Ne zaman kitapla, okuma yazma ile ilgili bir konu gündeme gelse, milletçe kitaplarla aramızın iyi olmadığı, okuma konusunda hayli tembel olduğumuz söylenir durulur. Bununla ilgili rakamlar verilir. İşte, nüfusu şuncağız olan şu ülkede bile şu kadar kitap basılır, şu kadar kütüphane varken, günlük şu kadar gazete satılırken, bizde bu kadar filan gibi ama bugüne kadar bu tür eleştiriler bir fayda sağlamış veya okumaya ciddi bir katkısı olmuş mudur, bilmiyorum.

Cumhuriyet’in yeni bir toplum inşa etme projesinde ilk iş, çok düşük olan okuma yazma oranını yükseltmek için eğitim öğretime el atmak olmuştur. Osmanlının son yıllarında, özellikle 2. Abdülhamit döneminde çok büyük emeklerle yetiştirilen tahsilli nesil, Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale başta olmak üzere Sarıkamış ve diğer cephelerde tümüyle yok olunca Cumhuriyeti kuranlar, “zaten okuma yazma bilen de yoktu” bahanesine sığınarak harf inkılabı yaptıklarında, az sayıdaki okuma yazma bilenleri de ümmileştirmiş oldular. Millet de gavur alfabesi diye isimlendirerek Latin harflerine karşı pasif de olsa direnişe geçince, kitapla iyi olmayan aramız hepten bozuldu.

Çeyrek yüzyıldan fazla devam eden tek parti yılları, matbuata uyguladığı sansürle meşhur olan 2. Abdülhamit’e rahmet okutacak kadar kötüdür. Kitaplar hiçbir zaman tehlikeli nesneler gibi görülmekten kurtulamamış, kimi sol, kimi dinci yayın diye damgalanarak yasaklanmaktan kurtulamamışlardır. Öyle ki o yıllarda solcu, sağcı veya İslamcı olsun, eli kalem tutup da cezaevine yolu düşmemiş kimse yoktur dersek abartmış olmayız.

Bu alışkanlıklar çok partili hayata geçtikten sonra da devam etmiştir. Yakın zamana kadar kitapçılar siyasi polislerin en fazla uğrak yerleri idi. Eskiden, eskiden dediysem çok eskiden değil henüz 5-10 yıl öncesinde hemen her kitapçıda, içeri girenleri süzen, hangi kitaba baktığınızı çaktırmamaya çalışarak göz ucuyla takip eden, potansiyel vatan hainlerinin amansız takipçisi muvazzaflar vardı.

Son yıllarda devletin vatandaşına bakışı epeyce değişti ama öyle zannediyorum ki hala durumdan vazife çıkartarak eski alışkanlıklarını sürdüren ve kendilerini vatandaşı zararlı neşriyattan korumaya adamış vatanseverler eksik değildir.

Birisi bir takibata maruz kaldı ise evine yapılan baskında ilk iş olarak, kitaplığının altı üstüne getirilir, suç aleti olarak da kitaplar, dergiler zanlı ile birlikte teşhir edilirdi. 1983 yılında           bir gün (Ramazan ayı olduğunu da hiç unutmuyorum nedense) dinci-irticacılıktan siyasi şubede sorguya alındığımda akşamın geç saatinde evimize baskın yapılmış, evde yalnız olan rahmetli anacığımın korku dolu bakışları arasında kitaplığım tarumar edildikten sonra kendilerince sakıncalılardan oluşan iki koli kitabı alıp gitmişlerdi. O günden sonra anacığım ne zaman elimde bir kitap görse silah görmüş gibi rengi atardı da çoğu kez yeni aldığım kitabı ya ceketimin altında saklayarak girerdim eve, ya da mahallenin kahvesine bırakırdım da gece geç saatlerde gider alırdım.

Kitapları iade ediş tarzları bile ürkütücü idi. Birkaç yıl sonra köyümüzün muhtarı rahmetli Yaşar Amca birkaç kez haber yollamıştı, “Jandarmadan seni arıyorlar, bir uğra” diye ama ben korkumdan ayak sürüyüp gitmekte gecikince, son gelişlerinde zavallı Yaşar Amca’yı fena halde paylamışlar ve “bulmazsan bir dahaki sefer seni götüreceğiz” diye de eklemişler. Rahmetli o kızgınlıkla bana epeyce saymıştı. Başka çarem kalmayınca çağrıldığım Alay Komutanlığına gittiğimde, yanıma iki jandarma katarak adliyenin yolunu tutmuş ve benim nerdeyse unuttuğum kitaplarımı, suç unsuruna rastlanmadığı için iade etmişlerdi. Yani suçlu olmadığınız söylenirken bile suçlu gibi muameleye maruz kalıyordunuz.

Aradan uzun yıllar geçmedi ise de şükürler olsun Türkiye o günleri artık çok gerilerde bıraktı. Hem artık internet diye bir şey var. Hangi gazeteyi, hangi yazarı okuduğunuzu kimse öğrenemeyecek. Gerçi bu tarz bir okumaya ben kolay kolay alışamayacağım ama genç kuşakların tercihi daha çok bu. İnternet, kitaba olan ilgiyi daha da zayıflatıyor ama bilgiye erişimi hızlandırıp, kolaylaştırıyor. Bu nedenle internet haber sitesi doğru bir adım.

Bu vesile ile Habercim 19 ekibini kutluyor, hayırlı olmasını diliyorum. Çok istememe rağmen sık yazabilen biri değilim ama inşaallah Şeyda Önen kardeşime verdiğim sözü tutabilir ve ayda bir iki yazı gönderebilirim. Saygılarımla…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
ahmet koçak 2013-05-23 11:40:14

yazılarınızla inşallah türkiyenin ve çorumun aydınlık yarınlarna katkı sağlarsınız.

Avatar
Abdullah Gevenkiriş 2013-05-24 22:56:51

inşallah ayda bir iki değilde en azından haftada bir yazınızı bekliyorz saygılarımla

banner165