze bindiğimizde iki öğrencinin yürüyüş sırasında rahatsızlandığını, içimizden bazılarının yürüyüşü bitiremediğini öğreniyoruz. Hastaneden öğrencilerimizi alıp yola koyuluyoruz. Erzurum’a doğru yol alırken, İHL’li öğrencilerden bazıları izlenimlerini aktarıyor; Furkan Mazman, Büşranur Altun, Fatma Torun, Baki Erkuş Sarıkamış’a geldikleri için ne kadar şanslı olduklarını anlatıyor dilleri döndüğünce. Sarıkamış yürüyüşünün gençlerdeki yansıması, tarihi olayları yerinde anlamanın önemini ortaya koyuyor.

Son durak Erzurum’dan Çorum’a hareket ettiğimizde aklımda İHL öğrencisi Münire Taşkan’ın Sarıkamış yürüyüşünden sonra yazdığı iki mısra kalıyor; “Beyaz bir destan vurdu beni en soğuğun ayazında/Yitik bir ölüm andı gençliğimin baharında.”



Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner165