DAVUTOĞLU VE AK PARTİ KADROLARI

Habercim19 Yazarı Bülent Gökgöz, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası iç ve...

24 Ağustos 2014 Pazar 16:09
 DAVUTOĞLU VE AK PARTİ KADROLARI


Habercim19 Yazarı Bülent Gökgöz, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası iç ve dış politikada yaşanan gelişmelerle AK Parti kadrolarının durumunu irdeledi.


Kürt sorunu, çözüm süreci, paralel yapılanma ve bölgemizde cereyan eden sorunları ve çözümlerine yönelik atılan adımları değerlendiren Gökgöz, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Adayı Davutoğlu’nun ‘Dava’ hassasiyetinin AK Parti’nin belediye, il, ilçe, gençlik ve kadın kolları teşkilatlarında ne kadar karşılık bulduğunu sorguladı.


İşte Gökgöz’ün çarpıcı değerlendirmeleri;


10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından ortaya çıkan sonuçlar sürpriz olmadığı şekilde, çatı formülünün toplumsal karşılığının bulunmayacağını ifade ettiğimiz evvelki yazımızda dile getirdiğimiz hususları da teyit etmiş oldu.


Ak Parti’nin 2009’da hız verdiği Kürt Sorunu açılımı ve Çözüm Süreci çalışmaları, ülkenin yeniden inşa etmeye çalıştığı ve eski Türkiye’nin pasif tarafsızlıktan aktif denge ve halklardan taraf olmaya geçişte önemli bir basamağını teşkil etmiş oldu. Yani ülke olarak küresel ve bölgesel sorunlara ilişkin söz söyleme ve tutum belirleyebilmeniz için önce evinizdeki yangını söndürmeniz gerekiyordu. Söz gelimi Kürt sorunu ve PKK sorununun Çözüm Süreciyle normalleşmeye çalışılması, Türkiye’nin dış politikada aktif tutum ve taraf olabilmesi noktasında kendisine karşı İsrail, Suriye, İran veya Batı bloğu tarafından PKK’nın zayıflatıcı bir argüman olarak kullanılmasını engelledi. Kürt halkının insani haklarını teslim etmenin yanında daha da ileri noktada Barzani yönetimi ile başta petrol olmak üzere ilişkilerin geliştirilmesi, geldiğimiz noktada PYD gibi Esed ile kol kola örgütlerin de elini boşa çıkartan önemli stratejik açılımları kazandırmış oldu.


Davutoğlu’nun kendi deyimiyle Çözüm Süreci Türkiye için en hayati ve nihai sonuca ulaşılması gereken önemli bir konu özelliğini taşıyor. Bu noktada altını çizmeye çalıştığımız husus, Çözüm ve Barış Süreçleriyle sadece ülke içi bir meselenin değil, bilakis bölgesel ve küresel politikalarda önemli bir denge işlevi gören açılım sağlanmış olduğu da net bir şekilde görüldü. İşte 2011’de MİT müsteşarına yönelik gerçekleştirilmeye çalışılan operasyon; Türkiye’nin bölgede kardeş halklarla barışmasını, iyi ilişkiler geliştirmesini ve güç haline gelmesini sağlayabilecek Çözüm ve Barış Süreçlerini doğrudan hedef almıştı.


Ahmet Davutoğlu’nu başbakanlığa getiren en önemli sebep de, yukarıda kısaca izah etmeye çalıştığımız hem entelektüel hem de emekçisi olarak değer temelli dış politika ekseninin yeniden olması gerektiği yöne çevrilmesindeki katkısıdır. Türkiye’nin ve Türkiye toplumunun ekseni, eksikliklerine rağmen mazlumdan, halklardan yana bir rotaya yönelmiş durumda.


Başbakan Davutoğlu ve Dava Vurgusu


Ak Parti’nin 2002 seçimlerine baktığımızda vekil ve kadrolarının profili çoğunlukla işadamları, merkez sağ bürokrasi geleneğinden gelen siyasilerden oluşmakta idi. Öncelikli hedef özgürlük alanlarının açılmasından ziyade toplumsal refahın arttırılmasına yönelik liberal politikalarla mesafe alınması idi.


2007 seçimlerine geldiğimizde Ak Parti açısından öncelikli konular askeri vesayet ve oligarşik bürokrasinin geriletilmesi idi. 27 Nisan e-muhtıranın verildiği, kapatma davasının açıldığı, 367 krizinin yaşandığı, Cumhuriyet mitinglerinin tertiplendiği ve askerin darbeye çağrıldığı vasatta Ergenekon ve Balyoz süreçleri de hukuk kökenli vekil profilinin tercih edildiği bir dönemi ifade etmişti.


2011 seçimlerinde ise Milli Görüş çizgisinden gelen yine hukukçu kimliği de bulunan, Gülen Cemaat’ine biatli vekil profilinin ise geriye itildiği bir kadro değişikliğine gidilmişti. Numan Kurtulmuş ve ekibinin Ak Parti’ye katılmasının yegâne sebebi, Ak Parti’nin ‘ANAP’laşmasına izin verilmemek istenmesiydi.


Erdoğan ve Davutoğlu’nun yozlaşmaya ve paralel yapılanmaya karşı kaygılarının ortak noktası ‘dava’ vurgusunda kendini gösteriyor. 2015 genel seçimlerinde 3 dönem şartını da göz önünde tutarsak, vekil profilinin dava kaygısı doğrultusunda değişeceğini söylemek mümkün. Sadece hukukçu ya da Milli Görüş çizgisinden olunması yeterli olmayacak. Aksine dış politikada, Suriye, Mısır, Gazze, Çözüm ve Barış Süreçleri, Gezi meselesi, özgürlükler, dindar nesil gibi konularda daha homojen düşünceye sahip, aktif ve samimi adayların ‘dava’ tercihinde öne çıkacağını söyleyebiliriz.


Mevcut Teşkilat Kadroları ‘Dava’ Kaygılarıyla mı Meşguller?


İşte bu noktada mevcut kadrolar ile ilgili sorular önümüzde beliriveriyor. Acaba mevcut belediye, il, ilçe, gençlik ve kadın kolları gibi teşkilatları oluşturan kadrolar; Erdoğan ve Davutoğlu’nun ortak vurgularında işaret edilen ‘dava’ hassasiyetine ne kadar sahipler? Erdoğan ve Davutoğlu’nun siyasi ve sivil hayatlarına mal olma risklerine rağmen mücadele ettikleri Çözüm süreci, Paralel yapılanma, Suriye-Mısır-Filistin ve Ortadoğu, dış politika ve Gezi konularında ne kadar aktif rol almaktalar? Bu konularla ilgili yapılan etkinliklere, yardım organizasyonlarına, konferans ve basın açıklamalarına ne kadar katılım sağlıyorlar? Erdoğan ve Davutoğlu’nun çokça önem verdiği sivil toplum kuruluşları, cemaat veya kanaat önderi insanlarla ne kadar istişare içindeler.

Mevcut kadrolar bu sorular çerçevesinde kendilerini yeniden ve kapsamlı bir şekilde gözden geçirmeliler. Artık ‘benim adamım senin adamın’ döneminin siyasette belirleyiciliğinin azalacağı bir teşkilatlanmanın eşiğinde olduklarını fark etmeliler.









Son Güncelleme: 24.08.2014 16:44
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.