Genel seçimlere aylar kala siyaset meydanı öylesine hareketlendi ki, iktidar geçmiş dönemlerdeki kadar kolayca sandıktan çıkamayacağını gördüğü için bir yandan kesenin ağzını açarken, diğer taraftan ise savunma sanayiindeki başarıları ve dış politikada bölgesel sorunların çözümündeki oynadığı kilit ülke rolüyle milli duyguları okşuyor, ekonomi başta olmak üzere iç siyasetteki sıkışmışlığı aşmaya çalışıyor.

Muhalefetin büyük partisi CHP ve onun lideri K. Kılıçdaroğlu ise aylardır içini doldurma gereği bile duymadan yaptığı helalleşme çağrılarının muhafazakar kesim üzerinde işe yaradığını görmüş olmalı ki, hızını alamayarak bu defa da başörtüsünü yasal güvenceye alalım çağrısı yaptı. Bundan amacının, son yıllarda Ak Partinin fabrika ayarlarından uzaklaştığını düşünen ancak 2023'te yaşanabilecek bir iktidar değişikliği halinde yirmi yılda güç bela edindiği kazanımları kaybetme korkusuyla bu partiden bir türlü kopamayan geniş kesimlere mesaj vermek olduğunu, Kılıçdaroğlu kendisi de söylüyor.

Buna karşılık olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, “madem öyle, samimiysen başörtüsünü anayasal güvence altına alalım” diye karşılık verince Kılıçdaroğlu bir anda ofsayta düştü. Bu konudaki yasal düzenlemeden bile rahatsız olan kendi cenahından yapılan açıklamalarla köşeye sıkışmış görünüyor. Ancak geri adım atmasının pahalıya malolacağını bildiği için düzenlemeyi iktidar olduklarında bir ay içinde yapacağını söyleyerek kurtulmaya çalışıyor ama Erdoğan gibi bir siyasetçi, istediğini almadan onu sıkıştığı bu köşeden kolay kolay çıkarmaz.

Cumhurbaşkanı ile haklı haksız bir çok nedenle yollarını ayırmış, trenden atlamış veya atılmış bazı eski Ak Partililerle, kendilerine kulak vermediği için Erdoğan'a kızgın liberaller, bu çağrının bile çok kıymetli olduğunu söyleyerek kendisini bu zor durumdan kurtarmaya çalışıyorlar ama cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda henüz partisini bile tam olarak ikna edememiş, daha dün grubuna benimle birlikte misiniz, değil misiniz diye rest çekmek zorunda kalan ana muhalefet liderinin bundan yara almadan kurtulması zor. Ne diyelim, ilahi adalet işte. Yıllarca başörtüsü düşmanlığı yapanlar, şimdi ondan medet umar hale geldiler.

Kılıçdaroğlu'nun bu konuda samimi olduğunu söyleyerek, tövbe kapısının bekçiliğini yapmak kimseye düşmez diyenler de var. Açıkçası, tutarsız, inandırıcılıktan uzak ve çelişkili davranışları nedeniyle güven vermeyen kişiliğine rağmen Kemal Kılıçdaroğlu'nun naif bir tarafının olduğunu ben de kabul ediyorum. Kendi haline bıraksalar belki bir noktada uzlaşma imkanı da olabilir ama kendi geleneksel kitlesinin buna izin vermesi mümkün görünmüyor. Liderleri başörtüsünü yasal güvence altına alalım derken, meydanlarda İran'lı Amini’yi bahane ederek çarşaf yakıyorlar. O, helalleşmeden bahsederken, hesaplaşma olmadan helalleşme olmaz diyorlar. Hatta hızını alamayıp İstiklal Mahkemelerinin yeniden kurulması gerektiğini söyleyenler bile var. Sırtını dışarıya dayamış ve yüz yıldır bu milletin başına musallat olmuş bir avuç devşirme, batıcı, laik elitlere göre Kılıçdaroğlu, geçiş dönemi için kullanışlı bir aparattan başka bir şey değil.

Rövanş almayı o kadar istiyorlar ki, her fırsatta "biz kuvvacıyız" diyerek kendilerini devleti kuranlar olarak nitelendirirken, bellil ki iktidardakileri de İngilizle işbirliği yapan padişahçılar, saray yanlıları olarak konumlandırıyorlar. O yüzden cumhurbaşkanlığı külliyesine saray diyorlar inatla. Bir süre önce “Erdoğan kaçış planları yapıyor, vakıf süsü verdiği yurtdışındaki yapılara devasa paralar aktarıyor” iddiasını ortaya atarlarken, cumhuriyetin ilk dönem kadrolu yazarlarının bilinçaltlarında oluşturduğu, "tahtını koruyabilmek için milletine ihanet eden ve İngiliz gemisiyle ülkeyi terkeden padişah" imgesinden medet umuyorlar.

Halbuki devleti kurduğunu iddia edenler, çeyrek yüzyıllık yönetimleriyle  milletin hafızasında öylesine kötü bir iz bıraktılar ki, çok partili hayata geçtikten sonra bir daha milletten yüz bulamadılar, bir kez olsun seçim kazanamadılar. Darbe sonralarında süngü dayatmasına rağmen tek başına sandıktan çıkmayı bir türlü beceremediler.

Doğrusu, yakın zamanlara dek sandıktan çıkamıyor olmayı pek de sorun yaptıkları söylenemezdi. Zira siyasette yer bulamasalar da bürokrasideki güçleri sayesinde her zaman iktidarda yer aldılar. Sandıktan kim çıkarsa çıksın kritik noktalarda, önemli mevkilerde adamları eksik olmadı, istedikleri herşeyi öyle ya da böyle elde ettiler. Buna o kadar alışmışlar ve aksinin olmayacağına o kadar inanmışlardı ki, Ak Partinin iktidar olmasının üzerinden 7 yıl geçtikten sonra bile, yani 2009 yılında, bu zihniyetin önemli isimlerinden Türkan Saylan, "biz asılız, bu ülkede bizim istemediğimiz bir şeyin olması mümkün değildir" diye meydan okuyabilmişti.

Ancak müteveffa hanımın bu sözlerinin üzerinden fazla zaman geçmeden ona bu sözleri söyleme cesareti veren bürokratik vesayet tasfiye edilmiş, vesayetin partisi olan CHP de artık bürokrasideki iktidarını da kaybetmişti. Türkiye'nin batıcı, laik elitleri bunu hiçbir zaman hazmedemediler. Vesayetlerinin teminatı olarak gördükleri TSK'ya çok kızdılar, meğer kağıttan kaplanmış dahi dediler askerler için, meğer yıllarca biz kimlere bel bağlamışız demeye getirdiler.

Ne söyleseler kızgınlıkları bir türlü dinmedi, ama şimdilerde mevcut durmu kabullenmekten başka çarelerinin kalmadığını anladılar. Artık süngü dipçik desteğinden ümitlerini kestikleri için mecburen normal yollardan iktidar olmanın çarelerini arıyorlar. Bunun için ne yapsalar yüzde yirmileri bir türlü aşamayınca geçen yerel seçimlerde ilk kez deneyerek sonuç aldıkları dindar, muhafazakar kesimlere doğru açılım yapma taktiğini, genel seçimlerde de denemeye karar verdiler.

Kılıdaroğlu'nun başörtüsüne yasal  teminat sağlayalım çıkışı  da işte tam bu yüzden. Geçmişte yanlış yaptık diyorsa, siyaseten yanlış yaptık demek istiyor, değilse başörtüsüne bakışında bir değişiklik olmuş değil. Zaten insanın yetmişinden sonra böyle bir değişim geçirmesi tabiata aykırı.
Son yıllarda izlenen politikalarla sanki roller değişti. Ak Parti, devlet partisine dönüşürken, halkçılığı söylemden öte geçmeyen CHP, milletin partisi rolüne soyundu. Kamuoyunda bitmeyen yolsuzluk, hırsızlık iddialarının üzerine tatmin edecek şekilde gidilmemesi, atamalardaki ehliyet, liyakat sorunları, sınavlardaki mülakat uygulaması, yargı kararlarına rağmen  KHK'lar ile yapılan haksız ihraçlar (ki, bu konu ayrı bir yazıyı hakediyor) vb. konularda iktidar partisinin laf üretmenin ötesinde bir adım atmaması, Kılıçdaroğlu'na, bir kaç numara büyük gelen bir rolü oynama cesareti kazandırıyor.

