Memleket elden gidiyor sözü memleketi elinde tutanların kullandığı kışkırtıcı bir söz. Buna mukabil; din elden gidiyor, namus elden gidiyor gibi türlü sözler de alabildiğine kışkırtıcı. Böyle sözlerle anlıyoruz ki giden bir şeyler varsa gidenleri elinde tutanlar var demektir, bir şeyler elden gidiyorsa o şeylere dahledenler var demektir. Ayrıca Türkiye’de başı sıkışanın, bir şeylerin elden gittiğini haykırması sosyolojinin ve akıl hastalıklarıyla mücadele eden bilimin konusudur. İncelikle incelenmesi gereken. 

Peki, kimin elinde ne var? Elden gideceği korkusunu ve kaygısını taşıdıklarımız ne kadar elzem. Onlar olmadığında susuzluktan, açlıktan yahut fikirsizlikten veya zikirsizlikten ölür müyüz? Slovak asıllı Alman yazar Franz Kafka: “ölümün olduğu yerde hiçbir şey ciddi değildir” demişti. Türkiye’deki ottan çöpten nedenlerle gösterilen ciddiyete bakılırsa bu topraklarda ölüm yok. “Ölmeden önce ölünüz” diyen peygamber de zaten 1400 yıl önceki dünyada yaşadığı için sözün bir kıymeti kalmadı!!!

Türkiye’de de işi gücü olmayan ama fakat büyük paralar kazanan yahut oturduğu yerden en az beş insanın kazandığını daha ayın yarısındayken garantilemiş tipler avarelikten bunalıp kirli-paslı niyetlerini Noel ağacı gibi süslüyorlar. Dışarıdan biri bu ülkeye, bu ülkenin şehirlerine baksa zahire göre hükmetmeyi biliyorsa eğer bir yeryüzü cennetinde yaşadığına yemin-billâh eder. Ve fakat cehennem yarısı bir ülkede yaşadığımızı bir yaşayan olarak iddia edebilirim. Üstelik sadece zahire göre değil batına göre de… 

Neden mi? 

Müthiş bir niyet kirliliğinin olduğu zeminde yaşıyoruz da ondan. Şöyle sesi yükselen, böyle sesi yükselen, yatıp kalkıp Türkiye’yi düşündüğünü izhar edenler niyetleri konusunda teganni derecesinde ihfa yapıyor. (ihfa: tecvit kuralı, gizlemek manasına gelir). Kim ki memleketin ali menfaatlerinden dem vuruyorsa, niyetinde asla temizlenmeyecek lekeler var demektir. Her hangi bir yerde konum elde etmekten ziyade bir konumu işgal edenler, yarınlarını da boş sözlerle alacalıyor.  

Birileri çıkıyor, “olmasaydın olmazdık” diye bağırıyor. Bal gibi biliyor olmasaydı da olacağı, olacak olanı. Olmayacak olanı da. Varlığını, geçmiş zaman fantezilerine bağlayanların yanında bir de gelecek zaman kipine bağlayanlar da başka dert. Gençliğinde duyduğu üç beş söze geri kalan bütün ömrünü feda edip hayatımızı fena edenlere nasıl ve hangi vakit beddua etmeli ki kabul olsun. 

Dünyanın bilinmedik yerlerinde, kimin ve hangi gücün iteklemesiyle yer tuttuğu belli olmayan gruplar kendilerinin belirledikleri çıkarlara dair miskal ağırlığınca sıkıntı çektiğinde ülkeyi birbirine katmaktan geri durmuyor. Dilin bütün kelimelerini hoş görü üzerine bina edenler devletin içinde edindikleri dokunulmazlığa dokunulduğunda dişlerini ve kelimelerini bileyliyor. 

Namazın şartlarını çok güzel formüle etmiş geleneğimiz. İstikbali kıble, vakit niyet… görünüşte Kabe’yi kıble ettiğini bildiklerimiz aslında Kabe’yle kendi aralarına süte koyuyorlar. 

Hayatını omzuna alıp yokuş yukarı çıkmak zorunda bırakılanların her gün çektiği rızık kaygısını “müslümanın rızık kaygısı olmaz” diyerek savuşturan camialar anlık çektiği sıkıntıyı kıyamet kopacak haberi gibi üzerimize boca ediyorlar. 

Öyle dünyanın bütünü elindeymiş gibi gerine gerine dolaşmak iyiydi. Ama, fakat, lakin; Alnı, eli, fikri, zikri terlemeden ömrünün her anını garantili altına almak büyük bir günahtır bayım…

Hani kelimeler bazı anlamlara gelmiyordu ya işte öyle...





Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
mustafa şapsan 2013-11-27 10:16:34

paranın sahtesini insan yapar insanin sahtesinide para yapar. yaşadiğimiz dünyada bunlardan çok var. selamlar.