ELVAN YILMAZ
Hiçbir şey artık bizi şaşırtamaz diye düşünürken sürekli birisi çıkıp bizi şaşırtmayı başarır.
Bu durumda “Amirim bakın ben de süper saçmalıyorum, beni de gör amiiiriiim” diyenlerin de etkisi var. Sonuçta güce yaranmak için ne yapacağını şaşıracak kadar tamamen şaşıranlarla dolu bir yerde yaşıyoruz. Yani “Benim ömrümden alsın sana versin amirim” lafı bile yeterli değil yaranmak için.
Eskiden göğün dokuz kat olduğu düşünülürdü. Bu düşünüye göre; dünya ilk kat, üzerinde yedi yıldız katı ve onun üzerinde sabit duran yıldızların katı vardı.
Eski Türk inançlarında da göğün yedi kat olduğu inancı hâkimdi. Ayni inanç sitemi Meksikalılarda da vardı. Aztekler ise, yeryüzünün dokuz kat altı olduğuna inanırlardı.
Canlılar mutlulukları sahip olmak istedikleri üzerinden değerlendirir. Evrensel adalet, sahip olmadıklarınız üzerinden yol çizer.
Evrensel mutluluk, umursamadığınız şeylerin ne kadar çok olduğuna bağlıdır. Mutluluk yaşamla başlayıp, ölümle sonlanmayan, gereğinden fazla uzun bir çizgide tahayyül edilen halüsinojen anlar bütünüdür.
Dinin, bilimin ve güzel sanatların temelinde vicdan vardır. Ve felsefenin vicdanını kenara aldığınızda, şımarık bilim insanları, şımarık yöneticiler, şımarık sanatçılar ve şımarık filozoflarla uzun bir ömür geçirirsiniz.
Çok meşakkatli bir ömür olur bu. Çünkü anlatacağınız, anlatacağınız kişiye değildir ve bunu anlamanız anlayamayacağınız kadar uzundur. Yorulursunuz. Kendinizi karmaşık aktivasyonların içinde bulursunuz.
Yaşıyor olmamızın çok önemli olduğunu düşünürsüz.
Oysa, aksini düşündüğümüzde başka bir şeyin çok daha önemli olduğunu fark ederiz; hiçbir şeyin önemli olmadığını.
Gerçek hayatta kişiler, metaforik yolculuklar yapmaz. Issız bir adada bir başlarına kalmazlar.
Paralel evren, zaman yolculuğu gibi, fiziği ancak fantastik levelde yaşayan ahmakların kavrayabileceği kavramlar metaforik olarak var olsa da aslında yoktur.
Öküzü, arabanın arkasından çözün ve önüne bağlayın. İşlerin hal yoluna gireceğini göreceksiniz.
Sınıflara ayrılmışız…
Antik çağda umumi tuvaletlere Latrina denirdi.
Burada sadece tuvalet ihtiyacınızı gidermez, ayrıca sohbet imkânı da bulurdunuz. Aynen günümüz cafeleri gibi. Boşaltım sırasındaki sesleri duymamak için Latrina'nın ortasındaki süs havuzundan yararlanılırdı.
Suyun şırıltısı boşaltımın gürültüsünü bastırmak içindi. Kötü kokuları önlemek için de güzel kokan bitkilerden bir köşe bile yapılıyordu. Efes Antik kentinde ise sürekli lir çalan bir kadın sanatçı bile vardı.
Kış günleri kentsoylular köleleri ile Latrinaya giderlerdi. Önce köle işini görürdü. Köle soğuk mermeri ısıtır, böylece efendinin poposu ısınmış mermere değmiş olurdu.
Tarihte belki de sınıf ayrımının ilk izleri "sıcak mermere oturmuş g.t" ile şekilleniyordu.
Bölmüşüz…
Yeryüzünü de bölerek ülkelere ayırmışız. Ülkeleri bölerek şehirlere... Şehirleri cadde ve sokaklara bölmüşüz. Yetmemiş insanları rengine, ırkına, dinine, mezhebine göre bölmüşüz.
Sonra zamanı mevsimlere bölmüşüz. Ayları günlere, saatlere, dakikalara bölmüşüz. Her şeyi bölmüşüz, ama ekmeği ve sevgiyi bir türlü bölüp paylaşamamışız.
Şuraya geleceğim…
Birileri bizi kandırıyor. Öyleymiş gibi sandırıyor. Kötü olan ise biz bu oyuna inanıyoruz. Sanmaya devam ediyoruz. Bazen bu oyuna biz de katılıyoruz.
Eduardo Galeano'nun "Tersine Dünya Okulu" eserinde şöyle bir bölüm var;
“Cardona Köyü'ndeki komşularının bakış açısına göre, yaz kış aynı elbiseyle dolaşan Toto Zaugg müthiş bir insandı: "Toto asla soğuk almaz." diyorlardı. Toto bir şey demiyordu. Soğuk alıyordu, alamadığı şey paltoydu.
Öyleymiş gibi sandırma oyununa destek vermeye uyumlu hale getiriliyoruz. Karanlık bir odada kara kedi bulmak zordur, özellikle de oda da kedi yoksa.
Ez cümle; kimi neresinden yalarsanız, orası sizin kimliğiniz olur…
E, mehteri şimdi mi verelim, paket mi yapalım?
Sn.Yilmaz felsefe güzel dır.Ancak anlatigini kim çözecek.Mesajlar anlayana değil anlamayana verilir.Bu mesajları anlayanlara anlayacaklari dilden versen daha iyi olur. Nasıl bir dil konusuna gelince kasım paşa, ssk, devane dili kullanırsan daha iyi olur.Sonuçta seni okuyanlar monşeler değil.Birde en son yazisinizin bölümünde kim nereyi yaliyorsa ona benziyor demişsiniz.O yalayanlar görmek yada gostermek istiyorsanız.Bindikleri arabalarına, evlerine, oturdukları koltuklara, konuşmalarına, davranışlarına bakınca belli oluyor.Asıl mesele doğrular değildir imkanlardir.Özgürlüğün en temel kuramı iktisatdir.SİZ ekonomik olarak güçlü iseniz özgürsünüz.Yoksa tutsaksiniz.Burdaki ayrım çalışarak onurlu yoksul mu olacaksiniz.Yoksa onursuzca yalayacakmisiniz.Birde yalatanlar var bunlarda hiç bir kavram yoktur.Sadece kavramları kullanırlar içini boşaltirlar.Hırsızlık, arsızlık, namusuzluk vücut bulmuştur.Kavramsız yaşamak isteyenler bunlarla iş tutar.Yalatanlar ve yalamalar zumresinde taksimat şöyle yapılır. Bir tane yalayana bin tane yalatana verilir.Bazende iyi yalamadigi için avcunuda yalaya bilir.Onun için yalamak risklidir.Bazende çok pisliğe batmış birini yalamak kaderinizde olabilir.Yalayanlara bir tavsiyem olacak yalamak için yalamayin.Yaladiginiz zaman hakkını verin.Yalama işini iyi yapacak ki yalatanlar hep olsun.
İnsanoğlu bazı durumlarda pul da yalar...Pul yalamak yalakalık değildir.
Beğen (4) Beğenmedim! (0)yazı güzel ancak, en az yazı kadar güzel olan felsefe adlı kişinin yorumudur.bu yazıyı tamamlar niteliklidir.hani her hikayede cocuklara okulda sorarlar ya bu hikayenin ana fikri nedir diye. cevap veriyorum:KİMİ NERESİNDEN YALARSAN,ORASI SİZİN KİMLİĞİNİZ OLUR....
Elvan Bey; harika bir yazı olmuş. Tebrik ederim. Yazı da, ''Felsefe'' rumuzlu yorumda.
bi öküz meselesini kavrayabilsek herşey çözülecek...
Mermerin ısıtılması güzeldi, şimdikilerde o ataların soyundan geliyorsa demek