Zaman hızla akıp gidiyor, seçime kadar bu konularda derde deva şeyler yapılabilir mi bilmiyoruz. Ak Parti, bütün ümitlerini altılı masanın ortak adayda anlaşamamasına bağlar da, yukarıda bahsettiğimiz şikayetlerle ilgili kamuoyunu tatmin edecek adımlar atmazsa, yerel seçimlerde yaşanan hayal kırıklığının genel seçimlerde yaşanması sürpriz olmaz. Omerkilic91@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hasan 2022-10-13 17:31:46

Ömer Bey. eline emeğine sağlık çok çok teşekkürler.

Avatar
Davut Ahmetoğlu 2022-10-13 17:30:30

Başörtüsü yasağı Türk Hukukunda yer alan bir yasak değildi. Askeri, Yüksek Yargı, Üniversite ve Bürokratik vesayeti sebebiyle fiilen oluşturulan bir yasaktı.
Bu yasağın yıllarca sürmesinin müsebbibi de vesayetçi generallerin yanında özellikle CHP ve zihniyetinin devleti Devlet Benim”dir anlayışı idi. Bu yanında siyasette Başörtülü kızlara Arabistanı adres gösteren S.DEMİREL ve Siyasi hayatıma mal olsa bile dikleşen” M.YILMAZ gibi siyasetçilerin varlığıdır.
Yasakçılar ve Vesayetçiler yasağın HUKUKİ VE YASAL OLMADIĞINI iyi biliyorlardı.
Başörtüsü yasağı B.YARKADAŞın söylediği gibi Toplumsal Uzlaşma” ile sağlanmamıştır. YETER ARTIK SÖZ MİLLETİNdir, Rektörler Başörtülü Kızlara Selam Duracak” sürecinin sonunda R.T. ERDOĞANın dik duruşu ile SONA ERMİŞTİR. Fiilen yasaklandığı gibi fiilen özgürlüğüne KAVUŞTU. Şükürler olsun. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.

Avatar
Mustafa 2022-10-13 17:32:47

İyi ki varsın Ömer KILIÇ, Allah uzun ömürler versin.

Avatar
Bekaş 2022-10-13 18:37:14

CHP laiklik için türban yasağını savunuyordu. Türbanın laiklikle ilgili olmadığını anladı. Bu sebeple muhafazakar kesimden oy beklediği için yasağı savunmuyor.

Avatar
Haydar 2022-10-13 18:39:44

CHP'nin her zaman %25'i cebinde. Muhafazakarlar ve HDP, İYİ Parti oy verirse belki zor bir ihtimal olmasına rağmen ortaklıkla iktidarın bir ucundan tutunabilir. Bunu da CHP'ye çok görmeyin Ömer KILIÇ bey.

Avatar
Eylem 2022-10-13 18:35:44

CHP değişmediği düşüncenize katılmıyorum. Değişmemiş olsa idi, Yasağın devam etmesini ısrarla savunmaya devam ederdi. CHP sanki %51 bulabilecek mi? 70 senedir bulamadı. Bundan sonra da bulamaz. CHP değişmediyse de yumuşadı!!!!

Avatar
Ali 2022-10-13 23:46:04

İnatdına SARAY diye eleştirenler saraylarda ve saray gibi hayat yaşarken Devlet yönetim merkezini SARAY diye iftira atıyorlar.

Avatar
Hayati 2022-10-13 23:49:06

Hayat pahalılığını gündeme getirenler haklılar ancak abarttıkları da bir gerçek. Son iki yıl öncesine kadar ekonomi iyiydi. CHP ve zihniyeti o zamanda ERDOĞAN'a karşı idiler. Faiz yıllık 4.5 iken de CHP ve zihniyeti ERDOĞAN'a karşı idiler. ERDOĞAN karşıtlığı. kini nefreti var. Bunlara Tayyip ERDOĞAN 50 bin lira maaş, her birine ev, her birine araba verse bunların Tayyip ERDOĞAN düşmanlığı bitmez

Misafir Avatar
Hayati Bey 2022-10-15 07:41:29 @Hayati

Düne kadar başbakana verilen oy %51 di. Bu insanlar o zaman Erdoğan düşmanı değildi de şimdi mi oldu? Ben seçmenim başbakan seçmenine " o dönem oyunuzu bu kardeşinize verin dolarla nasıl mücadele edileceğini görün" demişti. Dolar o gün 4.32 civarlarındaydı. Şimdi dolar 18.60. Millet neden düşman olsun. Kimsede yoksulluğu abartmıyor.

Beğenmedim! (5)