İHH’nın, batılı güçlerin terör bahanesi ile işgal ettiği Irak, Afganistan gibi kanlı savaşların yaşandığı ülkeler ile açlığın her yıl on binlerce can aldığı Afrika ülkeleri başta olmak üzere bir çok ülkede bakımını üstlendiği yetimleri ve bu yetimlerin ders gördüğü yetimhaneleri var. Bayramın son günü ziyarete gittiğimiz başkent Tigali’deki yetimhanede ilkokul-ortaokul düzeyinde altmış kadar öğrenciyi ders yaparlarken gördük. 
             
Yetimhaneler yatılı değil, kendi evlerine kalıyor, kendi okullarında normal eğitimlerine devam ediyorlar. Okul çıkışı bu yetimhaneye gelerek burada Kuran öğrenip, dini konularda eğitim alıyorlar. İHH bu yetimler üzerinden ailelerine aylık doksan lira yardımda bulunuyor. Ruanda gibi bir ülkede İHH’nın yaptığı doksan lira tutarındaki yardım, değil bir yetimi, aileyi bile geçindirebilecek bir miktar. Kıyas yapabilmeniz için bir örnek vereyim: Ruanda’da ortalama memur maaşı 70-80 bin frank. Ama bu Fransız frankı değil, Ruanda frankı. Bin Ruanda frankı bizim paramızla üç liraya tekabül ediyor. Yani Ruanda’da bir memur maaşı iki yüz liradan biraz fazla. Dolayısı ile İHH’nın bir yetime sponsorluk için belirlediği 90 lira, Ruanda’da neredeyse bir memurun yarı maaşı. 

             Biraz reklam gibi oluyor ama varsın olsun. İHH’nın dünyada sponsorluğunu üstlendiği yetim sayısı en son bildiğim kadarıyla 46 bin civarında idi. Belki şimdi 50 bin olmuştur. Bir süre önce dinlediğim bir İHH yetkilisi, dünyada sadece bir misyoner örgütünün iki yüz milyon, evet yanlış okumadınız iki yüz milyon yetimi olduğunu söylemişti. Aradaki fark bu kadar net.  En az Hıristiyanlar kadar bu konularda duyarlı olmadığımız sürece istediğimiz kadar, “Hıristiyanlık tahrif edilmiştir, İslam son ve yegane hak dindir” deyip duralım, bu kimseyi Müslüman yapmaya yetmediği gibi bizi de sorululuktan kurtarmaz, sadece din milliyetçisi yapar, o kadar.         
             İHH ve benzeri kuruluşlar bu konuda hakikaten muhteşem işler yapıyorlar. Dünyanın yüzü aşkın ülkesinde yapılan sadece bir iki kilo et dağıtmak değil. Yüz yıl önce devletlerini kaybettikten sonra tespih taneleri gibi dağılan ümmeti yeniden bir araya getirme çabası bu. Ulusçuluk mikrobuyla zehirlenerek birbirlerine düşman edilen kardeşler ümmet bilinci ile  diriltilmeye çalışılıyor.  İsrail’in ve onun içimizdeki muhiplerinin İHH düşmanlığı boşuna değil. Aslında benzeri tüm kuruluşlarımıza düşman bunlar ama İHH biraz daha önde olduğu için ilk sırada o var. Ama emin olun ki İHH’yı bir şekilde çökertseler sıra diğerlerine gelecek.  

             Bunun için çalışmalara bilfiil katılamayanlar maddi yardımda bulunmalı, hiç değilse bir yetime sponsor olarak destek vermeli. Bu iş için her ay uğraşmanız, banka kuyruklarında beklemeniz gerekmiyor. İnternetten İHH’nın sayfasına girip iki üç dakikanızı ayırarak, mesela bir yıllık taahhütte bulunmanız yeterli. Kredi kartı hesabınızdan aylık 90 lira otomatik ödeme talimatı veriyorsunuz, her ay para çekildiğinde telefonunuza mesaj geliyor. Üstelik yetiminizi hangi ülkeden istiyorsanız siz seçiyorsunuz. Bilgileri ile birlikte yetiminizin fotoğrafı da adresinize geliyor. Bir yılın sonunda isterseniz taahhüdünüzü yeniliyor, isterseniz bırakabiliyorsunuz. Sizin bıraktığınız yetimi İHH bir başka isteyene veriyor.

             O gün yetimhane ziyaretinden sonra gençler bizi görev yaptıkları Kuran Kursu’na davet ettiler.  Kuran Kursu yetimhane gibi değil. Yemekhanesi, yatakhanesi ve derslikleri ile küçük bir külliye. Elli dolayında öğrencileri var ve tamamı yatılı kalıyor, içlerinde hafızlık çalışanları bile var. Bina Ruandalı Müslüman kadınların dernek olarak kullandıkları bir yer imiş. Onlardan satın almışlar. Özel olarak inşa edilmediği için çok düzenli değil ama şimdilik ihtiyacı karşılıyor diyorlar.  

             Kurban etinden yaptıkları yemekleri yedikten sonra hep birlikte ve talebelerden birinin imamlığında yatsı namazını kılıyoruz. Namazdan sonra daha önce Türkiye’de üç yıl kaldığını söylediğim Ruandalı Ali’nin tercümanlığı ile talebelerle kısa bir sohbet yapıyoruz. Ardından da bizim gençlerle koyu bir çay sohbetine dalıyoruz. Uçak saatine kadar neredeyse iki saat Türkiye’den, dünyadan, Müslümanların durumundan bahsediyoruz. Bu gençleri tanıdıkça Müslüman cemaatlerin birbirlerine aslında ne kadar yabancı olduklarını daha iyi anlıyoruz. Sistemin şerrinden korunabilmek için hep kapalı devre çalışmak zorunda kalan cemaatlerin son yıllarda rahatlayan siyasi ortamla birlikte özgüven kazandıkları, birbirlerine daha yakın durdukları bir gerçek ama bu ilişkilerin kurulabilmesi için Türkiye’den binlerce  kilometre uzakta mı tanışmak gerekiyor diye düşünmeden edemiyorum. 

            Türkiye’den oralara kadar gidip olağanüstü zor şartlarda Allahın kitabını öğretmeye çalışan bu gençlerin her birisi hakikaten birer inanç ve ahlak timsali. Ama çok önemli bir eksikleri var ki, o da siyasi bilinç. Bunu kesinlikle onları kınamak için söylemiyorum. Hiç şüphesiz bunun nedeni, Müslümanların yakın tarihte yaşadıkları zulüm ve uğradıkları haksızlıklardır. Tarikat ve benzeri İslami yapılar iman ve ahlak konularına yoğunlaşırken siyasi konulardan uzak kalmak zorunda idiler. Zira laik düzen onlara ancak bu şartla hayat hakkı tanıdı. Geçmişte bin bir zahmetle, adeta dilenerek edindikleri varlıkların bir çok kez ellerinden alındığını gördükleri için zararı en aza indirebilmek adına rejim nezdinde meşruiyet sorunu yaşamayan ama kendilerine de yakın zannettikleri partileri destelediler.  Başlangıçta taktik olarak başvurdukları bu yöntem, zamanla alışkanlığa dönüştü ve ne yazık ki bu partilerin en sadık bağlıları haline geldiler. Dünya savaşı sona erdiği ve üzerinden yıllar geçtiği halde sığınağından çıkmayan insanlar gibi bazı cemaatler de o eski vesayet günleri çok geride kaldığı halde hala eski alışkanlıklarını sürdürüyorlar ki, bunu çok açık şekilde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gördük. 

              Bunları ve daha birçok şeyleri konuştuk. Eminim ki karşılıklı olarak çok keyif aldığımız ve kendi adıma çok faydalandığım bir sohbet oldu. Ama uçak saatimiz yaklaşmaya başladığı için kalkmak zorundaydık. Oldukça duygusal bir vedalaşma ile Türkiye’de ya da başka bir yerde görüşmek konusundaki samimi dileklerimizi ifade ederek ayrıldık. 01,55’te tam zamanında kalkan THY uçağıyla önce Uganda’nın başkenti Entebbe’ye, oradan da dokuz saat süren bir yolculuk sonunda İstanbul’a indik. Omerkilic91@Hotmail.com     
                                 


                                                                     SON
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Ulusçu 2014-11-06 10:31:58

"ulusçuluk" ilkesine yani milliyetçiliğe nasıl mikrop dersiniz? ülkemiz milliyetçilik duygusuyla ayakta duruyor.