“Komşularla sıfır sorun” parolası ile işe başlayan bir hükümetin sadece sınır komşuları değil, sınırdaş olmadığı İslam ülkeleri ile dahi kavgalı hale gelmiş olmasına bakarak Ak Parti hükümetleri, dış politikada cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en başarısız hükümetleri olduğu iddiasıyla yerden yere vuruluyor. Bu iddialarına gerekçe olarak da partinin bazı yöneticilerinin açıklamalarını örnek gösterip, hata ettiklerini kendilerinin bile itiraf ettiklerini, Suriye ve Ortadoğu politikalarına artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisinin dahi sahip çıkmadığını söylüyorlar. 


Ahmet Davutoğlu’na el çektirilip hükümeti kurma görevinin Binali Yıldırım’a verildiği günden sonra dış politikanın, özellikle Ortadoğu’ya yönelik olanında ciddi bir değişikliğe gidildiği, en azından gidilmek istendiği sır değil. O kadar ki yeni hükümet, komşu ülkelerle yaşanılan sorunların tüm günahını Davutoğlu’na yüklercesine, darbeci Sisi ile hatta eli kanlı Esed’le bile yeni bir sayfa açabileceği yönünde açıklamalar yaptı, ancak bir süre sonra kazın ayağının hiç de öyle olmadığını yaşayarak gördü, o açıklamalar da unutuldu gitti. 


“Emevi Camisinde namaz kılacağız” sözü Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait olduğu halde, hayalperestliğine örnek olarak gösterilmek için Ahmet Davutoğlu’na mal edildi. Davutoğlu ise o sözle kanlı katil Esed sonrasının hayal edildiğini ve bunun bile saygıdeğer bir duruş olduğunu düşünmüş olmalı ki, hiçbir zaman “o söz bana ait değil” demedi, eğer ortada bir başarısızlık varsa bunu başkalarına yükleme ucuzluğuna sapmadı.  


Peki, ödediğimiz onca ağır bedele rağmen iddia edildiği gibi dış politika konusunda ortada gerçekten bir başarısızlık var mı? Tabi bu soruya cevap verirken de “iktidar dış politikada yapması gerekirken neyi yapmadı?” sorusunun cevabını bulmak gerekir. 


Irak, Mısır ve diğerleri bir yana mesela iktidarın en çok zorlandığı ve son zamanlarda PKK-PYD dışında neredeyse ağzına almak istemediği Suriye konusunda yaptığı yanlış nedir? Kimse şunu söyleyemiyor. Avrupa ülkeleri gibi sığınmacılara kapılar kapatılmalı, sınıra dikenli teller örülmeli, girişlere izin verilmemeliydi diyemiyor. N. Kurtulmuş bile o talihsiz “Suriye politikamız baştan sona yanlıştı” açıklamasını yaparken, hemen kurduğu ikinci cümlede “gerçi sınırlarımızı da kapatamazdık” deme ihtiyacı duyuyordu. 


İç savaşın henüz tırmanmadığı, gözaltına alınan sivillere akıl almaz işkencelerin yapıldığı, Ürdün sınırındaki Dera’da duvarlara Esed aleyhine yazı yazdılar diye 14-15 yaşındaki çocukların cinsel organları kesilmiş halde cesetlerinin ailelerine teslim edildiği günlerde dahi Suriye halkı Esed yönetimine karşı barışçıl gösteriler yapmaya çalışıyor, Türkiye ise Libya ve Mısır gibi olmaması için Beşşar’a ısrarla reform yapmasını tavsiye ediyordu. O ise bu tavsiyelerin hiçbirine kulak asmadığı gibi halkını kitleler halinde işkenceden geçirmeye, katletmeye devam ediyordu. 


Bu durumda Türkiye ne yapmalıydı? Ülkenin ali çıkarları uğruna komşudan yükselen feryatlara kulak tıkayıp Esed’le ilişkisini sürdürmeli miydi? Esed istiyordu ki Türkiye sınırları açmasın, muhalifleri istediği gibi katletsin veya işkenceci polislere teslim olup ölümlerden ölüm beğensinlerdi. Bu yapılmadığı ve muhaliflere kapılar açıldığı için ilişkiler sürdürülemedi ve koptu. 


Hükümet o günlerde ABD ve Avrupa’nın da Esed’e karşı yaptıkları sert açıklamalardan umutlanarak Baas rejiminin yıkılabileceğini düşündü ve muhaliflere destek verdi. ABD ve Avrupa’nın bu kadar p.şt olabileceğini niye düşünemedin diye iktidara kızacaksak kızabiliriz tabi. Ama diyelim ki düşündü, ne yapacaktı? Büyük bir kısmı aynı zamanda akrabamız olan komşu Suriye halkına sırt mı çevirecekti? Kimse böyle bir şeyi açıktan söyleyemiyor, Kılıçdaroğlu bile bu kadar ileri gidemiyor. Dolayısı ile Suriye konusunda en başta yapılanda bir yanlışlık yok. İktidar eğer eleştirilecekse “Esed rejiminin iyice sarsıldığı 2012 yılında niçin muhaliflere silah desteği sağlamadın” diye eleştirilebilir.


Türkiye eğer bir şekilde bu tıkanıklığı aşamazsa, birkaç yıl büyük devlet olma rüyası gördükten sonra bunun bir ham hayal olduğunu anlayıp nedamet getirerek Sam Amcasının etekleri altına sığınmak zorunda kalabilir. Gerçi bunu yapmakla çok bir şey kaybetmiş olmaz, zaten on yıllardır yaptığı bundan faklı değildi. Yurtta sulh cihanda sulh diyerek suya sabuna dokunmayıp, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan o sünepe haline, eski Türkiye’ye rucü etmiş olur, o kadar. Derseniz ki üç milyon Suriyeliyi ne yapacak? Kolayı var, nasılsa Türkiye Avrupa ülkeleri gibi bir mülteci ülkesi değil, geri göndeririz, Allah yardımcıları olsun diye arkalarından dua eder, o işi de yaratana havale ederiz, birçok konuda yaptığımız gibi.


Ama zannederim ki buna artık imkan yok. Eski hal muhal. Bir yola girmişiz ki, dönebilme, eskisi gibi olabilme şansını da ebediyen kaybetmişiz. ABD’si Rusya’sıyla bütün emperyal güçler sınırlarımızda cirit atarken Türkiye eskisi gibi içine kapanıp yaşayamaz. Bunu yaparak bırakın büyük devlet olma idealini, devlet olarak varlığını koruyabilmesi bile imkansızdır. Eğer sadece içeride büyük işler yaparak, köprü inşa edip, tüneller açarak büyük devlet olunacağını zannediyorsak yanılıyoruz. Öyle olsa BAE ve Singapur’dan büyüğü olmazdı. Adamlar bırakın köprüyü, tüneli, göğe merdiven dayıyorlar ama dünya siyasetindeki yerleri sıfır.

Bugün tüm Suriye politikasını PKK-PYD’ye odaklamış olan iktidar, bu konuda teslim bayrağını çekmiş görüntüsü vererek, şimdiye kadar yaptığı fedakarlıkların acımasız şekilde  eleştirilmesine fırsat vermektedir. Halbuki bu konuda yaptığı olağanüstü işlerle Türkiye’yi  başta mazlum Müslümanlar olmak üzere dünyanın tüm ezilen halklarının ümidi haline getirmiştir. Zalim küresel sistem tüm araçları ile yüklenmesine rağmen batıda dahi hala Türkiye aleyhine kayda değer bir kamuoyu oluşturamamışsa, büyük ölçüde bunun nedeni Türkiye’nin izlediği bu vicdan siyasetidir. 

Kendisinden söz açıldığında tüm batılıların yere bakmak zorunda kaldığı Suriye dramında milletçe gösterdiğimiz fedakarlık dünya durdukça bizim için iftihar konusudur. Bunun gölgelenmesine, unutulmasına hele hele karalanmasına asla izin vermemeliyiz. Unutulmamalıdır ki Türkiye, 15 Temmuz işgal hareketi de dahil olmak üzere bugüne kadar kendisi ile ilgili yazılan onlarca felaket senaryosunu boşa çıkartmışsa bu, mazlumlara uzanan merhamet elimize Rahim olan Allah’ın karşılık vermesi sayesindedir. 


Omerkilic91@hotmail.com


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hasan 2017-06-28 21:28:50

muhterem insan muhteşem analiz

Avatar
Şule 2017-06-28 21:29:56

son yılların dış politikası ancak bu kadar net olarak özetlenebilirdi elinize sağlık teşekkürler

Avatar
yusuf 2017-06-28 21:31:48

geç kalmadan ikinci yazıyı da okudum. teşekkürler. her zaman bu sıklıkta yazmanızı talep ediyorum

Avatar
mustafa can 2017-06-28 21:32:15

bu sefer geç kalmadım. nasip

Avatar
haydar 2017-06-28 21:33:15

bu sıklıkta yazarsanız sevinmeye devam edeceğim.teşekkür ederim

Avatar
rojda 2017-06-28 21:33:54

ciddi bir analiz okumanın mutluluğunu yaşıyorum. teşekkürler

Avatar
eylem 2017-06-28 21:34:47

ayrılık uzun sürmedi. teşekkür ederim

Avatar
Okur Yazar 2017-06-29 09:03:52

suriye erdoğan'ın kendi parti tabanını bile ikna etmekte zorlandığı bir konu, bu parti teşkilatlarında ki dava bilinci ve kimlik sorunundan kaynaklanıyor, hala çok yakınlarından yapılan açıklamalar bunun bir göstergesi.... muhaliflere yeterince yardım edilmemiş olması doğru bir tespit, bugün abd pkk/pyd yaptığı desteği bizim muhaliflere çoktan yapmamız gerekirdi...

banner165