Cemaat ile Ak parti arasında yaşanan tartışma, 17 Aralık operasyonu ile artık kıran kırana bir mücadeleye dönüşmüş durumda. Hocanın o akıllara ziyan bedduası, arkasından gelen başbakanın cevabı, öyle görünüyor ki, ilişkileri hiçbir zaman onarılamayacak noktaya getirmiştir.


Ulul emre itaat konusunda klasik Ehli Sünnet’in o bildiğimiz teslimiyetçi yaklaşımının en önde gelen savunucusu bir camianın, meşru bir iktidara karşı nasıl olup da bu kadar gözü kara bir tavır ortaya koyabildiği oldukça düşündürücüdür. İşgalci rejimi bile meşru otorite sayan bir anlayış nasıl oluyor da (oy verirsiniz veya vermezsiniz o ayrı bir konudur da) Müslümanlığı konusunda tereddüt olmayan, aynı zamanda her iki kişiden birinin oyunu almış bir iktidarı neredeyse gayri meşru sayabiliyor? Camiaya samimiyetle bağlı olanların önce buna cevap vermeleri gerekir.


Günlerdir birçok kişinin çok haklı olarak sorduğu soruyu ben de soruyorum. Hocaefendi, hücrelerine kadar hissederek yaptığı o bedduayı, her gün varil bombaları ile yüzlerce kadın ve çocuğu katleden katil Esed’den bile esirgerken, başbakan ve arkadaşlarına göndermekte ne kadar cömertti. O ne şiddet, ne celaldi öyle. Sanki yıllardır biriktirilen öfke volkanı bir anda patlamış gibiydi.


Açık bir İslami kimlikle ortada olmayı Donkişotluk yapmak olarak niteleyip, gizlenmeyi bir hayat tarzı olarak gören, 28 Şubat günlerinde başörtüsünü furuat sayan, ortamı tekin görmedikleri zamanlarda namazların bile gizli, hatta gerektiğinde ima ile kılınabileceği şeklindeki fetvalar verenlere ne oldu böyle?
Kanaatimce camiayı bu noktaya getiren şey, başta dershaneler ve okullar olmak üzere  ele geçirdiklerini düşündükleri mevzileri kaybetme korkusudur. Vesayet düzeni tasfiye edilirken imtiyazlı konumlarını kaybeden laik elitlerin avaz avaz bağırdıkları günleri hatırlatıyorlar.


Oysa cemaatin bugüne kadar izlediği strateji, içeride iktidarda kim varsa ona yakın durmak, dışarıda da küresel güçlere sevimsiz gelmeyecek bir dil ve üslup kullanmak, onları rahatsız edecek hareketlerden kaçınmak şeklinde olmuştur.


Bu sayede Yeni Zelanda’dan Moğolistan’a kadar adını bile çok kişinin duymadığı ülkede okullar açmış, Türkiye’nin tanıtımı konusunda başarılı da olmuşlardır. Şimdi ise bu okulları koruyabilmek adına başta ABD ve İsrail olmak üzere küresel hegemonik güçlerle her türlü işbirliğine açık hale geldiler. Öyle ki bu okulların başına bir iş gelmemesi için işbirliği yapmaktan kaçınabilecekleri hiçbir güç olduğunu sanmıyorum.


Niyetiniz ne kadar iyi olursa olsun yanlış bir mecrada uzun süre yol aldığınızda, bir zaman sonra adeta geri dönüş yollarınız kapanır. Bu noktadan sonra sahip olduğunuz araçlarınız amaç haline geldiği için artık her yolu mübah görmeye başlar, her hareketinize meşruluk kazandırmaya çalışırsınız. Ne yazık ki cemaatin içine düştüğü durum budur.


Hiç düşünmüyorlar, dünya bu kadar dikensiz gül bahçesi midir diye. Siz elinizi kolunuzu sallaya sallaya dünyanın her yerine gidecek ve orada okullar açacaksınız. O ülkelerin zengin ve akıllı çocuklarını toplayıp eğiteceksiniz, kimse size kış demeyecek, aksine sırtınızı sıvazlayacak.


Avrupa’nın ortasında bir İslam devleti kurulmasın diye Bosna’da iki yüz bin kişinin ölümünü seyreden, Mısır’da seçimle başa gelmiş Mursi’yi devirerek üç günde beş bin kişiyi katleden, Libya’yı, Tunus’u karıştıran, Suriye’de tarihin gördüğü en azılı katili Esed’i ayakta tutan, daha sayamayacağımız kadar çok yerde türlü entrikalar çeviren küresel soygun düzeni, sizin sözüm ona İslam adına yürüttüğünüz bu faaliyetlerinize ses çıkarmayacak öyle mi? Herkesi bu kadar aptal zannetmek akıllılık mıdır, bilmiyorum.


Şimdi dünyanın dört bir tarafına yayılmış olan faaliyetlerin insan kaynağı olan dershaneleri kurtarmak için hükümetle amansız bir savaşa tutuştular. 17 Aralık operasyonu bu savaşın malzemelerinden sadece birisi. ABD büyükelçisinin Halkbank ile ilgili söylediği sözlerden sonra bunun sadece bir yolsuzluk operasyonu olduğuna inanmamız için epeyce saf olmak gerekiyor. Operasyon, daha doğrusu tuzak başbakana. Cemaat bu tuzağın gönüllü, kim bilir belki de zorunlu uygulayıcısıdır.


Operasyonun kilit ismi aynı zamanda hemşehrimiz olan Halkbank Genel Müdürü,  bildiğimiz ve öğrenebildiğimiz kadarıyla yanlış işlere bulaşacak birisi değil. Basına yansıyan ifadelerini Osmancıklı arkadaşlar da teyit ediyorlar. Geçen yıl memleketine geldiğinde kendisinin de mezun olduğu okulun harap halini görmüş ve akşam katıldığı iftar yemeğinde ilçeye bir İHL sözü vermiş.


Hangi yoldan toplamış bu paraları, bunu şimdilik bilmiyoruz ama hüsnü zan besleyerek, verdiği okul yaptırma sözünün gereği olarak topladığına inanmak, kardeşlik hukukunun gereği gibi geliyor bana. Bunu söylemeye bile gerek ama yapılacak yargılaması sonunda bir yanlışa bulaştığı ortaya çıkarsa en ağır cezaya çarptırılsın.


Bazı işlerin yasalardan kaynaklanan nedenlerle izah edilememesi tek başına o şeylerin gayri meşru olduğuna delil değildir. Yani bir şey yasalara uygun olmayabilir ama bu onun mutlaka gayri meşru olduğu anlamına gelmez.


Deniz Feneri olayında da benzerini yaşadığımızı unutmayalım. Yurt dışından para transferinde yaşanan zorluklardan dolayı resmi olarak kayıt altına alınmayan paraları kamuoyuna yolsuzluk şeklinde yansıtarak yüzyılın iyilik hareketine bin yılın kötülüğünü yapmışlardı. Niyetleri kesinlikle yolsuzluğu ortaya çıkarmak değil, iyiliği çökertmekti. Ne yazık ki bu konuda başarılı oldular da o müthiş organizasyona bir daha belini doğrultamayacağı bir darbe indirdiler.


Böylesi durumlarda suçlanan kişilere sahip çıkmak elbette ki risklidir. Ama hem tecrübelerimize dayanarak, hem de Halkbank’la ilgili yayınlarda dışarıdan içeriden oluşan şer ittifakına baktığımızda bu riski almak zorundayız diye düşünüyorum. Evet bu operasyon, merkezinde başbakan Erdoğan’ın yer aldığı Türkiye’nin yeniden ayağa kalkma harekatına karşı girişilen ve en az bir yıldır devam eden operasyonun yeni halkasıdır. Öyle anlaşılıyor ki son da olmayacaktır. Omerkilic91@hotmail.com













Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hasan Geçmiş 2013-12-29 09:12:34

"hocanın o akıllara ziyan bedduası, arkasından gelen başbakanın cevabı, öyle görünüyor ki, ilişkileri hiçbir zaman onarılamayacak noktaya getirmiştir." sayın yazar yukarıdaki cümleler yazınızdan alınmıştır. öyle tahmin ediyorum ki sünni bir cemaat ile iktidar arasındaki bu kavgaya el ovuşturuyorsunuz. yaklaşık 5-6 yıllık çabalarınız sonunda sayın başbakanı istediğiniz noktaya getirdiniz. size kolay gelsin.

Avatar
hasan gelecek 2013-12-31 09:46:47

kimsenin el oğuşturduğu yok. cani-anın nasıl bir ruhunun olduğu ortaya saçıldı. yani demek öyle kalaydı öyle mi.. bu toprakların her yerini her alanını nev zuhur ve kendine cemaat diye amerikanın eşiğinde beslenen bir adamlar güruhu ele geçirseydi öyle mi... ? bu da denişik bir bakış şeysi.

Avatar
hasan yılmaz 2014-01-03 14:37:53

ömer beyin tespitleri tamamıyla doğru. cemaati gözünün karalığı ve kararlılığı cemaatin kararı değil. geçmişte olduğu türkiye yi karıştırmak isteyenleri kararıdır. bu kararı verenler geçmişte çok farklı grup ve yapıları kullanmıştı.sıra cemaatin kullanılmasına geldi. cemaat kullanıldığının farkında bile değil. cemaat tasfiye süreci yaşıyor bunun da farkında değil. kullanım miadı dolan her şey doğal olarak tasfiye süreci yaşarlar.