Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde, ‘25 yıl sonra’ başlıklı bir yazı kaleme alan İslam Hukuku Profesörü hemşehrimiz Hayrettin Karaman, artık köşe yazı yazmayacağını duyurdu.
İşte Karaman’ son yazısı:
"1995’te Yeni Şafak’ta köşe yazmaya başladım. Benim köşe yazarlığım gazete ile de yaşıt. Allah çeyrek yüz yıl iyi kötü binlerce yazı yazmayı nasip etti, çok şükür.
Gazetemiz daha İslâmcı bir söylem ile çıkıyordu. 28 Şubat 1997’de olağanüstü toplanan Milli Güvenlik Kurulu, Refahyol hükümetine karşı, irtica bahanesiyle malum süreci başlattı. Hareket, ordu ve bürokrasi merkezli idi.
Uzun bir masada toplanmıştık, “Bundan sonra nasıl bir yol izlemeli” başlıklı konuyu konuştuk ve davamızı, “hukuk, insan hakları ve demokrasi” çerçevesinde ortaya koymaya ve savunmaya karar verdik. Başka gazetelerde yazan liberal demokrat, İslâmcı, muhafazakâr birçok yazar da gazetemizde yazmaya başladı. Sonra ülke tekrar demokrasiye dönünce yazarların bir kısmı kendi dünya görüşlerine daha uygun buldukları başka gazetelere geçtiler.
Beşerin yaptığı hiçbir iş bütün insanları memnun etmez. Beğenen olur, beğenmeyen olur. Her iki halin de birçok dini, ideolojik, maddi, siyasi… sebepleri ve saikleri vardır.
Yazılarıma tabii olarak müspet ve menfi tepkiler oldu. Bende iz yapan tepkiler ise maksadımı anlatamadığım veya yazılarımın maksadımın dışına çekildiği yahut da ideolojik bağnazlık yüzünden yapılan hakaretler ve küfürlerdir. Zaman içinde sinirlerimi yıpratmasın diye bunları takipten vazgeçtim.
Şu örnekleri hiç unutmuyorum:
“Çıplaklık Tacizdir” başlıklı bir yazı yazmıştım. Anlatmak istediği ise “iffetli yaşamak için nefsi ile mücadele eden insanları, aşırı soyunarak kamuya açık alanlara çıkmanın taciz edeceği” idi. Merak edip ulaşabildiğim tepki yazılarını topladım yüz sayfayı geçti. Üç türlü tepki vardı: “Hay Allah razı olsun” diyenler, muhafazakâr olmadıkları halde “yazar doğru söylüyor” diyenler (bunlardan oldukça serbest ve feminist bir hanım yazar “Doğru söylüyor, biz gösterip gösterip kaçırmaktan zevk alırız” demişti). Üçüncüye örnek birisi de “Bu gibi adamları demir kafes içine hapsetmek lazım” diye yazmıştı.
“Örtülü bayanların kamuya açık yerlerde bacak bacak üstüne atıp sigara tüttürmelerinin yakışmadığını, bunu yapanların karşı tarafa (açıklara, sosyeteye, modernlere) imrenmeye devam ettiğini” ifade eden bir yazı yazmıştım. Hem açıklardan hem de kapalılardan çok sert tepkiler aldım; hiç alakası yok iken işi “iffet” konusuna çektiler ve beni çok üzdüler.
Medyada yazma ve konuşmanın bir başka garip tarafı daha var. Bizim ülkemizde tv’de bir programa çıksanız veya bir gazetede yazsanız, asıl işiniz, ömrünüzü verdiğiniz çalışmaların size bahşettiği unvanlar unutuluyor ve “gazeteci yazar filan” diye anılır oluyorsunuz.
Hâsılı köşe yazarlığı çileli bir iştir, buna rağmen 86 yaşıma kadar yazmaya devam ettim. Şimdi artık hastayım ve yorgunum. Bu yüzden bu son yazıma kadar olduğu gibi köşe yazısı yazmayacağım, sıhhatim elverdiğince Pazar günleri bir köşede çıkacak “sorulara cevaplar” yazısı yazacağım.
Sormak isteyen okuyucularım şu e-mail adresine yazabilirler:
hayrettin.karaman@yenisafak.com.tr
Kimi yazılarım istemediğim halde hak etmeyen bazılarını incitmiş olabilir, onlardan affımı ve haklarını helâl etmelerini dilerim.
Elhamdülillah Müslümanım. Müslümanlar (müminler) her bağlantıdan önce ve üstte Allah’ın memurlarıdır; yani güçleri yettiğince Allah’ın emirlerine uymakla yükümlüdürler. Bu memuriyetten emeklilik, isti’fa olmaz, Allah korusun yoldan çıkanlar için kovulma olabilir. İşte bu sebeple her mümin, kendinden ve ailesinden başlayarak ulaşabildiği yere kadar İslâmî eğitim almak ve vermek durumundadır. Bu eğitimin bir aracı da konuşmaktır ve yazmaktır.
Tabii konuşmanın ve yazmanın şartları, usulü ve âdâbı vardır.
Bilerek konuşmak gerekir, yerinde konuşmak gerekir, kırmak ve yıkmak için değil yapmak ve ıslah etmek için konuşmak gerekir, konuşmak susmaktan hayırlı olduğu zaman konuşmak gerekir, dil ve üslup maksada uygun olduğu zaman konuşmak gerekir, insanoğlunun ağzından çıkan her kelime ebedî âlemde karşısına çıkmak üzere kaydediliyor; bu bilinç içinde konuşmak ve yazmak gerekir…
Allah’ım, dilimizi de günahtan koru, sözümüzü doğrult ve rızana aykırı olan bir kelimeye dahi imkân verme!"
HAYRETTİN KARAMAN
1934 yılında Çorum'da doğdu.İlk İmam Hatip okullarından biri olan Konya İmam Hatip Okulu ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nde okudu. İki yıl İstanbul İmam Hatip Okulu'nda meslek dersleri öğretmeni olarak çalıştıktan sonra İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'ne fıkıh asistanı oldu. Yüksek İslam Enstitülerinin İlahiyat Fakülteleri'ne dönüşmesinin ardından akademik çalışmalarını tamamlayarak sırasıyla doktor, doçent ve profesör unvanlarını aldı. Yarım asra yaklaşan fikir ve meslek hayatı boyunca, yurtiçi ve yurtdışında binlerce konferans, seminer, panel, vaaz, hutbe, kurs, yazılı ve görsel medya programı, eğitim programında yer alarak eğitim, öğretim, tebliğ ve irşad faaliyetini sürdürdü. Aralarında bugünün tanınmış bilim ve fikir adamları olan binlerce öğrenci yetiştirdi. 2001 yılında yaşanan baskılara karşı çıkarak Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesindeki görevinden –yaş haddi dolmadan emekliliğini isteyerek- ayrıldı. 2001-2004 yılları arasında Avrupa Uluslararası İslam Üniversitesinde (Hollanda) misafir öğretim üyeliği yaptı. İslam’ın İlk Emri Oku, Nesil, İzlenim, Gerçek Hayat, Eğitim Bilim gibi dergilerde devamlı yazdı. M.Ü. İlahiyat Fakültesinde İslam Hukuku Anabilim dalı başkanlığı ve Fakülte Kurulu üyeliği yaptı. MÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu üyesi olan Karaman, çıktığı günden beri Yeni Şafak Gazetesi’nde köşe yazısı yazmaktadır. Üç çocuğu, yedi torunu ve dört torun çocuğu vardır. Basılmış Eserlerinin sayısı 50 civarındadır.
Ettiği her laf mümine zarar veriyordu. İsabet olmuş
Sayın hocam 25 yıl boyunca olaylara hep aynı pencereden baktınız. Bir türlü empati yapamadınız.
Sizi gidi klavye soytarıları siz Hayrettin Karaman hocanın ... ayağının tozu olamazsınız. Yıllarca hep sizin gibiler hep dini siyasete karıştırmayın diyerek malı görürdünüz hocam gibilerin sayesinde müminlerin gözü açıldı hamdolsun 21. Asır Türk asrı bizim asrımız olacak Hayrettin hocam gibiler sayesinde. Sizi gidi iki yüzlüler muhafazakar görünümlü ulusalcı makyavelistler. Öyle ya siz namazınızı kılın oruncunuzu tutun evinizde ... devlete millete ... karışmayın ... Hayrettin hocam Allah razı olsun ... inşaAllah yerin boş kalmayacak... it ürür kervan yürür
Yazıp,yazmadığının önemi yok.Taraf olması sebebiyle yazdıklarına da zerre kadar itibar etmiyordum.
Beğen (2) Beğenmedim! (0)Marifet 32 farzı bilmekte değil. Marifet her dönem doğruyu savunmakta. 32 farzı bilip namaz kılıp dine en çok zarar verenleri de görüyoruz. Hz Ömer efendimiz "Kişinin ibadetine bakmayın, emanete hiyanet edip etmediğine ve adil olmasına bakın" der.Hayrettin Hoca böyle miydi değil miydi. ALLAH bilir.
İsabet olmuş Sayın Hocam, de ensarcılar çok üzülmüştür şimdi.
İsabet olmuş sayın hocam. Şepi şerbeti karıştırmaya başlamıştın artık.
İlim irfan sahibi kişiler siyaset yapmıyacak türkiyede ilahiyat dekan atamalarına karaman hoca karışmayacaktı beddua aldı bu kişiler her zaman yerini bilecek yaşına göre adım atacak
Hocalar yanlışı ve zulümlü söylemiyor ise vebali çoktur. Elindeki fırsatı tepti . İmamı Azam zalim idareciye boyun eğmedi .