habercim19.com özgür haber özgür yorum

Parti değil, memleket için EVET

GÜNDEM

Habercim19 Yazarı Av. Ömer Kılıç, 16 Nisan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Halkoylaması’na sayılı günler kala dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Habercim19 Yazarı Av. Ömer Kılıç, 16 Nisan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Halkoylaması’na sayılı günler kala dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Son 10 seçimin her birinin memleket açısından dönüm noktası olduğunu belirten Kılıç, zirveye ulaşıldığı zannedilen her seçimde bitmek bilmeyen vesayet zincirlerinin karşımıza çıktığını ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni Türkiye’nin kurucu ve devrimci lideri olduğunun altını çizen Kılıç, ‘Son olmayacak ama sonu belirleyecek seçim’ başlıklı değerlendirmesinde şöyle dedi:

AK Parti’nin gerçek anlamda iktidar olmaya başladığı 2007 yılından bugüne kadar yerel-genel seçimler ve referandumlar dahil, on kez sandık başına gittik. Yapılan bu seçimlerin her birinin memleketin geleceği açısından bir dönüm noktası olduğuna, her birinin vesayetçi düzeni zayıflattığına kuşku yoktu. Ama defalarca tam zirveye ulaştığımızı zannettiğimiz ve son bir gayretle aştığımızda arkasında bir tepe, sonra bir başkası, adeta matruşka gibi iç içe geçmiş bitmek bilmeyen bir vesayet zinciri ile karşılaştık.

Bu uzun yolda biraz yorgunluktan ama daha fazla da şımarıklıktan dolayı yaşanan yol kazası diyebileceğimiz 7 Haziran 2015 seçimlerini ve sonrasını hatırlayalım. O günlerde bir koalisyon hükümetinin kurulması için küresel sistem ve içimizdeki tüm uzantıları nasıl çırpınmışlardı. Kamplaşma, kutuplaşma edebiyatı ile toplumsal barışın kurulabilmesi için koalisyonu bulunmaz bir fırsat gibi sunarak bir ellerinde havuç gösterirken, uzlaşma olmaması halinde iç savaşın kapıda olduğu şeklindeki tehditlerle diğer ellerindeki sopayı sallayıp durdukları günleri unutmamak gerek.

Ne diyorlardı? “Bir restorasyon hükümeti kurulmalı.” Peki, neyin restorasyonu? Ak Partili yıllar boyunca bozulan, aşınan, örselenen vesayet düzeninin restorasyonu. Yani köhnemiş sömürü düzenini yeniden güçlendirip, tahkim edecekleri bir koalisyon hükümeti. Üstelik bunu da Ak Partinin ortağı olduğu hükümete yaptıracak, yani eline küreği verip kendi mezarını kendisine kazdıracaklardı. Peki, o günlerde “sarayda o diktatör” oturmasa idi bu koalisyonu önleyecek bir güç var mıydı?

Birileri yine Tayyip Erdoğan güzellemesi yaptığımı söyleyecektir ama kim ne derse desin, yeni Türkiye’nin kurucu ve devrimci lideridir o. Üstelik bu devrimi zor kullanarak, baskı ve şiddetle, insanlara acı çektirerek değil, on beş yılda zamana yayarak, toplumsal bir dönüşüm sağlayarak yapmış, adeta toplumu yeniden inşa etmiştir. Sessiz devrim denilmesi de zaten bundan dolayıdır.

Hatırlayın, 2002’den beri her Salı günü yaptığı grup konuşmalarını. “Hiç kimse la yüs’el, kimse hesap sorulamaz değil, milletin üstünde hiç bir güç tanımam” haykırışlarını. Hepsi adrese teslim konuşmalardı. O günlerde darbe planları yapanlar bunu gizleme ihtiyacı duymuyor, hatta özellikle bunu hissettirmek için Menderes’in darağacında sallanan fotoğrafları eşliğinde, korkutarak kendisini teslim almaya çalışıyorlardı. Ama o her bir vesile ile önce parti gurubundaki arkadaşlarına moral vermiş, onları cesaretlendirmiş, partisinin dik durmasını sağlamış, tarihin tekerrür etmesinin önüne geçmiştir.

Hafızayı beşer nisyan ile malüldür. O nedenle bugünden bakıldığında her şeyin çok kolay olduğu, bugünlere çok rahat gelinmiş olduğu düşünülebilir, ama hiç öyle değil. Oligarşik bürokrasinin MGK, YAŞ benzeri toplantılarını, adeta siyasetçiyi terbiye etmek için icat edilmiş o bitmek tükenmek bilmeyen törenleri hatırlayalım. O günkü yapısı asker ağırlıklı olan MGK toplantılarında yumruğunu masaya vurarak irtica nutukları atanları susturduğu bir şehir efsanesi değildir. Zira bunlar medyaya yansımış, bugüne kadar bir yalanlama da yapılmamıştır. Eğer o toplantılarda en küçük bir zayıflık göstermiş olsa idi Türkiye bugünleri görebilir miydi?

Bundan yirmi sene öncesinde üç dört milyon Suriyeli ve Iraklı mülteciyi bu toplumun içinde barındırmak, yüz yıldır beyni ulusçuluk propagandası ile şartlandırılmış millete bunu kabul ettirebilmek olacak şey miydi? Buna dayanacak ekonomik gücümüz olsa bile, zihinlerimize örülen psikolojik duvarlar nedeniyle böyle bir şey mümkün müydü? Üstelik o mültecilerin içinde toplumda infiale yol açacak davranışlar sergileyen birçok arsız hırsız olduğu, aralarına sızan Esed’in adamlarının özellikle toplumu ajite etmelerine rağmen ciddi hiçbir sosyal soruna yol açmadan, kendilerine neredeyse artık vatandaşlık verilmesinin konuşulur hale gelmesi bir devrim değil de nedir?

Bunda Tayyip Erdoğan’ın bütün konuşmalarında yaptığı ensar-muhacir vurgusunun belirleyici rol bir oynadığını kim inkar edebilir? Yüz yıldır maruz bırakıldığımız kültürel asimilasyonla unutturulmaya çalışılan, sadece İmam Hatip çevrelerinde içi de doldurulamadan kullanılan bu tür İslami kavramaların yeniden hayat bulması, hayatımızın bir parçası haline gelmesi kendiliğinden mi olmuştur? Bu bir devrim değilse devrim nasıl bir şeydir?

Zekeriya Beyaz gibi sadece adı beyaz karanlık adamların dekanlığını yaptığı İlahiyat Fakültelerinde bile başörtüsünün yasak olduğu bir Türkiye’nin üzerinden kaç yıl geçti ki, bugün ilkokullardan kamu kurumlarına kadar bu sorun adeta hiç yaşanmamış hale geldi? Bir liderin toplumu nasıl değiştirebildiğinin, dönüştürebildiğinin mücessem halidir Tayyip Erdoğan. Yedi düvelin kılıcıyla kalemiyle, atıyla itiyle üzerine saldırmaları bundandır.

O yüzden 16 Nisan’da yapılacak referandumda bir kez daha her türlü kırgınlığı, kızgınlığı unutmak zorundayız. Tamam, Ak Parti’ye şu veya bu nedenle kızıyor olabilirsiniz. İktidar çevrelerinden kimilerinin haksız kazançlar temin etmiş olduklarını düşünüyor, hatta görüyor, biliyor da olabilirsiniz. Liyakat, ehliyet, adalet gibi kavramların dillerden düşürülmediği halde çok yerde bunların kenarından dahi geçilmediği düşünebilir, Hz. Ömer’in adaletinin sadece bir retorik olarak, bir belagat malzemesi olarak kullanılmasından artık gına getirmiş olabilirsiniz.

Yine mesela FETÖ ile mücadelede gereken hassasiyet gösterilmediği için bu yapıyla hiçbir ilginiz yokken çok büyük mağduriyetler yaşamış olabilir, bunun da sorumlusu olarak siyasi iktidarı görerek Ak Parti’ye, hatta cumhurbaşkanına kızıyor da olabilirsiniz. Hatta ve hatta hayatının hiçbir aşamasında omurgalı olamamış, FETÖ başarılı olsa idi o zaman da bir numaralı fetöcü olarak karşımıza çıkabilecek kadar kıvrak, her gün sağa sola yuvarlanmaktan kenarı köşesi kalmamış adamların bugün en kahraman FETÖ düşmanı, en hızlı Ak Parti’li kesilmelerinden tiksinti duyuyor da olabilirsiniz.

Ne yapalım ki yirmi milyonu aşkın bir kitlenin içinde her türlü mahlukat var işte. Biz fotoğrafın tamamına bakmak, hayır çıkması durumunda nelerin olabileceğini düşünmek zorundayız. Herkes adı gibi bilsin ki bugün “hayır da çıksa değişen hiçbir şey olmayacak” diyen Kılıçdaroğlu’nun, sandıktan hayır çıkması halinde, 16 Nisan akşamı yapacağı ilk açıklama, cumhurbaşkanının da başbakanın da istifasını istemek olacaktır.

Şimdi diyebilirsiniz ki, daha önceki seçimlerde de benzer sözler söylenmiş ve siz de “tamam bu sefer de veririm, ama şunlar şunlar değişmezse bir daha asla” demiş olabilir ve değişmesini istediğiniz o şeylerin hiçbirinin milim değişmediğini görüyor da olabilirsiniz. Ama bu defa başka, hakikaten başka. Zaten evet demekle Ak Parti’ye oy vermiş olmuyorsunuz. Öyle olsa idi MHP, BBP neden evet desin di. Bu defa ki bir parti meselesi değil, bir memleket meselesi, hatta bütün bir ümmetin meselesi.

İktidar partisine kızanlar, intikamını referandumdan sonra yapılacak ilk seçime saklasın ve bir kez daha, son kez daha bağrına taş basarak evet desin. “Evet” diyerek bu millete yüz elli yıldır koyun muamelesi yapan batılılarla, evetçi MHP’lilere bozkoyun, Ak Partililere de akkoyun diyen, akılları sıra milleti aşağılayan batıcıları da, fetöcüleri de gömelim, sonraki seçimde oyunu isteyen istediği yere versin.

Yorumlar (7)

Kadir D. 7 Yıl Önce

amerika birleşik devletleri üç gün önce suriyeye 59 tomahawk füzesi fırlattı ve i̇slamcıların fabrika ayarlarına dönmesi 59 saniye dahi sürmedi, kendilerini yeniden emperyalizmin kollarına atabilecek olmanın sevinciyle, aralarının pek iyi olmadığı esas oğlan abdye füze hızıyla aşk mektupları yazmaya, hadi o eski güzel günlere dönelim” demeye başladılar. böylece üç masal”ın daha sonuna gelmiş olduk. birincisi, kimi ulusalcı zevatın özellikle 15 temmuzdan beri bizi ikna etmeye çalıştıkları şeyin, yani iktidar partisinin millici” ve antiemperyalist” olduğu, suriyede abdye karşı vatan savaşı” verdiği, bu nedenle de desteklenmesi gerektiği masalının sonuna. i̇slamcılardan anti-emperyalist çıkmayacağı, siyasal i̇slamın doğasının işbirlikçiliği gerektirdiği ve türk sağının baştan sona bir amerikan projesi olduğu böylelikle bir kez daha tescillendi. dolayısıyla ömer bey sizde hikayelere çok inananmışsınız. gözünüzü perdelenmiş.

Mustafa Mert 7 Yıl Önce

kadir bey yaptığınız yorumu i̇slamcılık eleştirisi olarak mı adlandırıyorsunuz?ne yazıkki islamcılık namına bildiğinizi zan ettiğiniz bilgi kırıntılarının klasik ezber şablonlardan ibaret olduğunu kendiniz dile getirmişsiniz. asıl altı çizilmesi gereken ise i̇slamcılık veya islami çabalar içerisinde olmadığınızı da kendiniz yine ifadelerinizle dile getirmişsiniz. hayattan, siyasetten, ümmetin dertlerinden,toplumun sıkıntılarından kopuk, dört duvar arasına hapsolarak yaptığınız ancak sizlerin kuran çalışmaları adını verdiğiniz okumalar zihinsel kötürümlüğe yol açmış. klasik türk solunun islamcılık eleştirisinden hiç bir farkı olmayan ilkokul müsamereleri seviyesindeki tespitlerinizi kendinize saklayın!

okur yazar 7 Yıl Önce

anlaşılan bazı eski islamcı abilerimiz 20 yıl önceki okumalarla hala dünyaya bakmaya inatla devam ediyorlar. sistem ile olan ilişkilerinde bir türlü ölçüyü tutturamamış bu kesim, antiemperyalizm söylemi ile çevremiz ve ümmetin dertlerine gözünü kapatmış, katledilen yüzbinleri ve milyonlarca mülteciyi sırf i̇ran sevgisi ve kişisel hırslarına kurban ediyorlar. önce siz gözlerinizde perdeleri kaldırın, kuran ve siyer okumalarını tekrar gözden geçirin. kendinize ördüğünüz dört duvar arasından sıyrılın, insan hayatına ve sokağa bir sözü olmayan bu okumalarının kimseye bir faydası yok....

Kadir D. 7 Yıl Önce

mustafa mert zorunamı gitti. amerika füzeleriyle zevke gelenleri gördük. birinci ağız bilakis devamını istemedi mi? gerçekler acıtır mustafacığım.

müslüm akkuş 7 Yıl Önce

sayin kiliç--i̇kti̇dar çevreleri̇ haksiz kazanç sağladiklarini görseni̇zde,ehli̇yet,li̇yakata önem veri̇lmesede,adaleti̇n yanindan geçi̇lmesede,fetö i̇lemücadelede hassas olunmasada,dün fetöcü olanlarin bugün akp li̇ olsada,mağduri̇yetler yaşansada neden evet di̇yeli̇m.bu kadar falso yapanlarin yarin bundan daha beter i̇şler yapmayacağinin garanti̇si̇ ne.bence yazar olarak deği̇l parti̇ mi̇li̇tani gi̇bi̇ yazmişsiniz.buda yazida belli̇ oluyor zaten.bu parti̇ meselesi̇ deği̇l elbette.memleket meselesi̇ olduğu i̇çi̇n halk özgürce oyunu kullanmali.

Mustafa Mert 7 Yıl Önce

öncelikle tanımadığınız kimselere mustafacığım diye hitap etmek edep dışıdır kadir bey. birinci ağızdan amerikan müdahalesini istemek tartışılır bir konu. amerikanın emperyalist ve zalim bir devlet olduğunu hep söyledik. abd ile kan uyuşmazlığımız ilelebet devam edecektir. sizlerin göremediği veya görmek istemediği ise erdoğanın siyaseten abd müdahalesini istemesi stratejik değil, taktikseldir. suriyede katledilen yüzbinlere yenileri eklenmesin diye abd müdahalesini istemesi, sizlerin suriye ve ümmetin diğer konularında duyarsız,dilsiz kalmanızdan daha hayırlıdır. bu talebi amerikancı diye eleştirmeniz ancak sizlerin irancılığınızı gösterir.iran amerika ile nükleer anlaşma yapınca abdci olmuyor da suriyede mazlumlar daha fazla ölmesin diye naçarlıktan müdahale isteyen erdoğan amerikancımı oluyor? sizlerin ölçüleriniz kaymış. siz kendinizi ıslah ediciler sanıyorsunuz ancak asıl bozguncular, fitneciler sizlersiniz.

Mustafa mert 7 Yıl Önce

eğer ümmeti diye kaygınız olsaydı çorumdaki ıraklı suriyeli bir muhacir ailenin kapısını çalar, ızdıraplarına, ihtiyaçlarına, üzüntülerine ortak olurdunuz. eğer kimyasal saldırıda ikizleri ölen babab türkiyeye gelip erdoğanın alnından öpmek istiyorsa, bu amerikancılığından değil ümmetçiliğindendir. elbette erdoğanın eleştirilecek bir çok eksiği olabilir, hataları ve katılmayacağımız politikaları var. ancak yiğidi öldür hakkını ver demişler. siz hem öldürüp hem de hakkını vermiyorsunuz, hakk gasıplarısınız!

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.