Bir süredir Baroların seçim sistemlerinin değiştirilmesine yönelik çalışmaların yapıldığı ve değişik düşünceler kamuoyuna yansımaktadır.

Elbette hiçbir şey tabu değildir. Daha demokratik daha çoğulcu kısacası daha iyi bir şey hedeflenmek şartıyla her şey tartışılabilir.

Demokratik yapı insanlık tarihi boyunca tespit edilmiş en az mahsurlu bir yöntemdir.

Avukatlık Yasası’nın baro seçimlerine ilişkin çarşaf liste en demokratik sistemdir.

Meslektaşlarımız her bir baro organındaki organ üyesini ayrıca seçmektedir. Organlara seçilen her üye yüzde 51’i aşkın oy almaktadır.

Hal böyle iken seçim sistemi kusursuz değildir.

1-Mevcut sistem 70’şi aşkın Baroda çarşaf liste amacına uygun sonuç doğurmakta iken barolara kayıtlı avukat sayısının çokluğundan dolayı meslektaşlarının birbirini tanımıyor olması, organlara seçilecek üye sayısının fazlalığı nedeniyle gruplar yarışmakta yasadaki çarşaf liste Blok listeye dönüşmekte yüzde 20-25 oy oranı ile bir grup bütün baro organlarındaki üyeleri kazanmakta diğer gruplar yönetim ve komisyonlarda yer alamamaktadır. Ortaya antidemokratik bir durum çıkmaktadır.

2-Bir başka sorun; 1969 yılına kadar barolar arasında bir birliktelik yok iken bu tarihte tüm barolar bir araya gelerek TBB’yi kurmuşlardır. O dönemde hangi baronun TBB’nin seçimlerinde kaç delege ile temsil edileceği tartışılmış, oluşturulan birliğin avukatlar birliği değil baroların birliği olması sebebiyle eşit delege ya da üye sayısına göre delege formülü yerine dengeli bir delege yapısı oluşturulmuştur. Bir örnek vermek gerekirse o gün Çorum için 2, İstanbul için 10 delege belirlenmiştir.

Geçen süre zarfında bugün Çorum delege sayısı 4 olurken İstanbul delege sayısı 157 olmuştur.

Üç beş büyükşehir barosu bir araya geldiğinde diğer baroların kıymeti harbiyesi kalmıyor. 77 Baro 3 baronun vesayeti altına girmiş olmaktadır. Bu nedenle delegasyon sayılarının revize edilmesi gerekmektedir.

3- Bir diğer sorun Baroların yetki alanlarını aşıp siyaset yapması, zaman zaman eleştiri yapıyorum derken toplumun değerlerine saldırması tartışmalarıdır.

 Avukatlık Yasasına göre baroların birincil görevleri mesleği önceleyen, avukatların haklarına ilişkin faaliyetler yürütmesidir. Lakin baroların görevi bundan ibaret değildir. İkinci görevleri ise Avukatlık Yasası 76 ve 95. Maddeleri gereği hukukun üstünlüğünü savunmak ve insan haklarını korumak konularında görevleri vardır.

Tartışmalar tam da burada başlamaktadır. Bu konuda sınır nedir?

Ne İktidar ne muhalefet ne de başka bir güç odağı, hiç kimse Baroların kendi türküsünü söylemesini beklememelidir. Bu durum ne bunu isteyenlerin yararınadır ne milletin yararınadır ne de yargının yararınadır.

Reaksiyoner olarak birkaç baronun birkaç beyanı yüzünden seçim sistemi değiştirilemez. Diğer 70’i aşkın Baro ateşe atılamaz. Bütün sistem alt üst edilemez. Güç bela terazide durmaya çalışan yargı acaba nasıl karar verirsem polemiklere konu olmam ikilemi içinde bırakılamaz.

Bırakılmamalıdır.

Ha yetki var, yapılır.

Ama Nasrettin Hoca’nın “Sarımsakla balı karıştırıp yemeyi ben buldum, lakin ben bile beğenmedim” dediği gibi ortaya çıkacak sonucu değişikliği yapanların kendileri de beğenmez.

Sistem zarar görür.

Hukuk zarar görür.

Ülke zarar görür.

“Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen, İki kazma kürek, iki de ırgat gerek, Ancak hadi gel yapalım şunu geri desen, Bir Sinan, bir de Süleyman gerek.”

Diğer yandan barolar mesleği önceleyen bir anlayışı, birincil görevlerini tamamen bir yana bırakarak ilgili maddelerin verdiği yetkiye dayanarak bir siyasi parti gibi hareket edemez. “İktidara tabi olmayacağız” diye haklı bir söylemde bulunurken muhalefetin ya da başka bir güç odağının marşını söyleyemez. Milletin değerlerini tahkir edemez. 1960’da olduğu gibi Demokrat Partili sanıkları savunmayacağız diye karar alamaz. “Başörtülüler bu baronun kapısından giremez” diyemez. Bir siyasi partin seçim güvenliği için başka barolardan avukat isteyemez. Tutukluluk durumlarında haklı bile olsa tutuklulardan “esir” diye bahsedemez. Hukuk derken, adalet derken sadece kendi mahallesi için isteyemez.

İstememelidir.

Ha isteyebilirler, özgürlük var.

Her birkaç yılda bir bu tartışmalar gündeme gelir. Tüm gelişmeler meslek ve meslektaşların aleyhine sonuç verir.

Meslek zarar görür.

Hukuk zarar görür.

Ülke zarar görür.

Hal böyle iken herkes kılıcını çekmiş aklın değil duyguların kılavuzluğunda süreç ilerliyor.

Hukuk için, adalet için, yargı bağımsızlığı için, ülke için, bizden adalet bekleyen millet için, hizmet bekleyen ekonomik dar boğazdaki meslektaşlar için, kendiniz için, kendimiz için 83 milyonluk BİZ için lütfen biraz sağduyu... Lütfen biraz iletişim… Lütfen biraz anlayış…

Sağırlar diyaloğunu, inatlaşmayı bir yana bırakıp birbirimize karşı algılarımızı açalım. Ötekileştirmeden, iyiye “iyi”, kötüye “kötü” diyebilip en iyisi için uğraşalım.

Barolara ilişkin olan/olduğu varsayılan her ne var ise hep birlikte ortak akıl ile herkesin iyi niyet çerçevesinde aklını fikrini ortaya koyması ile herkesi memnun edecek şekilde çözülebilir.

Ancak iyi bir çözüme ne “çarşıyız her şeye karşıyız, yaptırtmayız, ettirtmeyiz, istemezük” tarzı yaklaşımla varılır. Ne de “yetki bizde yaparız, size sormayız, güçlü hukuk sistemi, hukuk ihracı” gibi bileşenlerde ortak bir anlam oluşturmayan bir söylem ile ulaşılabilir.

Baro seçimlerine ilişkin tartışmalarda iki başlık öne çıkıyor:

Birincisi Nispi temsil ve delegasyon sayılarında revizyon ki bu konu sağlıklı bir şekilde tartışılıp mevcut sistemi allak bullak etmeden bir düzenleme yapılabilir.

İkinci gündeme gelen konu ise çoklu baro. Sendikal tarzda avukatların örgütlenmesi.

80 baronun ve TBB’nin karşı çıktığı, çok sayıda etkili yetkili hukukçunun karşı çıktığı bu düzenlemeyi savunan en azından bildiğim kadarıyla bir avuç hukukçu çoklu baro talep gerekçelerini şu şekilde ifade ediyorlar;

- Meslek odaklı baroların kurulacağı,

-Baroların siyasi yapılardan kurtarılarak, vesayet aracı olmaktan çıkacağı,

-Grupların kendilerini Birlik seçiminde temsil etmesini sağlayacağı,

-Darbelere Muhtıralara destek veren girişimleri zayıflatacağı,

-Avukatların temsil kabiliyetinin artacağı,

-Çok sayıda Baro Başkanı ünvanlı avukatın olmasını mesleğe daha çok fayda sağlayacağı,

-Barolar arası rekabet olacağı, bu rekabet sebebiyle avukatlığın gelişimine fayda sağlanacağı,

-Baroların açıklamaları ya da eylemlerinin, kamuoyu önünde tüm avukatların görüşüymüş gibi izlenimi vermeyeceği,

-Baroların bazılarının mesleki çalışma alanlarına göre oluşarak, mesleki gelişim ve iş bulma olanaklarını arttırabileceği,

-Yargının Bağımsızlığını arttıracağı,

-Kamuoyu nezdinde baro başkanlarının farklı söylemlerde bulunabileceği,

-Sosyal medyadaki birçok iftira ya da organizelere bulaşan mevcut baro yönetimlerinin bu eylemlerine karşı bir imkan sunacağı,

-Temsil imkanı bulamayan grupların temsil edileceği

-Demokratik ve çoğulcu bir ortam doğacağı vs.

Baroculuk yapmamış veya yapma imkanı bulamamış hukukçuların talep ettiği çoklu baro bu görüşlerin tam tersini doğuracaktır.

Bazı kalabalık baroların seçim kazanan grup dışındaki diğer grup üyelerine yönetim, komisyon ve baro çalışmalarında imkan tanımaması konusundaki teşhisleri doğru olabilir. Ama ilaç olarak sundukları çoklu baro bu derde deva bu yaraya merhem asla değildir.

Dünyanın hiçbir yerinde olmayan Getirilmesi düşünülen Türk usulü Çoklu baro uygulaması yukarıda belirttiğimiz sorunlara çare olmayacağı gibi ilaveten yüzlerce sorun doğuracaktır.

Yargıda zaten güçsüz olan savunma on kat daha zayıflayacaktır.

Avukatlar arası kutuplaşma artacaktır.

CMK, Adli Yardım hizmetleri açısından kargaşa yaratacaktır.

Disiplin işleri çıkmaza girecektir.

İktidara yakın baro başkanları yargı üzerinde baskı oluşturacak ya da yargı ve kamuoyu bölge algılayacaktır.

Oluşan baroların üyeleri benzer düşüncede olacağından siyasallaşma ve marjinalleşme doğacak zaten var deniliyorsa siyasetin ve marjinalliğin kralı ortaya konacaktır.

Barolar siyasi parti gibi gerek kendi aralarında gerekse siyasi partilerle çatışma halinde olacaktır.

Toplumsal olaylarda barolar farklı üye profilleri nedeniyle daha sağduyulu yaklaşırken çoklu baro ile daha keskin daha ayrıştırıcı yaklaşımlar ve açıklamalar ortaya çıkacaktır.

Avukatlar arasında ortak bir alan kalmayacaktır.

Kargaşa ile baro yetkileri bakanlık devralmaya başlar ve ölümcül bir vesayet oluşur.

İktidara yakın baronun mensuplarının aldıkları her lehe karar tartışmalı hale gelir.

İktidar değiştikçe barolar arası göçler artar.

Kamu kurumları anlaşmalı avukatlarını iktidar yanlısı barolardan temin eder veya böyle olduğu varsayılır.

Sırf siyasi düşünce eksenli kurulacak barolar ait oldukları kampın resmi olarak arka bahçesi halini alır.

Ezcümle bu süreçte gördüğüm kadarıyla bir taraf elinde sarımsak demeti ile tencerenin başında “atarım ha” diye diğer taraf bal kovası ile tencerenin başında “dökerim ha” diye bekliyor.

Dikkat!

Bal ile sarımsağı karıştırıp önümüze yemek diye gelmesi çok yakın.

Bugüne kadar inanmayıp onların muradı “ölümü gösterip (çoklu Baro) sıtmaya (nispi temsil) razı etmek” diyerek diklenenler kendi deyimleri ile sıtmalı ölümün gelmekte olduğunu sanırım görmüşlerdir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner165