‘En büyük zulüm Doğu Türkistan’da’

Doğu Türkistanlılar Derneği Genel Başkanı ve Dünya Uygur Türkleri Kongresi 2. Başkanı Seyit Tümtürk...

20 Eylül 2014 Cumartesi 18:53
 ‘En büyük zulüm Doğu Türkistan’da’


Doğu Türkistanlılar Derneği Genel Başkanı ve Dünya Uygur Türkleri Kongresi 2. Başkanı Seyit Tümtürk, Doğu Türkistan’da Neler Oluyor? konulu konferansında, dünyanın en ağır zulmünün tüm dünyanın suskun bakışları arasında Doğu Türkistan’da yaşandığını söyledi. Sadece Ramazan Bayramı’nın ilk gününde yaklaşık 5 bin Doğu Türkistanlı Müslüman Türk’ün katledildiğini aktaran Tümtürk, “Müslüman Türk kardeşlerimizin dualarında bile yeni yeni yer almaya başlayan bu millet, kardeşlerimizin duasında yerini alıp, destek görmeyi bekliyor.” dedi.


Turgut Özal İş Merkezi’nde Alperen Ocakları, Çorum Belediyesi ve Dil ve Edebiyat Derneği tarafından ortaklaşa düzenlenen konferansta, Doğu Türkistan’da yaşananları tüm ayrıntıları ile gözler önüne seren Seyit Tümtürk, konuşmasında yaşanan süreci, Doğu Türkistanlılar’ın Türkiye’den ve Türk Milleti’nden beklentilerini sıraladı.


Çin’in 65 yıldır sürdürdüğü sistemli asimilasyonu, zulmü ve soykırımı belgeleriyle ortaya koyan Tümtürk, “1949’dan beri sürdürülen en ağır zulme ve soykırıma rağmen, Doğu Türkistan halkı hiç bir zaman dininden ve kimliğinden vazgeçmemiş, özgürlük mücadelesinde 250’inin üzerinde ayaklanmalarla adeta ölüme meydan okumuştur. Doğu Türkistan halkı, bağımsızlığını kazanacağı güne kadar da mücadelesinden vazgeçmeyecektir.” diye konuştu.


Çin’in uyguladığını sistemli karartma ve dünya gündeminden gizleme çabalarının son yıllarda kırılmaya başlandığını, buna rağmen tüm dünyanın Doğu Türkistan’ı Çin’in insafına bırakmaması gerektiğine işaret etti.


Filistin başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında Müslümanlar’a yönelik saldırı ve katliamların kendilerini çok üzdüğünü, hepsinin mücadelesini kendi mücadeleleri saydıklarının altını çizen Tümtürk, Doğu Türkistan’ın bir kaç yıla kadar Türkiye’nin gündeminde olmadığını, Doğu Türkistan’ın gördüğü işkence ve zulmün dünyanın hiç bir yerinde yaşananlarla kıyas götürmeyecek kadar ağır ve şiddetli olduğunu vurguladı.


Türkiye’nin ortaya serdiği tavrın kendileri için gurur ve umut kaynağı olduğunu belirtmekle birlikte, daha güçlü bir tavır beklediklerini de ifade eden Tümtürk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı, Başbakan Ahmet Davutoğolu’nun da Dışişleri Başkanlığı döneminde yapılan Urumçi ziyaretlerinin Doğu Türkistan Halkı’nı büyük bir mutluluğu boğduğunu aktardı.


Türkiye’ye her zaman minnet duyduklarını da söyleyen Seyit Tümtürk, konuşmasında şunları ifade etti, “Kalben ve ruhen kalbimiz her zaman Ankara ile birlikte atıyor. Türk Milleti ilk kez İslam’la bu topraklarda tanışmıştır. 30 milyon Müslüman Türk, bu coğrafyada 65 yıldır işgal ve asimilasyona maruz kalıyor. Çin’in tüm enerji ihtiyacının yarısından çoğu, bu mümbit topraklardan karşılanıyor. Tarım ve ziraat bakımından da dünyanın en zengin toprakları arasında yer alan vatanımız, ayrıca kültür ve medeniyet yatağıdır. Çin bu zenginlikleri sömürmenin yanısıra, bu milletin evlatlarını adeta dünyadan silebilmek için her türlü adımı gözünü kırpmadan atıyor.


1,5 asın öncesinde Erekna Beyliği’nden yola çıkan hac kafileleri, Anadolu’nun Fransızlar tarafından işgal edildiğini görünce, yolculuklarını yarıda bırakıp, Fransızlara karşı Anadolu insanın yanında yer alıp savaşmış ve hepsi de şehit düşmüştür. Anadolu ve Doğu Türkistan arasındaki bağ tarihin hiç bir döneminde kesilmemiştir. Tarih boyunca kurduğumuz devletler, Rusya, Çin ve İngiltere’nin işbirliği ile yıkılmış.


Doğu Türkistan’la ilgili önemli bir yanlış algı mevcuttur ki, o da Doğu Türkistan’ın mücadeleyi kaybettiği yönündedir. Biz bunu asla kabul etmiyoruz. 46 nükleer deneme yapılan topraklarımız, Çin tarafından diğer devletlere açılsa da, her türlü sistemli taarruzlarını sürdürseler de, bu millet mücadelesinden asla vazgeçmeyecektir.


Kimileri tarafından Doğu Türkistanlılar’ın mücadele vermediği ileri sürülür. 250’nin üzerinde çok büyük ayaklanmalarla Çin’e karşı konulmuştur: üstelik hiç bir silahı olmamasına rağmen bunu yapan milletin bu mücadelesi, Çin’in kapalı bir kominist yönetim sergilemesi ve sistemli karartmaları ile dünyadan gizlenmiştir.


Ancak son yıllarda bu yaşananlar dünyanın gündemine girmiş ve yaşanan dram dünyaya açık olarak duyurulmuştur.


Şehirde tek çocuk, kırsalda iki çocuk kotası uygulayan Çin, dünyanın hiç bir yerinde görülmeyen bir vahşete daha imza atarak, kadınları anne olma hakkında mahrum bırakıp, ikinci çocuğuna halime kalan kadınları doğumuna bir kaç gün kala bile kürtaj yaparak, milyonlarca çocuğun yaşama hakkını henüz anne karnında ellerinden almıştır.


Allah Hazreti İbrahim’i nasıl ki ateşten korudu, bu milleti de tüm bu zulme karşı koruyor. Doğu Türkistan, İslam’ın ipine sarılarak ve milli değerlerine bağlı kalarak ayakta durmaktadır. Kıyamete kadar da bu değerlerle var olacaktır.


Çin hastanelerinde kasıtlı olarak Doğu Türkistanlılar’a çağın vebası olarak Aids bulaştırılmaktadır. Seyahat hakkı olmayan ve yurt dışından da girişlerin çok sıkı olduğu ülkemizde, tek eşlilik esastır ve herkes gayri meşru ilişkiden dinin emri olarak sakınır, buna rağmen Aids virüsünün Çin’in 2,5 katı olduğunun tek izahı, hastanelerde kasıtlı olarak bulaştırılan virüslerdir.


Doğu Türkistan’da Müslüman’ım ve Türk’üm demenin karşılığı ölümdür.


Ekmelettin İslamoğlu’nun 7 yıldır genel sekreterliğini yaptığı İslam İş Birliği Teşkilatı, Doğu Türkistan’da oruç tutmanın yasaklanmasına karşı tek bir kelime bile etmedi. Kardeşlerimiz olan Türk Cumhuriyetleri de tek kelime edemedi. Allah yokluğunu vermesin, hiç değilse Türkiye Cumhuriyeti devleti yaşananlara açık olarak katliam dedi de gönlümüze su serpti.


11 Eylül’de ABD ile pazarlığa giren Çin kendi açısından tarihi bir fırsat yakaladı. Doğu Türkistan’ın tümünü terörist ilan etti ve Doğu Türkistan’ın büyük bir açık hava hapishanesine dönüştürdü.


Türki Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığına biz kendi bağımsızlığımız kadar sevinirken, malesef onlardan aynı karşılığı göremedik. Şangay İşbirliği Örgütü ile bizi nefes alamaz hale getirdiler. Hicret eden kardeşlerimizi, Çin’in rüşvetleri karşılığı Çin’e öleceklerini bile bile teslim ettiler. Ancak bizim sitemimiz oradaki yaşayan kardeşlerimize değil, Rus kalıntısı kominist yöneticileredir.


Namuslu kızlarımızı ailelerinden koparıp, iş ve meslek edindirme bahaneleri ile Çin’in iç bölgelerine götürüp, köle gibi fabrikalarda çalıştırdılar. Pek çoğunu sonradan işsiz bırakıp, ailelerine de dönmelerine musade etmeden fuhuş bataklığına zorluyorlar.


6-7 yaşındaki 2 milyon 360 bin çocuğumuzu bizlerden koparıp, çift dilli eğitim adı altında yine Çin’in iç bölgelerine götürüp, köleleştirmek ve beyinlerini yıkayıp, milletine ihanet edecek gençler olarak yetiştirmek istiyorlar. Henüz bu çalışmanın bizim ülkemize yansıyacak olumsuz boyutunu tam olarak hesap dahi edemez durumdayız.


Filistin bizim kardeşimiz. Gazze bizin Kabe’den önceki kıblemiz. Filistin’e gösterilen destekle iftihar ederken, niye Doğu Türkistan’a da gösterilmiyor diye sormadan edemiyoruz. Niçin aynı ton ve gerçeklikte Doğu Türkistan’a da sahip çıkılmıyor.  Filistin’e sahip çıkmak İslam kardeşliği adına bir kez farz ise, bize de İslam kardeşliği ve akrabalık bağı adına sahip çıkmak iki kez farz olmalı diye düşünüyoruz.


Son birkaç yıla kadar kardeşlerimizin dualarında bile yer bulamıyorduk. Onca yazışmalardan sonra camilerimizde Doğu Türkistan lafı geçmeye başladı.


Dünyada orucun yasaklandığı başka bir ülke daha yok. Sadece buradan bile bizim üzerimizdeki şiddet ve soykırımın boyutu anlaşılabilir. Doğu Türkistan Çin’in insafına terkedilmemeli. Oruç yasaklandı da Diyanet İşleri ‘Neden’ sorusunu bile soramadı.


Biz Türkiye Çin’le savaş yapsın, işbirliği yapmasın, ulusal çıkarlarını gözetmeyip askıya alsın demiyoruz. Ancak tüm bu ilişkilerin yanısıra, Doğu Türkistan meselesini göz ardı etmeyip, daha büyük adımlarla, bu mağdur insanların yanında yer alsın diye bekliyoruz.


Sayın Davutoğlu’nun 2010’da diret olarak uçağı ile Urumçi’ye gelmesinin gerek bizim üzerimde, gerekse Çin’in üresinde nasıl bir etki yaptığını söylemeye bile gerek yok. Türk Milleti’ne müteşekkiriz. Türkiye, 1955’te Çin’le Doğu Türkistan’ın imzaladığı Özerklik Anayasası’nın uygulanmasını isteyebilir. Dini yasakların kaldırılmasını şark koşabilir. Üniversiteler Doğu Türkistan kürsüleri kurabilir. THY direkt olarak Urumçi’ye sefer başlatabilir. TİKA’nın hiç bir çalışmasında Doğu Türkistan olmadığı gibi, dergilerinde bile bizim ismimize yer vermiyor. Rabia hanımın Türkiye’ye olan yasağının kalkmasını istemekle birlikte, Mesut Yılmaz hükümeti tarafından alınan 98’e 36 nolu ihanet genelgesi ile bu ülkede 10 yıl boyunca Doğu Türkistan lafını etmek bile yasaklandı, ama her şeye rağmen bu millet Doğu Türkistan’ı unutmadı. Yapılan en önemli iyiliklerden birisi de bu hükümet tarafından bu ihanet önergesinin çöpe atılması oldu."




Son Güncelleme: 20.09.2014 18:55
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.