460’ı çocuk, 240’ı kadın yaklaşık iki bin kişiyi katleden, on bin kişiyi yaralayan -ki bu yaralıların çoğunun tedavi imkanı olmadığı için kolu bacağı kesilmek zorunda kalınmıştır- iki milyonluk nüfusun 475 binini evsiz bırakan siyonist katliama bir süreliğine ara verildi. Verilen bu arada Mısır’ın arabuluculuğunda dayatılan şartlar Hamas’a kabul ettirilebilirse, belki altı ay bir sene işgalci rejim bir yandan dünyada bozulan imajını düzeltmeye çalışırken, diğer taraftan yeni katliamlar için hazırlık yapacak.

28 gün boyunca başta ABD olmak üzere istisnasız bütün Avrupa devletlerinin sınırsız ve limitsiz desteğini arkasına alarak işlediği cinayetlere rağmen işgalci rejim Gazze’deki direnişi kıramamış ve Hamas’ı yok etme, en azından tehdit olma durumundan çıkartma hedefine ulaşamamıştır. Katliamlarla yapamadığını şimdi darbeci Mısır’ın desteği ile sözde barış masasında elde etmeye ve direniş guruplarını silahsızlandırarak Gazze’yi Batı Şeria bölgesi gibi kontrol altına almaya çalışıyor.

İşgalci siyonist rejim her türlü vahşeti sergilemesine rağmen bir türlü istediğini alamazken, tek dertleri topraklarını korumak olan Gazzelileri terörist olarak nitelendiren Batı, “işgalcinin güvenliğini sağlama hakkı”nı savunarak, Müslümanların gözünde daha çirkinleşirken insanlığın vicdanında da bir kez daha mahkum olmuştur.

Bu son saldırı ile küresel soygun düzeninin maskesi olan BM adlı kuruluşun 1948’deki emri vakisi ile icat edilen işgalci rejim, kendi elleriyle kaçınılmaz sonunu hızlandırmış, bu topraklarda zaten hiçbir zaman olmayan geleceğini sonlandırmıştır.

Siyonizm, iki bin yıl boyunca Batının içinde biriktirdiği ve getirip bizim topraklarımıza akıttıkları safradır. Ve bir kez daha anlaşılmıştır ki bu zehir bu topraklardan sökülüp atılmadıkça bölge asla huzur bulmayacaktır.

Osmanlının yıkılmasıyla birlikte tespih taneleri gibi dünyaya dağılan Müslümanların dünya üzerinde hiçbir etkilerinin olmadığı yıllarda adeta bir ameliyatla topraklarımıza yerleştirilen İsrail, kendisini Nil’den Fırat’a bir arzı mevud efsanesine inandırmıştı. Müslüman halkların uyanışa geçmesiyle her geçen gün çemberin daraldığını gören siyonistler, bugün değil Nil’den Fırat’a iddiasını sürdürmeyi, işgal ettikleri topraklara bile razı olmaya hazır durumdadırlar.

Gayri meşru bir devlet olduklarını çok iyi bildikleri için beka kaygısını hep taşımışlardı ama bu kez çok daha derinden hissediyorlar bu korkuyu. Bundandır namluları özellikle çocuk ve kadınlara yöneltmeleri. Hamile kadınları hedef seçmeleri, “Gazze’de okul yok, çünkü çocuk kalmadı” diye tepinecek kadar zıvanadan çıkmış olmaları da bundandır.

Bu kadar silahı, gelişmiş teknolojisi olan bir ordu, dünyanın en savunmasız, en masum canlıları olan bebekleri, çocukları öldürür mü?  Özellikle okulları, hastaneleri hedef seçer mi? Batının tüm bu hunharlığa, bu akıl almaz vahşete gözlerini yumması, kendi kamuoylarına bile yeterince yansıtmayarak gizlemeye çalışması, bu canavarı kendi elleriyle yaratmış olmalarından dolayıdır.

MISIR DARBESİ OLMASYADI İSRAİL BU KATLİAMI YAPABİLİR MİYDİ?

Canilikte Siyonistleri bile geride bırakarak her gün onlarca çocuk ve kadını varil bombaları ile katleden Esed’e dünyanın ses çıkarmaması, Mısır’da seçimle başa gelen Mursi’nin kanlı bir darbeyle devrilmesi, tamamen İsrail’in güvenliğini sağlama amaçlıdır. 2013 yılının Temmuz’unda uluslararası güçler tarafından Mısır’da tertiplenen darbenin önemi bugün çok daha açık şekilde görülmektedir. Ellerinde çakıl taşı dahi olmayan protestoculara tanklarla saldırarak birkaç gün içinde beş binden fazla masumu katletmesine rağmen Batının aşağılık bir ikiyüzlülükle görmezden geldiği cuntanın katliamlarının kim için yapıldığı açıkça ortaya çıkmıştır.

Şimdi siyonist rejim darbeci Mısır rejimine diyet ödüyor ve Sisi’yi aklamaya, eğer gerçekleşirse barışın mimarı yaparak kendi ülkesinde rahatlatmaya çalışıyor. Geçmişte Camp Davit ihanet anlaşması nedeniyle Enver Sedat’a verilen Nobel Barış ödülünü bu kez de Sisi’ye vermenin zeminini oluşturuyorlar.

Ama şükürler olsun ki İslam dünyası 70’lerin, 80’lerin dünyası değil. Yöneticilerin büyük çoğunluğu batı uşağı olsalar da halklar ayağa kalkmış ve sömürge valisi kılıklı adamları yıkmaya başlamışlardır. Tunus, Libya, Suriye, Mısır başta olmak üzere müslüman coğrafayalardaki hareketliğin nedeni budur.

Cumhuriyet’ten sonra İslam’ı bir yük gibi görerek sırtından atan ve Müslüman dünyaya sırtını çeviren Türkiye ise geri dönmüş ve sadece Müslümanların değil tüm mazlum halkların ümidi haline gelmiştir.

İşler artık İsrail’in ve Batılıların istediği gibi gitmiyor. Gazze’de işledikleri cinayetleri Mısır’da yaptıkları darbeye borçlular ama Türkiye’de yaptıramadıkları darbeden dolayı bu canilikleri gizli kalmadı. Aynı şeyi Türkiye’de de yapabilselerdi, dünya Gazze katliamından çok az haberdar olabilecek, belki de şu an dünyada oluşan tepkinin yüzde biri kadar bir tepki olmayacaktı.

Türkiye’nin susturulamaması dünya sistemini çok ama çok rahatsız ediyor. O yüzden Mısır’da Selefi Nur Partisinin desteğiyle gerçekleştirdikleri darbenin benzerini burada da dini cemaat görünümlü yapılara dayanarak yapmaya çalışıyorlar. Sağcısı, solcusu, liberali, kemalisti, küresel sistemin tüm yerli taşeronları, babasını rejim düşmanı ilan ederek ülkeden kovdukları bir adama ümit bağlayacak kadar çaresizler. Omerkilic91@Hotmail.com





Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.