Başbakan Davutoğlu’nun görevi bırakacağını açıklamasının üzerinden bir haftadan fazla süre geçmesine rağmen olaya ilişkin alttan alta devam eden tartışmalar, bir süre devam edeceğe de benziyor. Ak Parti seçmeni başbakanla cumhurbaşkanı arasında bir tercih yapmak zorunda kaldığında, tercihini tereddütsüz Cumhurbaşkanından yana yapacak olsa da, durup dururken neden böyle bir tercih yapmak zorunda bırakıldığını bir türlü anlamamıştır.

Durup dururken sözünü parti yönetimine yakın kesimler çok anlamlı bulmayabilirler ama sıradan seçmen için durum gerçekten de böyledir. Henüz birkaç ay önce seçimden başarıyla çıkmış, bir yandan seçim vaatlerini yerine getirmeye çalışırken diğer tarafta en başta terörle mücadele olmak üzere birçok problemle canhıraş bir şekilde baş etmeye çalışan bir başbakanın, görünürde de önemli bir sorun yokken bir anda çekilme kararı alması, bu partiye oy vermiş milyonlarca insanı şaşkınlığa düşürmüş, üzmüştür.

Hele görevi bıraktığını açıklarken, hakkında yürütülen ahlaksız karalama kampanyasına, büyük çoğunluğu haksız itham ve iftiraya rağmen gösterdiği o eşine az rastlanır vefalı ve asil duruş, “yeter ki davam zarar görmesin” diyen o serdengeçti tavır, kendisini sevenlerinin gözünde bir kat daha büyütürken, haksızlığa uğradığı algısını daha da pekiştirmiştir.

Ez cümle millet, Tayyip Erdoğan’a olan güven ve sevgiden dolayı sessiz kalsa da başbakanın görevi bırakma şeklinden rahatsız olmuştur. Bu olumsuz hava kısa sürede dağıtılmazsa bu durum, sadece Türkiye için değil, gözlerini buraya dikmiş dünya mazlumları açısından da yıkım olacaktır. Özellikle dış politikada yaşanan zorluklarla ilgili şu günlerde kısık sesle dile getirilen ve Davutoğlu’nu suçlayan sözlere hak ettikleri cevap verilmezse daha da cesaretlenecekleri kesin. Ak Parti içinde başından beri Türkiye’nin başta Suriye, Mısır olmak üzere izlediği dış politika ile ilgili olarak Kılıçdaroğlu ağzı ile konuşan ve dış politikanın dostluklar üzerine değil çıkarlar üzerine kurulu olduğu ezberini tekrarlayan bir zümrenin olduğu bilinmeyen bir husus değildir.


Bu noktada Cumhurbaşkanına büyük görev düşmektedir. Bu görev öyle “millet yaptığınız hizmetleri unutmayacaktır” gibi bir iki beylik lafla yerine getirilebilecek kadar da basit değildir. Davutoğlu’na kem söz söyleme cüretini gösteren sonradan olma particiler susturulmalı, bu kraldan fazla kralcı taifesinin ağzının payı verilmelidir. Bu hak hukuk tanımaz tayfa suçluluk psikolojisiyle olsa gerek, kaç gündür ha bire Davutoğlu’nun günahlarını sayıyorlar.  Bunun önüne geçilmez de, mesela Suriye konusunda yaşanan tıkanıklığın veya başka olumsuzlukların faturası kendisine çıkartılmaya devam edilirse o vicdanlı adam veda konuşmasında sarf ettiği sözlerden pişmanlık duyabilir. Zira unutulmamalıdır ki, nefis bir kez ayak altına alınmakla ebediyen ölmez.

Millet Davutoğlu’nu sevmiştir. Onun samimiyetini, sıcakkanlılığını, dürüstlüğünü ve olağanüstü çalışkanlığını sevmiştir. Kimisi için o başbakan Davutoğlu’dur, kimisi için Ahmet Hoca, kimisi için de Serok Ahmet’tir. Giderken gösterdiği olağanüstü alçakgönüllülük ve vefa eğer karşılık bulmaz da, “bu parti ne gidenler gördü, giden gittiği ile kaldı” diye düşünülürse bu felaket olur. Davutoğlu’nun gidişi başka gidişlerle karıştırılmamalı. Çünkü o gidenlerin hiçbiri Davutoğlu’nun gösterdiği olgunluğun yüzde birini gösteremediler. Aksine fitne odaklarına bol malzeme verdikleri gibi hala da fırsat buldukça tedarikçiliğe devam ediyorlar.

Zaten başbakanla cumhurbaşkanı arasında sorunların bu noktaya gelmesinde bu zatların payı büyüktür. Hazır sistem seçilmiş bir başbakanla seçilmiş bir cumhurbaşkanının uyum içinde çalışmasını neredeyse imkansız kılarken, Tayyip Erdoğan’la bir şekilde sorun yaşamış kim varsa Davutoğlu’nun arkasında yer alır görünmüş, anlaşmazlıkları körüklemiştir. Çoğu partinin ağabeyi pozisyonundaki bu kişiler yatıştırıcı rol oynamaları gerekirken, sıradan hadiseleri bile büyütmüş, özellikle üst düzey bürokrat atamaları gibi konularda başbakanı yetkilerini kullanması noktasında adeta tahrik etmişlerdir.         


Ama hem Davutoğlu’nun, hem de kendisini ona daha yakın hissedenlerin unutmaması gereken bir gerçek varsa, o da bu partinin bir Tayyip Erdoğan partisi olduğudur. Erdoğan’ın olmadığı bir Ak Parti’nin yüzde kaç oy alacağını herkes az çok tahmin edebilir. Hal böyle olunca başbakanın da bu durumu kabullenmesi ve ona göre hareket etmesi, etrafındaki kişileri de buna göre belirlemesi beklenirdi. 7 Haziran seçimlerinden sonra eğer cumhurbaşkanı, işe bu kadar müdahil olmasa idi Davutoğlu, CHP ile koalisyona çoktan razı edilmişti. Böyle bir şey olsa idi bugün nasıl bir Türkiye manzarası olurdu, bunu herkes bir daha düşünmeli ve bunun için yaşananların üzerine sünger çekmelidir.

Her fırsatta kardeşlikten, kardeşlik hukukundan, dünya mazlumlarının son ümidi olduğumuzdan vs. söz edenler için, şimdi bütün bunların kuru birer laftan ibret olmadığını göstermenin tam zamanı. Kırgınlıklar unutulmalı, kızgınlıklar soğutulmalı ve Türkiye, son yıllarda cesaretle ve büyük özveriyle sürdürdüğü mazlumdan yana, zalime karşı yürüyüşünü devam ettirmelidir.

On üç yılda alınan mesafenin ihtiraslara feda edilmesi halinde bizi Suriye’den beter hale getirmek için her Allah’ın günü tuzak kuran küresel ölçekte bir çaba olduğu kimsenin meçhulü değil. Ülkeyi böyle bir duruma düşürmek için hiç kimsenin haklı bir tane bile gerekçesi olamaz, kimse de bunun hesabını veremez,  Omerkilic91@hotmail.com  

 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hasan 2016-05-12 18:33:51

muhterem i̇nsandan muhteşem bi̇r yazi. allah razi olsun

banner165