Irak’ın milyonluk nüfusu ile ikinci büyük şehri olarak bilinen Musul’un, sayıları birkaç bini geçmeyen savaşçılar tarafından teslim alınması, o kenti korumakla görevli asker ve polislerin ise üniformalarını çıkartıp, ellerindeki silahları bırakarak tabana kuvvet kaçmaları, hiç şüphesiz geçtiğimiz hafta dünyada en çok konuşulan olay oldu. 

           Haklarında yazılan yüzlerce yazıya rağmen kimlikleri konusunda kafaların oldukça karışık olduğu, yüzlerindeki maskeleri ile iyice gizemli görünen bu militanlar, ellerindeki hafif silahlarla koca bir orduyu Bağdat’a kadar kovalayan efsanevi savaşçılara dönüştüler bir anda. Peki, kim bu IŞİD? 

            Suriye’de Esed rejimine karşı savaşan guruplardan birisi olarak ortaya çıkan IŞİD, son bir yıl içinde Esed’den çok, rejimin elinden kurtarılan bölgelerde alan hakimiyeti kurmaya çalışan ve diğer muhalif guruplara karşı işlediği kafa kesme gibi sansasyonel cinayetlerle bilinen bir örgüt iken, nasıl oldu da bir anda Suriye ve Irak’ın büyük bir bölümünde hakimiyet kurabilecek bir güce ulaştı? 

            80’li yılların Afganistan’ında yaşanan olayların hatırlanması sorunun cevabını bulmamızda yardımcı olacaktır. 1979’da işgal ettiği Afgan batağına saplanan Sovyetler, yaptığı en acımasız katliamlara rağmen  direnişi kıramayıp, kendisi çöküşün eşiğine geldiğinde yönetime kendi güdümünde bir kukla atayarak Afganistan’dan çekilmek zorunda kalmıştı. 

            Peşinden işgal yıllarında Sovyetlere karşı birlikte savaşan mücahit guruplar, kanlı bir hakimiyet mücadelesine giriştiklerinde Afgan halkı neredeyse işgal günlerini arar hale gelmişti. Tam o sırada Pakistan medreselerinde eğitim gören gençlerden oluşan ve adına Taliban denilen bir gurup aniden ortaya çıkmış, yıllarca Rus ordusuna kök söktüren bütün o anlı şanlı mücahit guruplarını kısa sürede sahadan süpürerek Afganistan’a hâkim olmuştu. İşte o günlerde Taliban karşısında bütün dünya, şu an Irak’ta ortaya çıkan IŞİD karşısında yaşadığı şaşkınlığı yaşamıştı.  

            Kendilerini, iç savaştan harap olmuş ülkeye barış ve huzur getirmeye adamış gençler olarak tanıtan Taliban, esasen Suud sermayesi ve ABD silahıyla Afganistan’a hakim oldukları halde, onca para ve silahın kendilerine niçin verildiğini bile düşünemeyecek kadar dünyadan habersiz olduklarından dolayı, kerameti kendilerinde görmeye başlayıp kontrolden çıkınca, iktidara getirenler tarafından getirldikleri gibi götürülmüşlerdi, ancak bunun da bedelini fakir Afgan halkı ödemişti.

            Irak’ı Saddam zulmünden kurtardığını söyleyen ABD, yok ettiği devlet otoritesini kurmadan  canını kurtarma derdine düşünce, işgal sırasındaki tutumlarından dolayı birbirlerini ihanet ve işbirlikçilikle suçlayan guruplar silahlara sarıldılar. On yıldır çocuk kadın ayırmadan, çarşı pazar demeden her tarafa bırakılan bombalarla yüz binler can vermiş ve öyle bir noktaya gelinmiştir ki, artık kimin haklı kimin haksız olduğunun bile önemi kalmamıştır. İşte IŞİD böyle bir ortamın ürünüdür.

            Saddam sonrası seçimle başa geçenler ise adil bir yönetim kurmak yerine, belki geçmişte yaşanan haksızlıkların da etkisiyle mezhepçi reflekslerle davranarak, adeta ülkenin fiilen üçe bölünmesine sebep oldular. Musul gibi koca bir şehrin birkaç bin kişiyle saatler içinde düşürülmesinin ve arakasından başka şehirlerin de teslim olmasının gerisinde farklı nedenler olsa da, asıl olarak yıllarca yaşanan bu vahşeti durduramayan, hatta bir yönüyle sebep olarak görülen Maliki yönetimine duyulan öfkenin çok büyük etkisi olmalıdır.  

            Irak’ın bu durumundan birinci derece sorumlu olduğu halde müdahale etmeyi düşünmediğini söyleyen ABD, Saddam’ın zulmünden kurtardığını söylediği Irak’tan çekildiğinde arkasında öyle bir cehennem bıraktı ki, halk bu durumdan kurtulmak için içlerinde Saddam artığı Baasçı güçlerin de yer aldığı, tavuk keser gibi insan kesebilen bu bedevileri adeta kurtarıcı olarak karşılamıştır. 

            IŞİD’in sonunun da Afganistan’da bir süre iktidar olduklarında şeriat uyguluyoruz diye insanları bir cenderenin içine sokan Taliban’dan farklı olmayacağını söylemek, kehanet olmasa gerek. Bir yandan Şiileri hedefe koyarak Maliki yönetiminin en büyük destekçisi olan İran’ı savaşın içine çekerken, diğer taraftan konsolosluk baskını ile Türkiye’yi karşısına alan, Kerkük’e saldırarak Kürtlere meydan okuyan bu insanlarda, en küçük bir siyasi aklın varlığından bahsetmek mümkün değildir.

            Üç beş aylık bebekleri, kadınları, çoluk çocuklarının nafakasını temin etmek için çabalayan tır şoförlerini pazarlık konusu yapacak kadar ipten kazıktan kopmuş bu adamlar, diledikleri kadar dinden, şeraitten bahsetsinler, en büyük kötülüğü İslam’a yapıyorlar.             

            Bütün bunların Türkiye’yi kuşatmak için tezgâhlanan oyunlar olduğu şeklindeki yorumlar, fazlaca komplo teorisi gibi görülebilir. Ancak Gezi olaylarından bugüne yaşadıklarımız, 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinin sonuçsuz kalması, Kürt bölgesiyle imzalanan enerji antlaşmasının başta ABD olmak üzere tüm küresel ve bölgesel aktörlerde yarattığı rahatsızlık, Elkaide denildiğinde nerdeyse alarma geçen batı dünyasının Elkaide’nin uzantısı olan IŞİD karşısındaki umursamazlıklarını üst üste koyup düşündüğümüzde, olup bitenlerin Türkiye’den tamamen bağımsız olabileceğini kabul etmek nerdeyse imkânsızlaşmaktadır.

            Türkiye’nin, merkezi Irak yönetiminden her gün biraz daha uzaklaşan Kürt yönetimi ile kurduğu sıcak ve dostane ilişkiler ve imzalanan enerji antlaşması, Batıda adı konulmasa bile Türkiye ile Kuzey Irak’ın entegrasyonu gibi görülmektedir. Bu durum, Türkiye’nin, çeşitli entrikalarla elinden alınan Musul vilayetini (Musul vilayeti sadece Musul kentini değil, içinde Erbil, Kerkük, Süleymaniye’nin de bulunduğu Kuzey Irak’ı ifade eder) geri alması olarak görülmektedir ki, bu bile tek başına IŞİD’in Türkiye’ye karşı kışkırtılması için için yeterli sebeptir. 

            Hükümetin 2023 perspektifinin, yüzyıl önce Lozan’da kabul ettirdikleri küresel vesayetten tamamen kurtulmayı hedeflediğini çok iyi biliyorlar. Suriye’deki katliamı seyreden, Mısır’da darbeyi destekleyen, Libya’da da benzer senaryolar peşinde koşan küresel emperyalizm, her geçen gün biraz daha kontrolden çıkan Türkiye’ye duyduğu kızgınlıkla IŞİD benzeri belaları üzerine salmaktan niye geri dursun ki?  Omerkilic91@Hotmail.com







Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Adınız Soyadınız 2014-06-16 23:28:50

çok güzel bir yazı olmuş,yüreğine sağlık güzel abim.

Avatar
Selami Gülşen 2014-06-20 11:05:16

ömer bey; hala anlayamadınız mı? işid ortadoğu'da iran ve amerika çıkarlarına hizmet eden taşeron bir örgüttür. hepi topu on bin kişidir. kısacası işid iranın işidir. hayırlı olsun