Uzak Nedir?

Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için
Gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
(ismet Özel)

Kulaktaki çınlamanın bir hastalık yahut hastalık belirtisi olduğuna inandırıyorlar bizi. Oysa kulak çınlaması, birinin “seni” anmasıdır. Kulak çınladığında ilk refleks ‘hayırdır inşallah’ olmuyorsa gözlerimizin dörtte birini, kalbimizin de dörtte üçünü kaybetmişiz demektir. Tıpkı hıçkırık tuttuğunda olduğu gibi…

Reflekslerimize el koyuyorlar. İlk ve en sahih ve en samimi tepkimize. Daha açık ifadeyle gözlerimize aniden yanaşan bir nesneye karşı, gözlerimizin gösterdiği savunmaya…

Sadece gözlerimizi ele geçirmekle kalmıyorlar… Kalplerimize ve insani çekirdeğimize -şah damarımıza- doğru müthiş bir abluka uyguluyorlar.  
Şah damarımıza büyük ordularla birlikte büyük güzel elçilerin gönderilme nedeni çok açık:  
Şah damarımızı kim ele geçirirse artık tanrımız odur! 
Şah damarımız kimin elindeyse bize dilediği yönü kıble olarak sunacak olan odur!
Şah damarımız kimden yana atıyorsa kalplerimizi dilediği yöne çevirecek olan da odur!
Bu yüzden insanlığımızı sıkıştırıyorlar. Çekirdeğimizi istila edip, ilistirden geçirmek istiyorlar bizi. Iğıl ığıl akalım diye. Katı, köşeli tek bir noktamız kalmaması için… Yedeğimizden tuttukları zaman istedikleri yere çekebilelim diye… 
Her gün biraz daha soyut inançlardan arındırıyorlar şuurumuzu. 
Ön inançlarımızı biçiyorlar. 
Bunun tehlikesini tahayyülümüzden çok daha büyük. Ancak ön inançlar kalmadığında inancın kalmayacağının farkında değil kimse. Her şey çok somut... Kaldıramayacağımız kadar somut. 
Mesela kalpler, peygamber efendimizin bir hurma kütüğüyle konuştuğuna inanmakta güçlük çekiyor.
Zemherinin girmesiyle, çıkmasıyla kimse alakalı değil. 
Muhabbetler, bu memleketin halinin ne olacağı ile başlıyor.
Müthiş özgüvenli çocuklar, özlerine güvenmekten başkalarına ve hatta ebeveynlerine güvenmeye vakit bulamıyor. Hacminin iki katı kadar yer kaplamak asıl gösterge. 
“Hacmini söyle sana kim olman gerektiğini söyleyeyim” bakışı gözlerin ana fikri.
Et ve kemik mürekkep bir heyulaya dön-üştüyorlar beni ,seni, onu.
“Ayaklar bazen kanattır” ama gidilecek yere de çıkılacak göğe de aynı acıyı savurdular. Yönümüzü nereye çevirsek genzimizi parçalayan bir zehir var. Havaya karıştırdıkları tozu soluduğumuz her saniye, derimizin altındaki merhamet dışarı püskürüyor. 
Merhamet, merhameti bilenlerin eliyle, ilim, âlimlerin diliyle boyuna mızraklanıyor. 
Kurugüçlüler,  karasiyasa nefes alıp verse, kitabın söz ettiği yenilmiş ekin taneleri gibi bırakıyor bizi. 
Kulaklarımız çınladığında, birinin bizi andığına inanıp “hayırdır inşallah” desek mesele kalmayacak.
Hıçkırık tuttuğunda, birinin aklından geçtiğimizi bilip “hayırdır inşallah” desek mesele kalmayacak. 
Evlerimizin köşelerinde, baharın ortaya çıkan karıncaları rahat bıraktığımızda mesele kalmayacak.
Eşiklerimizden sağ ayakla girmenin önemini kavradığımızda mesela kalmayacak.






Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.