Gündem Kudüs… İlk kıblemiz olan Mescidi Aksa…

Aslında işgal edilişinin 100. yılı…

İç politikada köşeye sıkışan Amerikan Başkanı İsrail’e bir yüzüncü yıl hediyesi verip kendi elini güçlendirme derdinde.

Tüm İslam alemi ve Ortodoks Hristiyanlar teyakkuzda. Protesto gösterileri, mitingler peş peşe geliyor. Duyarlı olan herkes bu oldubittiye karşı en azından tepkisini gösteriyor.

Çorum’da da benzer tepkiler, basın açıklamaları ile dile getirildi. Hatta Belediyemiz ve TDED Çorum Şubesi Kudüs hakkında bir roman yazan yazar Ahmet Turgut’u şehrimize getirerek konferanslar verdirdi. Ahmet Turgut Bey erinmeden, yüksünmeden gündüz üç okulumuzda ayrı ayrı konferans verdikten sonra akşam da Buhara Kültür Merkezinde tüm halka açık bir konferans daha verdi. Biz de TDED Çorum Şubesi Künye Edebiyat Kulübü olarak mini bir Kudüs şiirleri dinletisi hazırlayarak sürece tuz misali katkıda bulunduk. Bu vesile ile Sayın Ahmet Turgut’a ve onu şehrimize getiren Belediye Başkanımız Muzaffer Külcü Bey ile TDED Çorum Şube Başkanı Turhan Candan hocamıza bu gayretlerinden dolayı ne kadar teşekkür etsek azdır.

Ahmet Turgut’un anlattığı hususlar çerçevesinde gerçekten de bu konuda ne kadar bilgisiz olduğumuzu, İslam aleminin namusu olan bu meselenin çözümü için slogandan öte bir şey yapamadığımızı anladık.  

Kudüs neden bu kadar önemli dediğimizde ilk akla gelen cevap Müslümanların ilk kıblesi olduğudur. Oysa geriye doğru tarihi bilgilerimizi bir kontrol ettiğimizde; şehrin M.Ö. 4000’li yıllarda kurulduğunu, Hz. İbrahim’in M.Ö. 1650 yıllarında Kudüs’e geldiği ve El Halil kentinde konakladığı ve burada öldüğünü görürüz. Yine M.Ö. 993 yıllarında Hz. Davud’un Kudüs’ü fethederek burayı başkent yaptığını, M.Ö. 967 de Hz. Süleyman’ın Beytülmakdis’i inşa ettirdiğini görürüz. Dolayısıyla iman esaslarımıza göre bizim de peygamberlerimiz olan bu zatların tevhid mücadelesi verdikleri, mabetler inşa ettirdikleri bu şehir elbette önemlidir.

Şehir, tarihi süreçte birçok yıkıma ve işgale uğramış. Hz. İsa buradan göğe yükselmiş. Sonrasında 638 yılında II. İslam Halifesi Hazreti Ömer tarafından fethedilmiş ve 400 yıl İslam toprağı olarak kalmış. 1099 yılında tekrar Hristiyanların eline geçen şehir 1160 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından tekrar İslam topraklarına katılmış. 1517 yılında ise Yavuz Sultan Selim Kudüs’ü Osmanlı hakimiyeti altına almış.

1517 yılından 1917 yılına kadar tam 400 yıl huzur, barış şehri olan Kudüs 9 Aralık 1917 yılında elimizden çıktı. O günden bu güne kan, gözyaşı, kaos şehri haline geldi. İsrail devletinin kurulması ve Arap İsrail savaşları sadece Yahudilerin bölgeye iyice yerleşmesine ve insanlık dışı katliam ve zulümlerine yenilerine eklemesinden başka bir şeye yaramadı.

Müslümanlar 1700’lü yıllardan itibaren İngilizlerin fitne fesatları ile bölgede birbirine düştükçe birlikleri zayıfladı, imanları zayıfladı, kardeşlik hukukları zayıfladı. Onlar parçalandıkça İsrail büyüdü. Bu gün birliği olmayan, dirliği olmayan İslam alemi –o kadar yer altı zenginliğine rağmen- bir yandan cehaletle, yoklukla, yolsuzlukla, yoksullukla boğuşurken bir yandan da bu cehaletin doğurduğu fitne ile birbiri ile boğuşuyor, birbirini öldürüyor.

Mezhep, meşrep, ırk gibi birçok sudan bahanelerle İslam coğrafyası baştanbaşa yanıyor, yıkılıyor. Müslümanlar ne Kur’an’ı, ne Hz. Peygamberin sünneti seniyyesini, ne de birbirlerini anlıyorlar. Sonuçta üç buçuk soysuz tam kalbimizde horon tepiyor.

Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir, namusumuzdur, onurumuzdur dediğimizde birileri çıkıp “bize ne Kudüs’ten, oh olsun Araplara bizi arkadan vurdular, Kudüs’ü Yahudilere sattılar” teraneleri ile kendilerini avutuyorlar. Yüz yıllık İngiliz yalanını ağızlarında sakız ediyorlar. Kimse işin aslını öğrenmek istemiyor, kimse gerçeklerle yüzleşmek istemiyor.

Müslümanlar günü birlik yaşıyor maalesef. Hedefleri yok, gündemleri yok… Bu gün akşam oldu yarına Allah Kerim’dir diyoruz. Allah, kerim olmasına kerim, cömert olmasına cömerttir ama aynı zamanda adildir. Çalışana, gayret edene, talep edene veriyor. Oturana değil, yatana değil, kardeşinin derdine bigâne olana değil.

İşte ibretlik bir hadise size…

Kudüs Müslümanların elinden çıkmış, ahalisi kılıçtan geçirilmiştir. Tüm İslam âlemi yas içindedir. Halep şehrinde yaşlı bir marangoz bir minber yapar. Öyle bir minber ki ünü tüm İslam coğrafyasını sarar. Efsaneler anlatılır adına. İş zamanın Emirinin kulağına gider ve bu minberi satın almak için adamlarını gönderir ustaya. Usta “bu minberi almaya sizin paranız yetmez” der. Şaşırırlar “biz koca devletin hazinesini elimizde tutar iken bir minberi satın almaya nasıl gücümüz yetmez” derler. Usta der ki “Ben yaşlı bir adamım. Elimden marangozluktan başka bir iş gelmez. Kudüs işgal altındadır. Bu da benim zoruma gidiyor. Ben bu minberi Mescidi Aksa için yaptım.” İyi de derler Mescidi Aksa şu an küffar elindedir. Bunu oraya nasıl koyacaksın. “İşte ben bu minberi yaptım. Elimden gelen yaptım. Bir babayiğit çıkar namusumuzu kurtarır ve bu minberi oraya diker. Bu da onun görevi” der. İşte o zamanlar Tikrit sokaklarında çelik çomak oynayan Selahaddin adındaki bir çocuk bu hikâyeyi duyunca “Ben o minberi yerine koyacağım” der. Herkes güler geçer ama o çocuk büyür ve tam 40 yıl sonra İslam ordularının başına geçer. Gider Kudüs’ü kurtarır, minberi de yerine koyar.

Mesele boş boş Selahaddin beklemekle olmuyor. O Selahaddin’i yola çıkaracak bir hedef vermekle oluyor. Şimdi slogan üretmek yerine birimiz Allah rızası için, Kudüs aşkı ile bir minber yapsın ve Rabbim de o minberi yerine koymayı kendine hedef edinen bir yiğit Selahaddin göndersin. Ne dersiniz?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.