'Para sizi yönetmesin, siz parayı yönetin'


Aile Eğitmeni Ahu Barlık, eğitimlerinde hanımlara, parayla saadet olmayacağı gibi parasız da hiç olmayacağını anlatıyor.

Sık sık duyuyoruz ya da şahit oluyoruz; borç yüzünden aile dağılmış, borcu yüzünden intihar etmiş, maddi sıkıntıya kalbi dayanmamış, vs... ‘Para elinin kiri’ anlayışıyla büyütülen nesiller için maddiyat değersiz, ancak parasız hiçbir şey yapamadığımız günümüz dünyasında ‘para’ bir o kadar da değerli. Bir süredir çeşitli kurumlar aracılığıyla ‘Ailede Para Yönetme Sanatı’ konulu seminerler veren Aile Eğitmeni Ahu Barlık, eğitimlerinde hanımlara, parayla saadet olmayacağı gibi parasız da hiç olmayacağını anlatıyor. Barlık, paranın iyi yönetilmediği ailelerin kolaylıkla parçalandığına dikkat çekiyor ve evdeki minik tasarruflardan tutun da, paranın değerinin bilinmesinin aile mutluluğu ve huzurundaki önemini vurguluyor. Barlık’a göre tüketim çılgınlığını yaşanan toplumumuzda parayı iyi yöneten herkes çoktan ‘sanatçı’ payesini hakediyor.


Ailede Para Harcama sanatı konusunda seminerler veriyorsunuz. Para harcamak sanat mıdır?


Tabiki. Bence en büyük sanat icrası diyebiliriz para harcamaya. Çünkü parasız hiçbir şey olmuyor. Herkesin hayatındaki en önemli unsur. Özellikle de günümüz şartlarında. Günümüzde çok sayıda evililik seminerleri düzenleniyor; evlilik öncesi seminerler, aile seminerleri. Bu seminerlerde maddiyata önem vermeyin, parayla saadet olmaz gibi noktalara değiniliyor.


Sizin itirazınız var anlaşılan

Benim itirazım var. Ben diyorum ki, parayla saadet olmaz evet, ama parasız asla olmaz. Çünkü artık kozmopolit yaşıyoruz. Herşey çok değişti. Önceki gibi bir odamızın sobayla ısınması, karnımızın doyması ne bizi mutlu ediyor ne de çocuklarımızı. Çünkü dış etken çok fazla. Televizyon var, internet var. Çocuklarımız silgi, kalem gibi küçük ihtiyaçlarda bile çeşitli karakterlerin olduğu ürünler istiyor.


Seçenekler çoğalırken insanlarda kanaat duygusu mu azaldı?

İkisi de etkili. Çeşit çok fazla. Önceden parası olan da çok lüks yaşayamıyordu. Herşey kısıtlıydı. Siz iki odalı bir evde oturursunuz, maddi durumu iyi olan 3 odalı evde otururdu. Siz normal perde takarsınız, diğeri kadife perde. Çok uçurum yoktu arada. Alınacak şeyler çokta devasa şeyler değildi. İhtiyaç dahilindeydi tüketim. Şimdi öyle değil. Özellikle Çin Pazarına açılmamız, bizi çok etkiledi. Tekstilde örneğin. Ben gidiyorum 50 liraya şal alıyorum, aynı şalı bir başkası daha ucuza bulabiliyor. Fiyat olarak devasa uçurumlar var, ama görüntü itibariyle fark yok. Çeşit çok fazla, tüketim çılgınlığı da çok fazla. 


Parayı elimizin kiri bilirdik, para elimizin kiri olmuyor bu durumda

Para elimizin kiri değil. Para aslında çok değerli. Elimizin kiri denilmesinin sebebi biraz maneviyattan. Bu sözle paraya değer vermemek gerektiği vurgulanır. Önceden parasız da bir şeyler yapılabilirdi. Şimdi parasız bir şey yapamadığımız için paraya değer vermemiz ve onu güzel yönlendirmemiz lâzım. Parayı yönetebilmemiz gerekiyor. Parayı etkin kullanmak önemli. Türkiye standartlarında genel itibariyle asgari ücretlendirmeden çalışıyoruz.


Parayı nasıl harcarsak sanat yapmış oluruz?

