'Değişen aile yapısı toplumu çöküşe götürüyor'

Toplumda tinerci-balici diye itilip kakılan, hor görülen çocuklar da adı üstünde, ‘çocuk’.

Eylül ayında 14 yaşında bir çocuk boş bir evde bulundu. İzlere bakılarak çocuğun bali ve çakmak gazından öldüğü tahminleri yapıldı. Bu Çorum’da bali ve çakmak gazından ‘ilk çocuk ölümü’ydü. Büyük şehirlerde vaka-i adiyeden sayılan  olay, pek çok anne-babayı üzdü, gelecek üzerine karamsarlığa itti. Toplumda tinerci-balici diye itilip kakılan, hor görülen çocuklar da adı üstünde, ‘çocuk’.  Tecrübeli Sosyal Hizmet Uzmanı, Çorum Bakım Merkezi Sorumlu Müdürü Mahmut Güngören’le aile yapısı bozulmuş, suça itilmiş, madde bağımlısı çocukları ve tabiki hepimizin geleceğini konuştuk. 


Sosyal hizmetlerde kaçıncı yılınız?
 
21 yıldır alandayım.
 
21 yılda ne değişti, sosyal hizmetler alanında?
 
Toplumda daha çok ahlâkî, ekonomik bir çöküş var. Dinî, ahlâkî, vicdanî değerler büyük bir erozyona uğradı, yara aldı. Üretim şekilleri değişti. Üretim şekli ile aile yapısı değişti. Tarımla uğraşırken ataerkil bir aileye sahiptik. Bu aile içinde yaşlıların, çocukların bakımı, dinî, vicdanî, ahlâkî değerlerin genç kuşaklara aktarılması daha kolay oluyordu. Önceden yaşlı bakımı diye bir problem yoktu. Çocuk bakımı sorun değildi. Bugün ise yaşlı bakımı büyük bir problem. Çocukların bakımı, büyütülmesi, geleceğe hazırlanması daha büyük bir problem. Biz üretim şeklimizi ve aile yapımızı değiştirirken, değişen aile ve üretim şeklinin getirdiği sorunlara çözüm mekanizmalarını kuramadık. Daha doğrusu bu sosyal boyutu ülke olarak atladık. 
 

Değişim yaşanırken gerekli önlemler alınsaydı, bu değişim normal karşılanabilir değil mi?
 
Elbette. 
 
Geçtiğimiz ay çakmak gazı ve bali kullandığı tahmin edilen 14 yaşında bir çocuk boş bir evde ölü bulundu. Çorum gibi bir ilde böyle bir olayın yaşanması çok üzücü. Yıllar önce sokakta çalışan çocuklarla ilgili çalışma yapan bir uzman olarak nasıl yorumluyorsunuz bu olayı?
 
2000 yılında hatta sizin gazeteniz yazdı, benim arşivimde var. O yıl biz kötü bir olay yaşayarak bu çalışmalara başlamıştık. Sokak çocukları, balici, tinercilerle ilgili mezarlıktan ceset çıkarma olayı vardı. Onun üzerine alan çalışması başlatmıştık. Bu balici ve tinercilerin nasıl oluştuğunu tespit etmeye çalıştık. Her ilde biraz farklı. Çorum’da oluşum sebebi nedir diye araştırmak için sosyal hizmetler olarak emniyetten listelerini aldık. Ailelerini tek tek ziyaret ettik. Ailelerin yapısını ortaya çıkarttık, bali ve tinere nasıl alıştıklarını tespit ettik. Bu çocukların yüzde 90’ı -o zaman balici ve tinerci Çorum’da 25 çocuk vardı-  sokakta mendil, çakmak satarken, boya yaparken bali ve tinerle tanışmışlar.  Biz bu nedenle Çocuk ve Gençlik Merkezi’ni kurduk. İstanbul, Ankara ve İzmir’deki örneklerini gördük. Çocuklar sokakta ne kadar az zaman geçirirlerse, bali ve tinere alışma olasılıkları o kadar azalır teorisi ile yola çıktık. Sokakta çalışan bütün çocukları kayıt altına aldık. O dönemde 800 civarında kayıtlı çocuk vardı. Ondan sonra bali ve tinerci çocuk sayısı minimize oldu. Yoksa bugüne kadar katlanarak gelirdi. Başka illerde öyle. Biz temelden çözüm yolunu bulmuştuk. Emniyet çocuk şubenin çalışması çok önemliydi. Çocuk sokakta çalışmaya başladığı ilk anda en geç bir hafta içinde tespit edilip bu çocukların aileleri ile görüşüyorduk. Sokağın risklerini anlatıyorduk. Başlangıçta bize karşı çıkanlar da oldu. Ben çocuğumu çalıştırırım, eve para gelmesi gerekiyor diye çıkışanlar vardı.
 

Çocuğun sokakta çalışmasının tek amacı eve para gelmesi.
 
Evet. Çocuk sokağa çıkıyor, yarım günde 30 ya da 40 lira para kazanıyordu. O günlerde bir kadın ya da erkeğin tarlada günlük çalışma ücreti 15 liraydı. Aile bunun farkına varınca, çocuğu dışarıya gönderiyor. Okulunu bıraktırıyordu. Böylece çocuk günde 100 lira getiriyordu eve. Eve parayı getirip, evin geçimini sağlayan çocuk olunca ailenin reisi de çocuk oluyor zaman içinde. Anne-baba çocuğa şu saatte eve gel diyemiyordu. Çocuğun sokakta geçirdiği zaman artıyor. Bazan çocuk bir gün boyunca eve gelmiyor. Aile sesini çıkartamıyor çünkü eve parayı çocuk getiriyor. Çocuk sokakta bir gün, iki gün kalınca balici grupların içine giriyor. O da bağımlı oluyor, ondan sonra eve para getiremez hale geliyor, aile vah tüh ediyor, ama iş işten geçiyor. 
 

Benim bildiğim bu olaydan önce Çorum’da bali ve tinerden ölen çocuk yoktu. 
 
Daha önce 18 yaş üstü biri ölmüştü,  ama ilk bu çocuk. Şu an Çorum’da bali ve tinercilerle ilgili durumu çok bilmiyorum, ama bu olay münferit olabilir. Madde bağımlılığında koruyucu mekanizmaların yanında kişilik özellikleri de ön planda oluyor. Elbette yapılması gereken şeyler öncelikle o bağımlılığın oluşmasını önlemek. Çünkü oluştuktan sonra tedavisi ve rehabilitasyonu daha zor. AMATEM’de tedavi gören kişi  aynı sosyal çevreye döndüğünde yeniden başlıyor. Gittiğim incelemelerden bir örnek vereyim: Ulukavak, Çiftlgikçayırı civarında kerpiçten bir ev, duvarları yıkılmış, pencerelerde cam yok, naylon çekilmiş. Evde doğru dürüst eşya yok. Çocukla konuştum. Tanıdığım da bir çocuktu. Açıköğretime falan kaydettirmiştim. Sonradan suça bulaşmıştı. Madde bağımlısıydı. Aynı şeyleri tekrar görünce dayanamadım, ‘Oğlum niye böyle yapıyorsun, cezaevine girip çıkıyorsun’ dedim. Çocuk bana dedi ki, “Abi sen beni tanıyorsun, evimi de gördün. Cezaevine girdiğimde karnıma hiç olmazsa 3 öğün yemek giriyor. Rahat yatağım oluyor.”  dedi. Babası şizofren hastasıydı. Eve başka gelir getiren yok. Yardımlarla geçiniyorlardı. Böyle de bir çelişki var. O yüzden en kestirme yol, madde bağımlılığı oluşmadan önlemek. Bağımlılık oluştuktan sonra hem maliyeti hem de kayıpları çok yüksek. Geri dönüşü de çok zor. Çünkü o sosyal çevreyi de değiştirmek gerekiyor. 
 

Sahada gördüklerinizden sonra çıkarımlarınız ne oldu?
 
Sosyal olaylarda hiçbir zaman iki kere iki dört etmiyor. Her aileye, yaşanılan çevreye, sokağa göre çözüm değişiyor. Üretim ve aile yapısı değişti. Bunun yanında sosyal sorunlar da değişti. Buna karşılık koruma mekanizmaları geliştirilemedi. Bizim gibi ülkelerde koruma mekanizmaları sorun oluştuktan sonra düşünülüyor ve devreye konuluyor. Bizim geleneksel aile yapımız korunmuş olsaydı, üretim şekliyle birlikte bugün şu anki toplumsal yapımız daha güçlü olacaktı. Böyle devam ederse toplumsal yapımız daha da çok zarar görür. Çünkü çekirdek aile her zaman yalnızlığa ve mutsuzluğa iter. Üniversitede hocamın anlattığı bir anısını aktarayım size. Almanya’dan bir üniversite ile Hacettepe Üinversitesi profesör değişimi programı uyguluyorlar. Bir yıl önce Almanya’dan Proflar gelmiş bizimkiler misafir etmiş. Bir sonraki yıl bizim hoca Almanya’ya giderken, 3 hediye götürmüş yanında. Olayın devamı şöyle: “Hanımefendi profesör havaalanında karşıladı. Evine götürdü. Hediyeleri takdim ettim. Bekliyorum ki hediyeleri açsın, teşekkür etsin, sohbete geçelim. Hediyeleri verdim, ama açmadı, kaldırdı, kenarda bir yere koydu. Sohbet ettik. Ama kafama takıldı, hediyeyi niye açmadığını sordum. Profesör, demiş ki, “şu anda sen buradasın, ben yalnızlığımı seninle paylaşıyorum, sen gideceksin ben 15 gün sonra falan tekrar yalnızlık hissedeceğim, hediyenin bir tanesini 15 gün sonra açacağım. Tekrar yalnızlık hissettiğimde ikinci,  daha sonra üçüncü hediyeni açacağım. Böylece yalnızlıktan kurtulacağım.” Ekonomik olarak yüksek seviyede ama yalnız. Bizim burada hiç tanımadığınız bir berbere girin, sohbet edeceğiniz mutlaka konu bulursunuz. 
 

En azından futboldan ya da siyasetten bahsedilir.
 
Öyle. Kendinizi yalnız hissetmezsiniz. Halanızla, amcanızla, dedenizle görüşürsünüz. Bu aile yapımızdan kaynaklanıyor. E bizi mutlu da ediyor. Başımıza bir şey geldiğinde arayabileceğimiz bir yakınımız mutlaka var. O da geleneksel aile yapımızın güçlülüğü. Ama çekirdek aileye doğru geçtiğimizde, geleneksel  yapıyı koruyucu önlemleri almadık. Temelde de bu yatıyor. Bunun bir ülke politikası olması lazım. Çorum’da bunu yaparsak şöyle kurtuluruz demekle olmaz. Yoksa bataklıkta sivrisinek öldürmüş oluruz. Ülke politikası gerekli. Çünkü bu şekilde sorunların büyük bir bölümünü kendi aile sistemimizde çözmüş oluyoruz. Çocukların vicdanî, ahlakî gelişim sorunlarını aile yapısında çözüyoruz. Aile o sorunları çözemediğinde ülkede başka mekanizmaların devreye girmesi lazım. 
 

Topluma baktığımızda sanki kötülük daha mı yaygın hocam?
 
İnsanlarda genel bir şiddet eğilimi var. Tahammülsüzlük var. İnsanlarımız çok gergin. Bunu futbol maçlarından görebiliyoruz. Eğlenceli şeyleri bile kavgayla sonuçlandırabiliyoruz. Bunlar hızlı değişimin sonuçları.
 

Değişirken dengemiz mi bozuldu?
 
Bazı şeyler insanlarda şok etkisi yapar. Üretim şeklimizi biraz daha yavaş değiştirseydik, bunları belki bu kadar yoğun yaşamazdık. 
 
Bizde daha çok duruma göre vaziyet alma var. Övündüğümüz genç nüfus elimizde patlayabilir mi?
 
Tabiki. Gençlerimizi kontrol edemeyecek bir noktaya gelebiliriz. Madde bağımlılığı, alkol, ve sigara kullanımının 7-8’li yaşlara inmesi, bunlar sağlıklı göstergeler değil. Halbuki Avrupa ülkelerinde nasıldır, bir sosyal hizmet uzmanı 15 kişilik genç grup bulduğunda belediyeden ödenek ister. “Ben şu gençlerle şu şu faaliyetleri yapacağım, bunun için bana yer ve kaynak ayırın.” der. O belediye o kaynağı ayırır ve o faaliyetleri yapar. Bizim gençlerimiz vakitlerini nasıl geçiriyorlar?
 

Kafelerde, parklarda, internet kafelerde.
 
Evet hemen hemen orada geçiriyorlar. Bizler aslında tutucu insanlarız. Gençleri anlayacak durumda değiliz. En basit bir örnek vereyim: Çocuklarla çalışırken çok yaşadığım olaylardan bir tanesi; Çocuk 4 yaşında kız erkek ne diye sorduğunda biz onu geçiştiririz. Aynı şeyi ben de kızımda yaşadım. Söyleyemedim, anlatamadım. Ama çocuk 6, 7, 8  yaşına geldiğinde geçiştiremiyorsunuz. Cinselliği sen anne baba olarak çocuğa anlatamazsan, o çocuk, onu mutlaka öğrenecek. Çünkü soru işareti oluştu kafasında, mutlaka öğrenecek. Çocuğa öğretecek bir mekanizma yok ülkemizde. Hangi mekanizma var, internet var. Çocuk arama motoruna yazıyor, karşısına pornografik dünya kadar şey çıkıyor. Çocuk cinselliği o zannediyor. En basit örneği o. Çocuğa doğrusunu öğretemezsiniz, çocuk başka kanallardan öğrenir, öğrendiği şey de onun için doğrudur. Öyle yetişir. Şiddet konusu; televizyon kanallarına bakın, bütün dizilerde döven, vuran kıran revaçtatır. Halbuki bize öğretilen, yaradılanı sev Yaradandan ötürü. İnsan sevgisi çok önemlidir, hiçbir canlıya eziyet etme, karıncayı bile incitme denirdi bize. Şimdi bunların hiçbirisi çocuklara öğretilmiyor.
 

Günümüzde para ve güç revaçta.
 
Bütün değer yargılarını koruyamadığımızda karşılaşacağımız sorunlar bunlar; alkol bağımlısı, madde bağımlısı, suça bulaşmış çocuklar, şiddet eğilimleri, maçlarda kavgalar,  kendisine bir düşman yaratma.
 
Toplumsal sorunları es mi geçiyoruz?
 
Esasen sosyal sorunlar bizim toplumumuzda büyük problemler çıkartmadıkça sorun olarak görülmüyor. O dönemde ben bir araştırma yapmıştım. ‘Yoksulluğun çocuk suçluluğu üzerine etkileri’ diye. O çalışmada aile yapıları üzerinde durdum. Suça bulaşmış çocukların yüzde 60’ından daha büyük bir oranı Ulukavak, Çiftlik çayırı ve Çamdeğirmeni sokaklarda. Aile yapıları dışardan göç etmişler, çalıştıkları işler gündelik işler, anne baba ayrı, baba çalışmaya dışarı gitmiş, eve doğru dürüst para gönderemiyor, düzenli ve sürekli gelirleri yok. Aile yapıları bozuk, boşanmış aileler. Bu çocukların ahlakî gelişimini tamamlamaları mümkün mü? Değil. Ya anne eksik ya baba eksik. Anne ekonomik mücadele içinde çocuklara bir şey anlatacak durumda değil. O çocukların büyük bölümü cezaevinde. Ordan sorun başlıyor ve toplumun geneline doğru sirayet ediyor. Sadece ekonomik sorunlarla ilgili değil. Aile yapısı değişti, toplumsal yapı değişiyor biz çocuklarımıza dini, ahlaki ve vicdani gelişimlerini veremiyoruz. Çocukların internetten gördükleri şeyler onlara göre doğru şeyler. Kimse çocuklarına karıncayı incitme, kimsenin hakkına tecavüz etme demiyor. 
 

Artık ne kaparsan yanına kâr anlayışından olabilir mi?
 
Muhtemelen. Meselâ birisi 20’li yaşlarda çok zengin olmuş. Bütün insanların genel tepkisi, ‘ya helal olsun bak iki yılda nasıl köşeyi döndü’ oluyor. Takdir ediliyor. Halbuki şu olması lazım: “Alınteri ile kazanılırsa bu kadar kısa sürede bu kadar zengin olunmaz. Bu doğru değil, helal değil.” Bunlar bizde henüz sorun olarak görülüyor mu, görülmüyor. 
 

Görülmesi gerekmiyor mu?
 
Gerekiyor, yoksa toplumsal yapımızı koruyamayız.
 
Bunun bir diğer adı toplumsal çöküş değil mi?
 
Çöküş böyle başlıyor. Önce aile yapısı çöküyor,  sonra toplumsal yapı. 
 

Değer yargıları bu kadar erozyona uğradığında çocuğa vatan, millet sevgisi nasıl verilir?
 
Yok ki, bütün değer para. Parayla sevdirebilirsiniz ülkesini. Bir Çanakkale’yi düşünün, ya da bizim gençliğimizi. Ülke sevgisi hiçbir maddi karşılıkla ölçülemez. Seve seve gider hepimiz canımızı veririz ülke için. Çanakkale Savaşı’nda atalarımız zaten bunu göstermiş. Kendi geleceklerini düşünmeden ülke için can vermişler. 
 

Bugünkü nesil o savaşı verebilir mi?
 
Veremez. Hiç inanmıyorum. Bugünkü nesile maddi karşılık verdiğiniz anda o maddi karşılık onlar için daha değerli olur. Bizler de bilmeden ya da bilerek onları öyle maddiyatçı yetiştiriyoruz.
 
Artık onlar da ‘Devlet’in güvencesinde
 
Biraz da Laçin’deki Çorum Bakım Merkezi’nden bahsedelim hocam. 
 
Biz orada ağır engelli olup, gelir düzeyi düşük olan ve bakacak kimsesi olmayan engellilere bakıyoruz. 140 tane engellimiz var. Bakım ücretlerini devlet ödüyor. Bu benim açımdan çok güzel bir hizmet. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde verilmiş en güzel hizmetlerden biri. 
 

Daha önce ne oluyordu o insanlar?
 
Ben köylere incelemeye gidiyordum. 70, 80, 90 yaşında eğer ruh sağlığı yerinde değilse hiçbir işlem yapmadan geri dönüp geliyordum. Belki de onları ölüme terkediyordum. 2007 yılında kanun ve yönetmelikler yayımlandıktan sonra bu insanların hepsi devletin koruması altına alındılar. Bir toplumun bu tür değerlerine sahip çıkması bana göre çok büyük bir gelişme. Çünkü o insanların büyük bölümünü belki biz ölümden kurtardık. Kurumda değil de aile içinde bakılanların masrafı da devlet tarafından karşılanıyor. Asgari ücret miktarı kadar o aileye para ödeniyor. Türkiye için büyük bir olay. Denetlemelere gidildiğinde bakımın yapılmadığı görürlürse devlet hastayı alıyor, özel bakım merkezine  yerleştiriyor.
 
Başvurular nasıl yapılıyor?
 
Engellisi olan bakamayacaksa Aile ve Sosyal Politikalar Müdürlüğü’ne başvuruyor, evraklarını tamamlıyor. 3 kişilik heyet inceliyor, uygun görüyorsa, onayını alırsa, bakım merkezine yerleştiriyor. Eğer kimsesi yoksa, mesela siz gördünüz, sokakta yaşıyor, telefonla ihbar ederseniz, müdürlük anında olaya el koyuyor, ihbar üzerine incelemesini yapıyor, durumu huzurevine uygunsa huzurevine, rehabilitasyona uygunsa rehabilitasyona, bakım merkezine uygunsa bakım merkezine alıyor. 
 
Bu tür hastalara kötü muameleye karşı tedbirleriniz var mı?
 
İnsanın olduğu yerde bu tür olaylar olmuyor mu, oluyor.  Vicdanî gelişimini tamamlamamış insanlar oralarda çalışırlarsa zorlandıkları durumda, başedemediklerinde şiddeti çözüm yolu olarak görüyor. Biz personelimizi kendimiz alıyoruz. Halk Eğitim Merkezi’nden özürlü bakım elemanı sertifikası alanları seçiyoruz. Sözlü mülakattan da geçiriyoruz
 
Sertifika vicdan vermiyor ama hocam. 
 
O aileden geliyor. Mülakatta vicdani gelişimin yeterli olup olmadığını ölçecek sorular soruyoruz. Ayrıca özel bölümler hariç, bütün birimlerimizde güvenlik kamerası var. Kişisel gelişimle ilgili HEM’le birlikte kurs düzenliyoruz. Bakım elemanlarımızın hepsine kişisel gelişim eğitimi verdirdik. Her ay rutin toplantı yapıyoruz. Elişi, piknik, drama, kişisel görüşme, grup görüşmesi, piknikler gibi faaliyetlerin dışında o insanları toplumdan koparmadan haftada 3 gün kahvehaneye götürüyoruz. 70-80 kişi toplu halde kahvehanede oturuyorlar, çay içiyorlar, oyun oynuyorlar, oradakilerle sohbet ediyorlar. Böylece kendilerini dışlanmış hissetmiyorlar. Orada küçük yer olmasının avantajını kullanıyoruz. Çorum’da olsa bunu yapamayız. Toplumdan ne refleks alacağımızı bilmiyoruz. Şizofren hastası diye korkarlar mı, kabul etmezler mi, bunları yaşayabiliriz. Laçin’de bunu rahatlıkla yapıyoruz.




Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner165