“İslam dünyası bu yıl da Ramazan’ı kan ve gözyaşı ile karşıladı.” Gazete başlıklarında, haber spotlarında gördüğümüz bu ve buna benzer sözler artık ne kadar da tanıdık geliyor. Son yıllarda İslam dünyasının kan ve gözyaşı içinde girmediği bir Ramazan ayını hatırlamıyoruz bile. Suriye, Irak, Mısır başta olmak üzere Libya, Afganistan, Yemen, Nijerya, Doğu Türkistan, Myanmar gibi Müslümanların yaşadığı toprakların büyük bir bölümü adeta yanıyor, kavruluyor. Bu yangında on binlercesi can verirken, hayatta kalan milyonlarca insan mülteci çadırlarında, barakalarda açlık, sefalet ve bunun getirdiği hastalıkların pençesinde adeta ölüm kalım savaşı veriyor.    

Mısır’daki darbenin üzerinden tam bir yıl geçti. Geçen yıl Ramazan’a bir hafta kala darbe ile Muhammed Mursi’yi deviren askerler, bir ay süren barışçı gösterileri kanlı şekilde bastırarak sokakları kan deryasına çevirmişlerdi. Çok kişi dünyanın, özellikle batılı ülkelerin askeri yönetime göz yummayacaklarını düşünerek darbecilerin uzun süre başta kalamayacaklarını zannetmişti ama batı, insan hakları, demokrasi derken bunları sadece kendi insanı için istediğini, Müslümanların seçimlerine de, iradelerine de zerre kadar saygı duymadığını bir kez daha göstermiş oldu. 

Bir yıl önce bu günlerde meydanları dolduran milyonlar, cuntaya teslim olmayacaklarını ilan ederek direnme yolunu seçtiler. Bizler de Ramazan ayı boyunca yaptığımız eylemlerde darbeyi ve darbecileri telin ettik ve Mısırlı kardeşlerimizin yanında olduğumuzu haykırdık. Ama ne askeri yönetim geri adım attı, ne de Türkiye hariç dünyadan kayda değer bir tepki geldi. Küresel sömürü düzeninin ağaları, bir yandan “demokrasinin kesintiye uğramasından kaygılıyız” gibi lafları gevelerken, diğer taraftan da kendilerine yeni ve daha güçlü bir uşak buldukları için el altından desteklerini devam ettirdiler. Kısa süre önce de askeri yönetim, gerçekleştirdiği seçim tiyatrosuyla darbeye meşruiyet elbisesi giydirdi ve herkesi bu krizden kurtarmış oldu.    

Bütün bu işlerin finansörlüğünü ise İslam dünyasının başının belası, Harameyn’in işgalcisi, değil Müslümanlık, insanlıktan bile uzak bir bedevi aşiretinin başı olan Suudi krallığı yaptı, yapmaya da devam ediyor. Fas dönüşü uğradığı Kahire havaalanında uçağından inmeye bile gerek görmeyerek, “bedeviyim ama para bende” dercesine ayağına çağırdığı Sisi ve şürekasını başarılarından dolayı kutladı ve yardımların süreceğini söyledi. Cuntacıların uçağın merdivenlerine doğru koşar adım gidişleri ise tam bir ibretlik sahne idi.  Halkına karşı baş edilmez bir gücün sahibi gibi görünen Sisi’nin, Suudi Kralı karşısında sergilediği o zelil davranış, sadece darbeye destek veren Mısırlıların değil, darbeye darbe bile diyemeyen tüm dünyanın utancıdır.

Ama her şeye rağmen Mısırlı kardeşlerimiz teslim olmuş değiller. Cunta tarafından esir alınan tüm lider kadro, demir kafesler içinde çıkarıldıkları mahkeme salonlarında, Ortaçağın engizisyon hakimlerini andıran darbenin yargıçlarına meydan okuyorlar. Halk ise liderlerinin arkasında durarak, protestolarını sürdürüyor, hem de rejimin çok istemesine rağmen şiddete bulaşmadan. Şimdi de darbenin 3 Temmuz’daki yıldönümünde daha büyük gösterilere hazırlanıyor ve dünyadaki kardeşlerinden de destek bekliyorlar.

Bu kadar direnişe, protestoya rağmen işlerin cuntanın planladığı gibi gidiyor görünmesi insanı bazen ümitsizliğe düşürmüyor değil. Ama Allah’ın nazarında başarının dünyevi ölçülere göre olmadığını hatırlamalı ve yenilsek de önemli olanın doğru tarafta yer almak olduğunu bilerek nihai zaferin bu olduğuna inanmalıyız. Evet, bizler mazlumlardan yana olduk ve kesinlikle doğru olanı yaptık.   

Müslümanların bu yürek dağlayan hallerine üzülmemek, kahrolmamak elde değil. Ama Allah yolunda sabrın ve zorluklara karşı direnmenin öğretildiği bu mübarek ayda bizi üzmesi gereken asıl şey, savaşların olması değildir. İslam’da savaş arzu edilen bir durum olmasa da kaçınılmaz hale gelmişse Ramazan’dır diye ertelenmez. Mesela, Bedir Savaşı Ramazan’da olmuştur, Mekke’nin fethi de Ramazan’a denk gelmiştir. Sorun bu değildir. Asıl kahredici olan Müslümanların bir kısmının mezhep-hizip peşinde kalplerinin parçalanmışlığı, büyük kalabalıkların ise bütün bu olaylar karşısındaki vurdumduymaz halleridir.

Rahmet ve bereket ayı Ramazan’ı büyük bir coşku ve heyecanla karşıladığını söyleyen biz Müslümanlar, bireysel ibadetlere gösterdiğimiz hassasiyetin binde birini ümmetin sorunları karşısında göstermiyoruz. Bu ayda daha bir dikkatle kıldığımız namazlar, tuttuğumuz oruçlar, yaptığımız infaklar, kısaca ifa etmeye çalıştığımız tüm ibadetler, bize eğer zalimlere karşı bir öfke ve kardeşlerimiz ile dayanışma azmi vermiyorsa, huşu içinde yaptığımızı zannettiğimiz bu ibadetlerin Allah’ın istediği bir kulluk olmaktan çok, bir nevi günah çıkarma, vicdanlarımızı yatıştırma ameliyesinden öte gitmeyen ve hemen her dinde yapılan ayinlerden, dini tören ve ritüellerden farklı olmadığını bilmeliyiz.     

Rabbimizin Tevbe suresi, 19. ayetini bir kez daha okumanın tam zamanıdır: “Yoksa siz, hacılara su dağıtmak ve Mescid-i Haramı (Kâbeyi) onarmak işini, Allah'a ve ahirete inanıp, Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi mi kabul ettiniz? Bunlar Allah katında bir değillerdir." Omerkilic91@Hotmail.com



Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
hatırla-mayan 2014-07-07 17:10:29

mısır'ı, suriye'yi, filistin'i hep yıldönümlerinde de hatırlamak lazım. niye yıldönümlerde protesto eylemi yaparsınız. başka zamanlarda hatırlamazsınız. bu işin gereği bu mudur?

Avatar
Adınız Soyadınız 2014-07-12 01:54:54

bu yazıdan bunu çıkardıysanız bravo size.! okudunuz mu acaba yoksa başlığa bakarak mı yorum yaptınız diye düşünmeden edemiyor insan.

Avatar
Karabağlı 2014-07-12 18:58:48

sayın yazar sizin aklınıza islam toplumu denildiğinde hep filistin ve suriye mi geliyor.karabağdaki ve doğu türkistandaki ve de kerkükteki soykırımı zulmü ve gözyaşını neden kaleme almıyorsunuz. yoksa bu durum acem siyasetine aykırı bir durum mudur. nasıl olsa hedefinize az kaldı. mezhepsiz ve tarikatsız bir islam anlayışını bu millete dayata dayata gün bütün sünni cemattlaerin yokedilmesine kadar geldi. sırada bütün nur cemaatleri var, ve sonra ismailağa cemaati, ve menzil ve süleymnacıları bitirdiğinizde halka tamamlanacak ve türkiye'ye acem islam anlayışı dayatılacak gelecek on yılın kodları bu şekilde. öyle değil mi? bütün stk larınızla top yekün cemaatlere saldırmaya başladınız bile. bu işin ucu abdullah ibn-i sebe'ye oradan da israile dayanıyor. yani bu bir baıma acemve israil dayanışmasıdır kolay gelsin.