Para bizi kendine köle haline getirmiyorsa bu sanatı icra edebiliyoruz demektir. Yani biz gelirimize göre harcamamızı yapıyorsak, ayağımızı yorganımıza göre uzatıyorsak, bunun haricinde, israf dediğimiz noktalarda bütçemize katkı sağlayabilecek şeyler yapabiliyorsak biz bu sanatı icra edebiliyoruz demektir. Kredi kartı -belası diyeyim-  aslında iyi kullanıldığında çok güzel bir araç, fakat maalesef bizler bunu amacına yönelik kullanmıyoruz. Asgari ücretten maaşımız varsa ve bunun iki katı kredi kartına borçlanıyorsak, artık bu sanattan çıkmıştır, para bizi yönetiyor demektir. 


Bu durum tam bir facia

Durum faciaya dönüşüyor zaten. Dolayısıyla ne oluyor, ocaklar sönüyor, aileler dağılıyor, cinayetler oluyor. Çok okuyoruz böyle haberleri. İstenmeyen boyutlara kadar ulaşabiliyor. Önemli olan iş bu boyuta ulaşmadan bu sanatı icra edebilmemiz.


Eğitimde nelerden bahsediyorsunuz?

Ben eğitimi vermeden önce gittiğim kurumla irtibat haline geçiyorum. Topluluğun eğitim seviyesine göre hazırlık yapıyorum. Karşınızdaki kişiler üniversite mezunu ise bazı şeyleri kavraması daha kolay oluyor. Çalışma hayatının içindeyse bazı şeylerin yüklemesini yapmak daha kolay oluyor. Diğer türlü günlük hayatta kullanılabilecek bilgiler veriyorum.


Hanımlar daha çok ne soruyor?

Kredi kartından, doğalgaz, elektrik faturasında yazan ibarelerden çok fazla soru geliyor. Bunlara yönelik şeyleri anlatmaya çalışıyorum. Kullanma kılavuzlarında yazan enerji tasarrufları ile ilgili çok soru geliyor. Bunu kişinin algısına, yaşam tarzına göre anlatmaya çalışıyorum.  Kombiyi kapatsak mı, yoksa kısık ayarda mı açık tutsak, yani böyle çok basit şeyler aslında. Gelen misafirlere şunu söylüyorum, bu kadar küçük düşünmeyelim. Çünkü artık çok hızlı büyüyoruz. Bir tuvaletin ışığını kapatmanın tabiki aile bütçesine getirisi olacaktır, tasarruf dinimizin de gereği ancak bunun ötesinde düşünmemiz lâzım. Bizlerde böyle bir bilinç yok, ama inşaallah olacak diye düşünüyorum. Eğitimlere çok fazla talep var. Böyle çok masumane, bizi çok da bir adım öteye götürmeyecek sorular da olsa bu sanatın nasıl icra edileceğine yönelik ilgi ve sorular çok fazla.


Parayı harcama sanatının eğitimi kadın, erkek, gençlere verilse...

Ben hep  söylüyorum, hatta biz bunu anasınıfından başlatmalıyız diye düşünüyorum. Artık çocuklukta başlıyor herşey. Tüketim çılgınlığı çocukların dış çevreyle tanışıklıkları 4.5-5 yaşlarında başlıyor. Dış etkilerden gördüklerini kapıyorlar. Bizim çocuklarımıza okul öncesinden itibaren şunu vermemiz lâzım; paranız da olsa, gereksiz harcama yapmamalısınız. Çocuğumuzla birlikte alışverişe gittiğimizde çocuğumuza ne anlatmalıyız, ona ne söylemeliyiz ki çocuğumuz fuzuli harcama yapmasın. Bu alışkanlığı kazanmasın. Aynı şey bayanlar için de geçerli. Biz evimizin annesi olarak ne yapmalıyız. Malum evin içinde bu tür koordineleri bayanlar yapar. Çocuğun ihtiyaçlarını, eşinin çorabını bile bayanlar düşünür ve alır. Annelere eğitim vermemiz lâzım ki, anne de eve gittiğinde çocuğuna bunu anlatabilsin. Belki şartlar gereği okul öncesi çocuğa inemeyebiliriz. Ama dediğiniz gibi bayanlardan başlarsak bu tip eğitimlere, daha sık ve daha bilinçli eğitimler verirsek herşey daha güzel olur diye düşünüyorum. 


Tüketim çılgınlığı diyoruz. Tüketim toplumundan tasarruf toplumuna dönmemiz bayağı zor sanırım

Zor. Eğitimsiz hiçbir şey olmuyor, öğretmemiz âzım. Yılmadan, bıkmadan usanmadan anlatmamız lâzım. Eğer bu benim işimse, ben eğitimini almışsam, Allah bunu bana soracak. Ben evimde televizyonumu kapattığımda kesinlikle prizden çekerek kapatıyorum. Kırmızı ışığın yanmasına asla müsaade etmiyorum. Özellikle LCD ekran televizyonlarda ciddi elektrik tüketimi yapıyor. Bu çok küçük bir örnek, ama hep şunu düşünürüm, bildiğimi paylaşmazsam, Allah bunu bana sorar diyorum. Dini vecibeler noktasında da, dünyalık için ihtiyacımız olan şartlar noktasında da öyle düşünüyorum. Ülke şartları da iyiye gidiyor elhamdülillah. Kitlelere ulaşmamız çok kolay. Belediyeler bu noktada çok ciddi çalışmalar yapıyor. İnternet büyük bir nimet güzel kullanıldığında. İnsanlara ulaşmamız mümkün. Herkes ehil olduğu konunun eğitimini bilmeyenlere anlatırsa, bilmediklerimizi başkalarından öğrenirsek ülke daha iyiye gider. Tüketim yaparken, ihtiyacımız olduğu için tüketim yapmamız gerektiğini kavramalayız. Bu ayakkabı, şu eşarba uymasa da olur, tabiki uysa güzel, ama biz bunu çok zor kazanıyoruz. Tırnaklarımızla bir yere geliyoruz. Boşa harcama gibi bir lüksümüz olmadığını bilmeliyiz. Türkiye yüzde 99’ı müslüman bir ülke. Bunun dini vecibelerle de ilgisi var. İnsanlara bu bilinci verirsek daha iyiye gider. Özellikle Orta Anadolu’da bazı şeyleri bilimsel anlattığınızda insanlara çok fazla ulaşamıyorsunuz. Adam sende denilebilir. Anlattığınız şeylerin dini temeli de varsa bunu yapması gerektiğini düşünebiliyor. Çalışmalarımızla bunları yapabiliriz. Tüketim çılgınlığı yaşayan kitleleri tasarruf boyutuna geçirmek, evet çok zor, ama imkânsız değil. Yapılabilir. 


Bir de marka özentisi var

O çok kötü. O konuda televizyon çok etkili. Biz ailelere çok büyük görev düşüyor. Tabiki her anne baba çocuğuna en güzelini almak, giydirmek ister. Bunun sonunun olmadığını bilmemiz gerekiyor. Bugün 10 liralık en mühim markayı alırsınız ama bir hafta sonra o artık eski olur. Çok çabuk eskitiliyor. Çünkü bizim toplumumuz tüketim yapmayı çok seviyor. Eskidiği için değil, zamanı geçtiği için alışveriş yapıyoruz. Biz böyleyiz, çocuklarımız da kökten böyle yetiştiği için onlarda bu tüketim daha çılgın ve hesaplanamaz boyutlarda. Özellikle ergenlik döneminde çocuklarla aileler çok fazla iletişim kuramıyor. Çocuklara okulda bunu anlatabiliriz. Hepimiz o dönemlerden geçtik. O yaşları atlattık. Onlara bunu en asgariye indirebilecek şekilde anlatabiliriz. En azından o dönemde o çılgınlığı yapsalar bile bir kaç sene sonra ‘ben bunu yapmıştım artık yapmamalıyım’ bilincini yerleştirmemiz gerekir. 


Para harcama sanatını bilen bir ailede işler nasıl yürür?

İşler her yönden güzel yürür. Böyle bir aileyi tarif edersek, annemiz çalışmasın meselâ. Babamız orta gelirli bir baba olsun. 2 çocuklu bir ailemiz var. Bu aile  para harcama sanatını başarsın. Ne yapabilirler, istişare ile harcamalarını planlayıp yaparlar. Akşam yemekleri her türlü sorunun ve ihtiyacın konuşulması için en uygun ortamdır. Çocuk ihtiyacı olduğunu düşündüğü şeyi böyle bir akşam yemeğinde gündeme getirdiğinde aile istişaresinde gereksiz olduğu anlatılabilir. Meselâ anne der ki, hayır yavrum abininkini kullanabilirsin. Aile istişaresi çok önemli. Ailelerin birlikte adım atması, hareket etmesi, harcama sonrasının iyi yönetilmesi için en baştaki önemli adımlardan bir tanesi. Parayı eğer erkek kazanıyorsa, erkeğin az çok gündemden haberi vardır. Bu ayki paramız yetecek mi yetmeyecek mi, artı bir harcama olacak mı bunları bilir. Evdeki kadın da eksikleri biliyordur.  Eğer karı-koca bunları konuşup kararlaştırdıktan sonra harcama kısmına geçerlerse bu daha sağlıklı olur. Zaten bu ortak paydada buluşup adımlar atıldığı zaman, fuzuli harcamalar da yapılmayacaktır. Aileye manevi getirisi olacaktır bunun. En başta huzur getirecektir. Ben hep söylüyorum bunu, bu sanatın güzel icrası ailelere huzur getirecektir. Artık tüketim çılgınlığı yapan bir millet olmaya başladık diyoruz, bu da akabinde doyumsuzluğu getiriyor. Doyumsuzluk da ailelere yansıyor ve boşanmalar artıyor. Çünkü eşler birbirlerinin ihtiyaçlarını daha doğrusu beklentilerini karşılayamıyor. Yetmiyor. Kadın dışarıda gördüğü bir şeyi istiyor veya erkek eşinden farklı eş olmasını istiyor. Bu aileye de yansıyor. Eşler ortak hareket ettiğinde ise aileye huzur geliyor. Çünkü doyumu öğreniyorlar. Çocuklara maddi durumu hissettirmeniz gerekir. Çocuk ailenin her türlü durumundan haberdar olmalı. Toz pembe bir hayat görmemeli. Bu ay o çocuğa istediği ayakkabı alınamayacaksa, maddi şartlardan dolayı alınamayacağı çocuğa anlatılmalı, anlatılmalı ki, çocuk farklı beklentilere girmesin. Bunları çocuğunuzla paylaşmadığınızda bu sefer çocuk ‘anne-babam beni sevmiyor.’ çıkarımını yapıyor. Zaten günümüz çocukları megaloman takılmaya çok müsaitler. Bir de bu paylaşımlar olmadığında çocuklar iyice uçuruma sürükleniyor. 


Para harcama sanatından nereye geldik

Evet öyle. 


O halde parasını iyi harcayan herkes sanatkâr

Elbette. Sanatçı dediğimiz nedir, hep güzeli ortaya koyar. Örnek aldığımız insanlardır. İşte bu noktada da artık mutlu olan insanlara gıpta ile bakıyoruz. Maşaallah diyoruz, psikiyatriste gitmiyorsunuz. Bunun formülü ne diyoruz. İş burada başlıyor. Hayat böyle düşünmeyi gerektiriyor. Böyle düşünmezsek olmuyor. O pembe panjurlu evde soğan kırıp yeme devri geçti. Öyle bir hayat yok artık. Kadın için de öyle, erkek için de, herkes için aynı şey geçerli. Sen paranı doğru yönetirsen, bu sanatı güzel icra etmeye çalışırsan, durum çok farklı olacaktır. En azından bu çabayı göstermeliyiz. Tabi bir de kader var. İnsanlar bu konuda ellerinden geleni yapmaya çalışırlarsa herşey daha iyi olacak. Bu huzurun,  mutluluğun ailelerine de yansıdığını görecekler.


Ailede kadının da çalışıyor olması durumu değiştirir mi?

Aslında kolaylaşır. Bir çok insana göre zorlaşıyor gibi görünür ama bana göre, iktisadi pencereden baktığım zaman daha da kolaylaşıyor. Harcama alanlarınız bir tık daha yukarı çıkıyor. Eve gelir getiren bir kişi daha var. Ailenin fertleri tek bir kişiden beklenti içine girmiyor. Harcamaları bölebiliyorlar. Zaten günümüzde de karı-koca çalışıyorlarsa hemen ev, araba, gayrımenkul alma gerekliliği duyuyorlar, bence çok da doğru. Parayı güzel yöneten ailede eşlerden birinin maaşını tasarruf amaçlı kullanırken, diğerininkini de harcamalarına ayırıyorlar.  Bu güzel bir yönetim şekli. Kadın çalışıyorum diye, ‘benim harcamalarım kendime sen de eve bakmak zorundasın’ diye bir mantık içideyse bu çok yanlış. Böyle bir dünya yok. Hayat müşterek. Herkes birlikte taşın altına elini sokmak zorunda.


Kredi kartını önermiyor musunuz?

Bu çok karşılaştığım sorulardan biri. Kredi kartı güzel bir araç. Finans kurumlarının bizlere sunduğu çok güzel bir fırsat. Çünka harcamanızı öteleyebilirsiniz. Cebinizden nakitinizi çıkartmamış oluyorsunuz. Ama siz bunu farklı harcamalar için kullanırsanız tabiki çok kötü bir araç. Televizyon gibi düşünün. Televizyon güzel teknolojik bir araç, iyiliği, kötülüğü sizin izlediklerinize bağlı. Kredi kartı da böyle. Siz kazancınızın iki katı harcama yaparsanız tabiki bu çok kötü bir şey. Bizim bilinçsiz kredi kartı harcamaları yapmamızın en büyük sebebi iktisadi terimleri bilmememiz. Çünkü sokaklarda kredi kartı dağıtıldı. Sayfalar dolusunca bir şeylere imza atıyoruz. Sözleşme olduğunu bile bilmiyor çoğu insanımız. Prosedür gereği imza atmanız lâzım deniliyor.  Bir kredi kartı alırken 7-8 sayfa imzalıyoruz. Sadece bir kaç paragrafta can alıcı noktalar var okumamız gereken. Orada neyin altına imza attığımızı bilirsek tedbirimizi almış oluruz. Çünkü banka yaş tahtaya basmaz. Demek ki benim bu ay şu kadar harcama yapmam lâzım. Bu hesabı yapmamız gerekiyor. Kredi kartı ekstresinde yazıyor, ‘ödemeleriniz bir ay ertelenebilir ama harcamalarınız ertelenmez. Asgari ücreti ödeyerek öteleyebilirsiniz’ diye. Benim insanım bilmiyor ki, asgari tutarını ödüyoruz ama bir de faiz ödüyoruz. Eğitimlerde bunu misafirlere hep söylüyorum.


Toplum olarak gördüğünüz en büyük eksikliğimiz ne?

Bilinçsiz bir toplumuz. Basit düşünüyoruz herşeyi. Bir örnek vereyim; Kurân Kursu’na gitmiştim, elektrik tasarrufunu konuşuyoruz. Faturalara en çok nasıl yansıtabiliriz onu anlattım. En son bir teyzem, çamaşır makinesi gece prizde kalınca çok elektrik harcıyormuş, doğru mu dedi. Oysa ben mikrokredi, bayanlara yönelik girişimcilikle ilgili, iktisat semirleri vermeyi, soruların bu yönde gelmesini çok isterdim. 


Ama henüz oraya gelemiyorsunuz

O aşamaya gelemedik. Çok masumane ve basit düşünüyoruz. Kabloyu prizden çıkartmay, telefonda fazla konuşmamayı konuşuyoruz. Muhakkak bunlar da çok önemli...


Basit derken, bunların çoktan aşılmış olması gerekiyordu

Üretim kısmına geçmemiz gerekiyordu. Bir şeyler yapma noktasında. Dantel örüyorsa bir kadın nasıl satabilirim diye düşünmeli mesela. Devletin bu konudaki imkânlarını araştırmalı, sormalı, merak etmeli. Çorum’da bunun da yeni yeni örneklerini görüyoruz. Butik pasta, börek yapanlar var. Kadınlardan daha çok mesleğe yönelik sorular bekliyorum. Ama henüz o aşamaya gelemedik. Kadına yüklenilen misyonun bunda çok büyük etkisi var. Kadının çalışma hayatında yer alması bizde daha çok yeni. Kadın her işte çalışmayabilir ama kısıtlı da değil çalışacağı alanlar. Yapabileceğimiz şeyler çok fazla. Bu gücümüzü kullanabilmeliyiz. Allah’ın bize bahşettiği bu fırsatları kullanmalıyız. Daha çok baştayız ama inşaallah olacak, imkânsız değil. Kadınımıza annelik misyonu yükleniyor evet ama diğer yandan da Türk kadını tuttuğunu kopartır, cabbardır yani. Yeter ki biraz desteklensin.








Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner165