Tedbirini terkeyle takdir Hüdâ’nındur

Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümânındur

Birden bire bul aşkı bu tuhfe bulanındur

Devran olalı devran erbab-ı safanındur

Rahmetli Şeyh Galip’in (18. yüzyıl divan şairidir, üniversite hocaları ve hacılarının bilgisine)bu şiirini duyalı beri geleceğinden emin olarak yaşamaya karşı olduğum gibi bu isteğe de var gücümle ve yok gücümle karşıyım. Türkiye’de hemen her kesimin oto çöpe karşı olduğu cinsten bir karşıtlık değil bu. Yahut soysuz bir inatlığın yansıması da değil. Biri ne söylerse onun tersini söylemek, öteki neye meylederse onun kesinlikle kabul edilmemesi gereken bir şey olduğunu söylemek, hafifliği dayanılmaz bir şey. Ve katlanılmaz. Bir şeylere karşı durmak, bir şeylerin karşısında olmak deyince “insan haklarına ters, düşünce özgürlüğüne aykırı “ gibi yeniçağın züppe söylemleriyle olabilecek kadar basit değildir.

Karşı olmak, karşında olduğun hayatın nimet olarak addettiklerine külfet, külfet olarak inandıklarına nimet gözüyle bakabilmektir.

Şeyh Galip’in şiirine gelince, sadece takdiri değil tedbiri de Allah’a bırakmanın zorunluluğundan söz ediyor. Bunu ilk duyduğumda hakikaten sarsılmıştım. Tedbir almakla mükellef olduğum öğretilmişti bana. Ve şairin biri tedbiri terk etmek gerektiğini söylüyordu. Ben de bir şair fıkhı, bir fakih fıkhından, bir mütekellim kelamından, şuuru sakallarına yansıyan bir şairin kelamı daha evladır deyip Büyük Şair’in bu düşüncesine intisap etmiştim. Hala müntesipliğim devam eder... 

Bireylerin geleceklerini garanti altına almak istemesinin zararlarıyla “şahsiyet sorunu” olarak karşılaşıyoruz. Ya devletin geleceğini garanti altına almak istemesi nasıl bir sorunu dağ gibi önümüze yığıyor veya hangi meselemizi çözüyor? Buna cevap olarak üniversiteleri gösteriyorlar. Üniversiteler de Türkiye adındaki bu toprakların geleceğini garanti altına alan bilim yuvaları olduğunu yüksek sesle bağırıyorlar. (burada bir anla(tı)m bozukluğu yok). Kendilerini çağdaş, modern, ilerici, muasır, bilimin ışığında yürüyen yeryüzü kurtarıcıları olarak gören üniversiteler bu memleketin geleceğinin garantisi olarak da kendilerini görüyorlar. İnsanların geleceklerinden emin olmak istemesi olgunluğun tezahürleriyle değişecek bir şey. Ama bir devletin kendi geleceğini üniversitelere teslim etmesi akaidi bir meseledir. 

"İnsan yalnızca ekmekle yaşamaz". Bu söz Kitab-ı Mukaddes’te geçen bir ibaredir. Üniversiteler, kendilerine “bilim” adını verdikleri bir kıble yapıp gözlerini oradan ayırmıyor. Hakim medeniyetin içinde dünya çapında olağanüstü bir propaganda -siyasi, ticari, kültüre yönelik- savaşı yaşandığı zaman da üniversiteler sanki bu savaşın komutanı edasında “ileri” emirleri veriyor. Türkiye’nin maruz kaldığı sıkıntılara mukavemet göstermek yerine kendi çalışma alanlarında büyükbüyükbüyükçokbüyük insanlar haline gelmenin derdiyle yanıp tutuşan bilimcilerin evleri oldu üniversiteler. 

Oysa gerçek hiç de öyle değil. Kendi alet ve edevatlarından yaptıkları mekanik akla aykırı gelen her şeye burun kıvıran üniversiteler, yaz günü öğlen saatlerinde kargaların ötmesinden ürken bir adamı neredeyse çarmıha gerecek kadar gelenekten yoksun bir anlayışı avuçlarımıza, metal bir tavırla çakıyorlar.
Mühendisliğin, mimarlığın, tıbbın yahut buna benzer ilimlerin bu toprakların şuurunu izhar eden bir tek eser yapamamasından çoktan geçtik. Diğer sosyal bilim dedikleri alanlar ise yalnızca kerameti kendinden menkul hevacelerin geleceklerini garanti altına alma serkeşliğine kurban gitti. 

Bilim ve ilim adına yapılan her şey sadece buhar. Üstelik üstüne bir levha tuttuğumuzda sıvıya dönüşmeyen kuru ve boğazı yakan bir buhar. Bu toprakların serlevhasında ve şuurunda yer etmiş hiçbir gerçek üniversitenin kapısından içeri girmiyor. 

Karga bizim ilk öğretmenimizdir. Üstelik o kara yanıyla bir ölüyü nasıl gömeceğimizi bile öğretecek kadar bilgedir. Ve kargaların bir yaz günü gökte öterek uçmasından öğrenilecek şey, kendi arş ve marşında her konuda ahkam kesen hocaların bilgisine göre vahiy kadar gerçektir…

*mayna: konuşma kabiliyeti olan özel bir karga türü




Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.