Bazen bir kitap okursunuz sizi satırlarının arasına hemen çekiverir… Gezdirir en mahrem sırlarının bahçelerinde. O sırlar ki gül bahçesi gibidir. Her rengin, her kokunun ayrı bir gizi, ayrı bir anlamı vardır.


O yazarlar ki yalnızlıklarını kitaplarla emzirip avutmuşlar kendilerini, uyutmuşlar gönüllerini… Elemleri büyümüş belki ama kalemleri de bu elemle beslenmiş. Tıpkı sır bahçelerinde gözyaşları ile büyüttükleri elvan elvan çiçekler gibi…Ancak sabrın demliğinde demlendikten, kıvama geldikten sonra yazmışlar yazacaklarını.


Dışarıdan gülen yüzleri mezarlıkların bakımlı duvarları ve kapıları gibi olsa da yüreklerine kazdıkları o kadar çok mezar var ki şaşırırsınız. Hangisinin başına varsanız gönül diliyle yazılmış kitabesinde çiçeği burnunda iken ölmüş bir hayalin, bir umudun adını okursunuz.  O mezar taşlarının üstünde “Baki olan O’dur” sonunda ise “belki başka bir bahar” yazar… 


Hüvel Baki olan Rab, kim bilir belki de böyle takdir buyurmuştur imtihanlarını…


Yaralı sinelerden, külhana dönen sadırlardan damlayan kan renkli satırların yüklendiği sırlar, alevler, ahlar, feryatlar, figanlar, eyvahlar, keşkeler o kadar çoktur ki bazen okur bunları kurgu zanneder, yazarın hayal gücünün zenginliğine yorar, okur ve geçer.


Ben okuyup geçemediğim birçok satır da suretimi görür gibi olurum. Sanki sayfalar bir aynaya dönüşür de ta yüreğimin içine gizlediklerimi gösterir bana. Sanki bir gece gizlice bedenime girip ruhumun sırlarını deşifre etmiş gibi. Kendinizi bulduğunuz satırlar, dizeler size ne kadar da sıcak gelir değil mi? 


Ciğerlerinden kan çekip gözyaşıyla sulandırıp yazanlar var ya… Dost meclislerinde başları önlerine eğik, kendilerine yapılan iltifatlara mahcup bir eda ile “teveccühünüz efendim” diyerek mukabele eden nazenin yazarlar… Ne kadar da güleç yüzlüler değil mi? Sanki güldüklerinde güller açılır yüzlerinde. Gamzelerine düşenin can vermeye can attığı bu çehreler; hüznün, elemin, kederin lisanı ile dillenmiş, içlerinde yanan ateş ile pişe pişe kemal yolunda kat be kat mesafeler almış kalem dervişleridir. Onları görenlerin çoğu sadece surete bakar, sireti unutur. Çünkü suretlerinin cazibesi siretlerinin izharına mani olacak derecede şediddir de ondan. 


Öyle satırlar vardır ki en çözülmedik tılsımlar gibi çeker sizi içerisine. Mana denizinin ne kadar engin, ne kadar uçsuz bucaksız olduğunu görürsünüz. Bazen bir cezbe halinde pusulasız, yelkensiz bırakırsınız kendinizi bu denizin sularına. Cezbeden bilemezsiniz nerede olduğunuzu, nereye gideceğinizi… Siz yürüdükçe önünüze yollar açılır, ardınızda mesafeler dürülür. Siz baktıkça perdeler açılır peş peşe… Her biri başka bir âlemin sırlarını, güzelliklerini gözlerinize, idrakınıza amade eder. Sona geldiğinizde aslında başa dönmüşsünüzdür. Gözleriniz yaşlıdır, gönlünüz yaslıdır ama ayaklarınız hem kupkuru hem de dipdiridir. Ne yorgunluk vardır ne de bıkkınlık... 


Oysa kimi daha o denizi görür görmez korku ile geri kaçar. Gözü yemez sayfaların arasında kendine bakan sır tayfalarla, dalgalarla boğuşmaya… Kavanozdaki balı şişeden tatmak gibi beyhude ve kandırıcı bir halde hükmünü verir ve kitabı bırakır tozlu raflara…


Satırların sahibi; düştüğü gönül kuyularından gökyüzünü görmek için ilmek ilmek, nakış nakış dokumuştur oysa kelimeleri… İncinmemek duasıyla incitmemek rüyasına daldığı ya da tam yakaza halinde iken yazdığı bu satırlar belki de kaç derdine deva olacaktı okuruna. Gönlüne düşen hüzün ile huzura erenlerin sözleri de huzur vericidir oysa… Onlar hüzün yağmurlarını istiridyeler gibi inciye dönüştürürler, o yağmurların zehirlerini içlerine akıtma pahasına…
Mana âleminin emrine amade ettikleri her kelime bambaşka bir kisveye dönüşmüştür. Bu çileyi çekmeyenlerin ellerinde, dillerinde, kalemlerinde isyana varan kelimeler; ehlinin elinde bir sükût iklimine, bir sükûna ulaşır da onu okuyan göze, onu hisseden gönüle inşirah verir. Sadırlarından fırlattıkları hüzün ve huzur dolu kelimler bumerang gibi okura huzur verdiği gibi okurdan da tekrar yazarına huzur ve selam götürür.

Sadece elemle mi beslenir bu yazarların kalemleri. Hayır, öyle billur kaynaklardan sulanır ki sadırları; ağızlarından, kalemlerinde eğri bir söz çıkamaz… Dünyalık kaygılar, beklentiler çoktan yerlerini ötelerin habercilerine bırakmıştır. Rıza makamının avcılarıdır artık bu kalemler… Raziyetenmerziyyeh basamaklarını uçarak çıkmak içindir tüm çabaları. Zira bilirler ki bu basamaklara çağıran “irci-î” emrinin ardında “fedhuli” daveti vardır.


Ne mutlu kalemlerini bu emre amade edenlere, ne mutlu gönüllerini bu rüyaya teslim edenlere…


İşte böyle kitapları okuyunca içimdeki med-cezirler duruluyor. Kaygılar ve kavgalar yok oluyor… Duygular bambaşka bir hal alıyor… 


Nice güzel okumalara…



Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.