'Bir şey ne ise o değildir, ne değilse odur’

Habercim19 Yazarı Hüdayi Nabit, günümüz dünyasında insanların ikircikli halini 'bir şey ne ise o değildir, ne değilse odur’ sözüyle özetledi.

13 Ekim 2018 Cumartesi 12:20
'Bir şey ne ise o değildir, ne değilse odur’

Habercim19 Yazarı Hüdayi Nabit, günümüz dünyasında insanların ikircikli halini 'bir şey ne ise o değildir, ne değilse odur’ sözüyle özetledi. Ebedi Vakans’la (ebedi tatil) ademoğlunun huzura ereceği mesajını verdi.

İşte Ebedi Vakans başlıklı o yazı:

Edebi Vakansebedî vakansta // çocuk olamayacaksın artık //allâsmarladık // neuf-cent-dix-neuf (asaf halet çelebi)

her şey dehşet verici bir hızla “irtifa” kaybediyor. kendi(si)ni korumak için olabildiğince büzüşüp kıyıya çekilenler de ne yazık ki hızlı irtifa kaybının oluşturduğu girdabın etkisinden kurtulamıyor. insanın sekinet aradığı tüm limanlar, talan edilmiş ve/veya talan edilmek için sıra bekliyor. yaşamın kök ve kökenlerine zerk edilen zehir, her gün daha fazla havaya karışıyor. varlık sahasında olan her nefis, o zehri daha çok solumak zorunda kalıyor. soludukça verilen her nefeste, “insanlık” denilen soyutkaynak kuruyor. tıpkı kumdan sızan su gibi. hasılı insanı ayakta tutan iskeletin iskeleti, git gide cılızlaşıyor.

insanı gitmeyi planladığı yoldan çevirebilecek hiçbir “doğma” kalmadı. kut, kutsal ve bilgi artık kişinin yolunu çevirmiyor, aksine; giderken acıkınca yenilen yol azığına dönüştü. insan’iyet -birer ikişer-, izafiyet kutsandıkça koyulaşan zafiyetin pususuna buyur ediliyor

insan -kuzey-doğu, güney-batı-, bütün yönlerden üstü cilalanmış zehirli sözlerle özgürlüğe çağrılıyor. yani tasarlanmış ve konforlu bir esarete…

edebiyattan siyasaya, sağlıktan ahlaka, ekonomiden estetiğe kadar her yerde “özgürlüğün enstrümanlarıyla” çalınan senfoniyi işitiyoruz. bir süre sonra o sesler dimağımızda kuruyor ve can havliyle yeni dünyaya gelmiş yaratıklara dönüşüyoruz. gayet acemi, gayet cahil, gayet toy, gayet müptedi…

'bir şey ne ise o değildir, ne değilse odur’ mottosuyla izah alanında karşılık bulan, “russell paradoksu” insanın bilinçüstü ve bilinçaltını tamamen ele geçirdi. basit motor hareket ve refleksler bile törenlerle, manifestolarla, ahitnamelerle yapılır oldu. gözkırpmalar hariç değil.

paradoksun, icbar ettiği hayatı çevirmek, insanın etiyle – kemiğiyle becerebileceği bir hayat olmaktan çıktı. artık postmodern çağda hayatı çevirebilmenin yegane yolu, zekanın ‘tiksinti veren iticiliğini’ teyakkuzda tutmak ve bu soyutsilahın mermisini namluya sürmekten geçiyor.

insana bahşedilen idrak mekanizmalarının (göz-el-ayak-ağız-dil-kalp-akıl vs.) tümü her an savaşa ayarlı bir silaha dönüşmüş durumda. karşısındakini heybetiyle korkutmak tarih oldu. artık korkutmalar bizatihi konuşanın kelimelerini alıp ucuna mızraklar takarak yapılıyor. mızrakların ucuna kelimelerin takıldığı günlerden, kelimelerin ucuna mızraklar takıldığı günlerdeyiz. ahlak ve estetik yalnızca “aşk”ı yasaklamaya gücü yetecek kadar azalan kudretiyle, ortalıkta yalın ayak dolaşıyor.

ciğerlerini çıkarıp onlara el basarak bizi, bir şey ol’duğuna inandıranlar, olduklarını iddia ettikleri şeyin getirisinden mahrum kaldıklarını fark ettikleri anda her şey değişiyor. “o şey” olmadıklarını izah etmek için neredeyse beynini çıkarıp, el basıp yeminler ediyorlar.  kursağımızı yırtan bir ses tonuyla…

fakatlar, amalar, lakinler bir besmele gibi her cümlenin başına konulan noktalar haline geldi. hülasa, postmodern zamanlarda kim ki “ne olduğunu”, sarsıcı kelimeler ve gür bir sesle izah ediyorsa kesinlikle o şey olmadığını örtüyor. buna mukabil kim ki “ne olmadığını” anlatıyorsa aksine tam o şey olduğunu örtüyor. bu ikircikli kabuk değişimiyle ayakta kaldığına inanmak, bakalım insanlığın başına hangi belayı musallat edecek?

kendisine insanlığın ziyadesiyle yettiği ve hatta ağır geldiği, olduğundan başka bir şey olmaya ihtiyaç duymayanlar için hayat gittikçe zorlaşıyor… onların, dibinde gölgelendikleri bütün söğütler kesilmiş durumda. dinledikleri türkülerden yedikleri ekmeğe kadar, okudukları şiirden hikmet aradıkları esatire kadar hemen her şeye inisiyasyon katılmış durumda.

filibeli ahmet hilmi, şöyle buyurur; “harfleri bir araya getirerek hikmeti anlatamazsın". sahiden de harfler bir araya gelip hikmeti anlatacak kuvveye sahip değil. zira harfler gücünkudretinkuvvetin avuçlarında. harfleri avucuna alıp ufalayıp, toz haline getirenler avucundakileri gözlerimize doğru üfürüyor. biz gözlerimize kaçan harftozlarının acısıyla, ne edeceğimizi bilemez halde gözlerimizi yuyacak su ararken dilemmaların, çöğürlerin içinde buluyoruz kendimizi.

ademliğ(imiz)de açılan yaradan kurtulmanın yolu var mı? var elbet: ebedi vakans; irtifa kaybını seyretmek, sonrasında düzlüklerden vadiye, vadiye, vadiye doğru çekilmek…a

http://www.habercim19.com/ebedi-vakans-makale,375.html

Son Güncelleme: 15.10.2018 11:52
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner165