şirazlı şair hazreti sadi, insanı şöyle şerh etmiş; “yek katre-i hûnest, sâd hezârân endişe". bu tek mısralık şiirsel ifadenin şuna yakın bir anlamı var: ‘insan bir damla kan, bin endişe’dir’. hazreti sadi,  hangi badirelerden sonra bu kelamı etti kim bilir?  orası bahs-i diğer… 

hayat süren yahut sürdüren herkesin muhakkak bir döneminin alın yazısı olacak kadar kavi bu sözün, kötümser bir hakikati haber ettiği de vakıa. cümlenin iki kutbu var: -birinci kutup; insanın, ‘bir damla kan’ olduğu. burası anakara-yaratılış… -ikinci kutbu ise; insanın, ‘bin endişe’ olduğu… işte burası asıl meselemiz. endişe çünkü; insanın kendi eliyle yapıp etti(rildi)klerinden, seçti(rildi)klerinden-, düş(ünce)lerinden tezahür eder. -dışını değil- içini kaplayan, hülasa insanın içinde biriken toza dönüşür. dışarının içerde biriktirdiği toz’-a. dışarının tozu –menfi olan-, nefes almayı zorlaştırırken içerinin tozu –endişe- ise nefes vermeyi zorlaştırır. ve insanoğlu, içerisinde kursağını tıkayan bir/bin endişe taş/gibi taşır. 

dişli endişeler vardır bir de... içerden ve dışarıdan, üstten ve alttan, yanlardan; varlığı  sıkıştıran. diş/leyen… böyle durumda hayat ve yaşam birlikte akamete uğrar. hal ve gidişat birlik-te çürü(tülü)r. bütün bunlara neden olanların neler olduğu tıpkı yüzlerimiz ve el izlerimiz gibi ayrı ayrıdır. ölüm, kalım, dirim; hastalıklar, yoksulluklar, yoksunluklar… herkesin ölümü, kalımı, dirimi, hastalığı, yoksulluğu ve yoksunluğu başka başka’dır. 

*** 
benim de sürekli sırtımda taşıdığım bir endişem var. engelli bir kızım var. görme engeliyle birlikte elim bir hastalığın sahibi. telaffuz etmekte güçlük çektiğimiz hastalık hani. üç yılı aşkın zamandır, hastaneler ikinci ev oldu. bir durumda aşağı yukarı şu aşamalardan geçiliyor: 

hastalık öncesi evrenin zorluğu. buna şahit olmanın verdiği yorgunluk. ne yapmalıyız sorusunun ağırlığı. ne’si var tedirginliği. hastane süreçleri. hastalığın tespitiyle soluğan bir sesle çıkan eyvah nidasının dile besmele gibi oturması. tedavi sürecine nerden ve nasıl başlanacağına dair ikilem, üçlem. sonra tıbbi operasyonlar evresi. yoğun bakımlar. tedavi sürecinin takip evresi. iyi an ve kötü an’a göre değişen psikolojiyi bünyenin kaldıramaması –ama yine kaldırmak zorunda kalması-. ani gelişen olumsuz durumların metanetle karşılanması. hastanın karşı karşıya kaldığı yaşam güçlüğüne destek olunması. hastanın rahat ettirilmesine yönelik azami çaba. hastalığın bıraktığı izleri ve engelleri mümkün mertebe azaltma gayreti. iğneler – ilaçlar. yollar - yolculuklar… kışlar - yazlar; ayazlar – kuraklar. yağmur – kar… bütün bunların temini için gerekli iaşenin kazanılmaya çalışılması. evdeki ağır havanın sürekli elekten geçirilip, rutinin sürdürülmesi… süreç hemen hemen böyle işliyor. fazlası var azı yok. buralar hep hastaya ve hasta yakınına düşen şeyler. ana – baba -veliye ve bizatihi hastanın kendisi’ne düşen. engel durumu hasıl olmuştur. haliyle de engellilik… 

yani tam bu kısımda, bu evrede, bu dönemde, bu halde; 
yalar yarasını içte bir geyik
hepsi bu kadardır: adı yaşamak

***
engeller sadece eve, kasvetli bir hava bırakmakla kalmaz. yaşamın tamamına sirayet eder. her yana. eğitime, öğretime, eğitilmeye, öğretilmeye. gitmeye gelmeye. çengeller konur, geçeceğiniz yollara. hastanın ve hasta yakınlarının… engellilikten başka, atılan her adımda ayağa bir çengel batar. nasıl mı? şöyleyken şöyle;

önce hastanelerde bir sürü sorun çıkar karşınıza. sorun çıkması yadırganmaz aslında. çünkü sorunlu bir süreçtir hastane işi. ama sorun çıkarılır. biri kalkar, en fazla ihtiyaç duyulan alanda hiç umulmadık, beklenmedik bir sorunu önünüze kor. başka şehirde tedaviye devam ettiği için bulunduğunuz şehirdeki doktora, ihtiyaç olan ilacı yazdıramazsınız. bir tabip ilacı yazma yetkisi olmadığını söylemeye çalışır. oysa yetkisi olduğunu bilirsiniz. hastaya ve yakınına kirimenin dik alası yaşatılır. rehberlik etmesi gereken kurumlara, bütün endişenizi sırtlanıp gidersiniz. bazen yürümekte, konuşmakta, oturup – kalkmakta güçlük çeken evladınızı da yanınıza alarak… sorular sorulacak görevli arar gözler(iniz). birini keser gözünüz. göz göze gelmeden, hiç olmadığı kadar yavaş cevap verir karşıdaki. anlamazsınız. onun anlatamadığını düşünmezsiniz çünkü. kendinize yontup soruyu yenilemeye korkarak bir daha kısık sesle sorarsınız. başka birine yönlendirir görevli. bilgiç bir edayla. o biri de başka birine. başka biri diğer ötekine. orası, o kurum, o mekan artık bir girdaba döner. döner durursunuz. döner durur, bir girdabın içinde. kurulan bir sürü cümleden, işinize yarar anlamlar çıkarmaya çalışırsınız ve iş daha da sarpa sarar. hele ki engel durumundan dolayı yasaların verdiği hakları kullandıysanız işler daha da zorlaşır. gideceğiniz kurum-mekan-yer artar. görüşülecek kişi sayısı artar. orada işi yapmaya yanaşmayan bir ruhla oturduğu belli olan varlık bütün aklınızı sağaltır. incitir. incitmekten çekinmez. incittiği için de içten içe vahşi bir gurur duyar. gücü size yetmiştir çünkü. güç gösterilerine maruz kalmanın dayanılmaz ağırlığını her eylem-söyleminizde hissedersiniz… bütün gücünüzü toplayıp dağıtmaktan – toplayıp dağıtmaktan; yorgun düştüğünüzü kimse anlamaz. herhangi bir işlem için gerekli olan evrakları önünde tutan, bile isteye sizden önünde duran evrakların aynısını yeniden, bir kez daha, yine ister. çektirdiğiniz fotokopilerin arka sayfasına bakmaktan aciz bir gönülsüz, sizi evrakları eksik getirmekle itham eder. kendinizden şüphe edersiniz. getirmiştim diyebilirsiniz ancak kesik bir hırıltı ile. azara yakın bir ses tonuyla evrakın eksik olduğu vurgulanır bir daha… siz bakarsınız bu kez. bulursunuz, burada efendim dersiniz. hımmm der o gönülsüz. kendi suçunu örtmek adına, ayrı sayfada olmalıydı diye sert bir ses tonuyla söylenir. sizde öfke bile yoktur. çünkü düşünmeniz gereken bir can vardır. canınızdan geçip düşünmek zorunda olduğunuz. her şeyi çekip çeviremediğinizi bilirsiniz. ama yine en azını da olsa, üstünüze düşen sorumluluğu yerine getirmek istersiniz. sorumluluğunuzun sınırlarını öğrenmek için yaptığınız bütün uğraşlar tek kalem bir sözle yerle yeksan edilir. dönüp dolaşıp aynı noktada olduğunuzu anladıkça suyun buharlaşması gibi soğulursunuz. teselli olmak istediklerinize bir korunaklı bir mekan olmaya çalışırken, bütün tuğlalarınız dağılmıştır. yemyeşil görünen bir göğerti olmaya çalışırken, talan edilmiş bir ekin tarlasına benzersiniz. böyle gider… 

elbette, sorunların çözümü için canını ortaya koyanlar yok mu-dur? olmaz mı? bütün gücüyle size yardımcı olmak için çırpınan harika insanlara, memurlara, görevlilere de rastlarsınız. tek cümleyle omuzdaki dağları kaldıran özenle işini gören yalvaçlarla karşılaşırsınız. bu teselli olur bir süre. güç verir. minnetinizden teşekkür etmeye bile çekinirsiniz. teşekkür ederim diyebilirsiniz sadece. böyle güzel insanların çoğalmasını dilemekten daha güzel ne yapabilir ki insan…

aslında: yapılması gerekenler o kadar zor değil. değiştirilmesi gerekenler o kadar zor değil. bilinmesi gerekenler o kadar zor değil. düzeltilmesi gerekenler o kadar zor değil. hiçbir şey o kadar zor değil. sadece biraz özen. endişeleri giderecek sakin üç cümle. böyle durumlarda gereken özeni gösterenlere, endişeleri gidermek için kılı kırk yaranlara selam olsun. 

distopya….
şu kısacık bilginin de: okunması, dokunması, bilinmesi, idrak edilmesi, anlaşılması, gereğinin yapılması, uygulanması, hayata yansıması temennisiyle: 

engelli, doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalıklar veya kaza sonucu oluşan sakatlıklar (vücudun görsel / işlevsel/ zihinsel/ ruhsal farklılıkları) öne sürülerek, toplumsal/ yönetsel tutum ve tercihler sonucu yaşamın birçok alanında kısıtlanan, engellerle karşılaşan kişi demektir.

engelli: fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal yetilerinde çeşitli düzeyde kayıplarından dolayı topluma diğer bireyler ile birlikte eşit koşullarda tam ve etkin katılımını kısıtlayan tutum ve çevre koşullarından etkilenen birey…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
İbrahim ATEŞ 2024-09-23 15:15:56

İnsan doğanların insan olmaya yetmediği bir zamanda yaşıyoruz. Ve ne gariptir ki bunun ceremesini yine hassas insanlar çekiyor. Yüreğinize sağlık hocam. Allahtan acil şifalar niyaz ediyorum.