Hele bir karanlıkta kalınmaya görünsün ışığın esas önemi ve işlevi o zaman anlaşılır. Karanlığın zıt anlamlısı aydınlık, aydınlığı sağlayan ışık, ışığın kaynağı akıl, aklın bayrağı vicdandır. Görüldüğü gibi ışık gerçek anlamıyla veya mecaz ve yan anlamlarıyla hep bir değeri ifade etmektedir. Sadece gerçek anlamıyla bile ele alındığında ışık işe yarayan bir şeydir, mekan ve ortamı aydınlatır, hayatı kolaylaştıran önemli bir araçtır.

Ancak mekandan daha önemlisi zihinsel aydınlanmanın, topluma yol gösterici olmanın sembolüdür, ışık.  Ki buna “bilimin ışık etkisi” diyorum, ben.

Pekala; her koşulda ve ortamda ışığın değerini ortaya çıkaracak olanlar ve bunu görev edinecek olanlar var mıdır? Varsa kimlerdir?

-Vardır ve bunlar kısaca üniversitelerdir, araştırma yada akademi yada bilim kentlerin sahip oldukları insan kaynaklarıdır(Özçatalbaş, 2015).

Bilim ocakları, ışığı kime ya da kimlere tutacaklardır?

-Öğrencilerine, üreticiye, işçiye, esnafa, tüketiciye, kısaca toplumu oluşturan tüm bireylere, kısaca tüm topluma, hatta insanlığa…

Pekala; akademik çalışmalar ve tartışmalı olsa da; akademik yazılara ve yayınlara verilen önem nedir? İlgi ne kadar artmıştır? Artmaya devam etmekte midir?

Yine tamamlanan akademik çalışmaların “içinde ne olduğu”, net olarak ortaya konmuş mudur?

Hangi bulguların kullanılabileceği, hangilerinin yaşama enjekte edilebileceği irdelenmiş midir?

Eldeki bilgiler ve sonuçlar bir “buğday danesi kadar değerli, anlamlı, yaşamsal, sade ve özgün müdür?”

Yaşamı kolaylaştıran, üretim maliyetini düşüren, verimliliği yada etkinliği artıran yönler açıkça ifade edilmiş midir?

Ve benzer ve anlamlı pek çok soru…

Bilimin “B”si düşerse!

Olmaz ya! bir de olayı farklı bir bakış açısıyla ele alalım. Böyle bir durumda başka bir konu ve öncelikler ortaya çıkabilir.

Temel soru şudur: Işık yada bilim bu kadar önemli midir?

Sadece günü yaşamak ve günlük sorunları çözmek, günlük başarılara imza atmak ve günceli takip etmek yetmez mi?

Bu iki seçenekli soruya, evet yeterlidir! denilmişse; bu durumda gelecek orta ve uzun dönem karanlıktır. Bilimin B’si düşmüştür ve yapılmakta olan ise bilim değil farklı bir şeydir.

Konu bu kapsamda ele alındığında aslında günceli takip etmek, güncele saplanmaktır, kolaycılıktır ve tatlıdır, hatta alışkanlık yapar, çerez gibidir. Ancak verdiği haz geçicidir ve sağlıklı değildir.

Durum böyle olduğuna göre; bundan hızla uzaklaşmak ve sorun çözmeye ve yenilik ile teknoloji geliştirme üzerine odaklanmak gerekir. Her şeye rağmen bunu yapmadığınızda “bilimi öne alıp, yükselen değer yapmadığınızda veya bilimi bireysel ve subjektif kaygılarla arka planlara ittiğinizde”, olacak bellidir.

“Bilimin B'si düşer, yerine F gelir; Film olur.”  Film ise hayattan kopuştur, bulutların üzerine konuştur, ya da hayale, duyguya teslim oluştur. Ve bu, hiç bir bilim insanı ve bilimden yarar uman hiç bir kimse için beklenen, özlenen ve ulaşılması hedeflenen nokta değildir...

O halde; “bilimsel çalışmalardan toplumun üst düzeyde yararlanması “ için değişimin karşısındaki statüko müptelalarıyla ve zihniyetle mücadele etmek, onu ikna etmek, inandırmak veya zorlamak ve paydaşlarla sürdürülebilir güç birliği yapmalarını sağlamak gerekir.

Bunu yaparken subjektif kaygı ve tasarrufları bir kenara atmak ve samimiyetle ışık saçmak üzere yola çıkmak; “bilimin ışık etkisi” nin gereğine inanarak azimle çalışmak gerekir.

Niyet saf ise “bilimin ışık etkisi” çarpan etkisiyle çoğalır ki, bu toplum bakımından olağanüstü değerlidir ve mutlaka dikkate almak gerekir.

Sonuç olarak; “ışığa doğru bir hamle yapmak” kadar “niyet ve niyetin saflığı”da önemlidir…


 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.