GÜLESİN AĞBAL DEMİRER

Kendimi bildim bileli duyduğum bir cümle: ‘Türkiye çok zor bir süreçten geçiyor’.  Çok uzağa gitmeye gerek yok,  Türkiye’nin 100 yıllık geçmişi  bile, ‘bizden öncekiler de muhtemelen bu cümleyi  kurmuşlardır’ dedirtiyor insana. Evet yine böyle bir süreçteyiz. Milletçe yaşadığımız onca sorunun üzerine bir de büyük bir afet eklendi. En acısı bu elbet.  Çünkü giden canları geri getirmek mümkün değil. Harabeye dönen şehirlerin kültür ve ruhuna tekrar yaşam üflemek çok zor. Ama yapmak zorundayız, birbirimize dayanarak, birbirimizin acısını paylaşarak, yaraları sağaltmaktan başka çaremiz yok.

EROL TAŞKAN… CESURCA BİR ÇIKIŞ

Devasa bu gerçeğin yanında yakında yapılacak bir de ‘seçim’ gerçeğimiz var. Tarihimizin yine zorlu bir sürecindeyiz ve ülke yine bir seçim sath-ı mailine girdi. Üstelik tüm kirlenmişliğine, yozlaşmışlığına rağmen içinde bulunduğumuz sorunların çözümünü siyasî figürlerde aramaktan başka da çıkar yolumuz yok. Modern dünyanın ‘demokrasi’ tanımı bunu gerektiriyor. Böyle bir ortamda herşeyden önce kardeşim, meslektaşım, yıllarca Hakimiyet’te omuz omuza çalıştığımız Erol Taşkan, deyim yerindeyse ‘çok cesur’ bir davranış sergiledi ve yaşantısına, düşüncelerine, gönlüne en yakın siyasi partiden, AK Parti’den milletvekili aday adayı oldu.

NEDEN CESURCA BİR ÇIKIŞ?

‘Çok cesur’ çünkü, kendisinin siyasette fiili bir geçmişi yok. Parti organlarında çalışmamış, sözün özü teşkilatın içinden gelmiyor. Ancak mesleği gereği yazısıyla, haberiyle, duruşuyla, bugüne kadar doğru bildiğine doğru demiş, haklının yanında durmuş bir gazeteci.

‘Çok cesur’, çünkü bugüne kadar bir yerlere gelebilmek için şu ve ya bu siyasetçiye –doğrularından taviz verecek boyutta- boyun eğmemiş. El, etek öpmemiş. Kalemini kullanarak birilerine bel altı vurmamış.(Maalesef böyle gazeteciler(!) de var bu memlekette). Bundan sonra da girdiği yeni yolda karakter deformasyonu yaşayıp bu yollara tevessül edecek bir adam değil kendisi.

‘Çok cesur’, çünkü ekmeğini kazandığı, ailesini geçindirdiği  mesleğini böylesi bir ekonomik ortamda bırakıp, ‘Ya Allah, bismillah’ deyip, zorlu süreçte inandığı ilkelerin savaşını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde vermek için elini taşın altına koyma yürekliliğini göstermiş.

‘Çok cesur’, çünkü siyasetin içinden gelenlerin, biz gazetecilerin ve sade vatandaşın da izleyip gördüğü üzere siyasette bir yerlere gelmek için arkanda birilerinin ‘referans’ olması, Ankara’ya giden yolda taşları şimdiye kadar öyle ya da böyle döşemesi gerekirken,  O, ‘olursa nasip, olmazsa da hayırlısı’ deme noktasında kalbi, kafası rahat, halkın içinden biri olarak 20 yıldır Türkiye gibi bir ülkeyi yönetmenin yıpranmışlığını taşıyan iktidar partisinden bu yola revan olmuş.

SİYASETTE HER ŞEKİLDE OLMAYI VARLIK NEDENİ GÖRENLER

Bu kadar çokça cesaretin ve adanmışlığın, delice bir umudun, taşkın inancın karşısında, bir de her seçim dönemi olduğu gibi, yaklaşan seçim öncesinde de ‘aday gösterilmem, ama belki seçimden sonra bir yerlere getirilirim’i hesap edenler, ya da kaybedecek şeyi çok olduğu için son ana kadar bir adım ileri, iki adım geri gidenler, ya da ‘ya kaybedilecek seçim  buysa’ korkusunu yaşayanlar da var elbet. Onlar hep oldu, olmaya da devam edecek.

TAŞKAN GİBİLERİN İŞİ ZOR AMA İMKÂNSIZ DA DEĞİL!

Bildiğim tek şey, Erol Taşkan gibi halkın içinden, halka ve Hakk’a hizmet için hasbi bir gönül ve salih bir niyetle siyaset sahnesine çıkanların işinin çok zor olduğu. Çok zor ama nasipte varsa imkânsız değil. Ve dahi çarşı pazarda Erol Taşkan’ı tanıyanların, bilenlerin, ‘keşke olsa’ arzularının ne kadar gönülden bir dua olduğuna da  şahit bu kulaklar.

LAF OLSUN DİYE DEĞİL

‘Halka ve Hakk’a hizmet’ demişken, bu ibareye Erol’un şahsında özel bir parantez açmak gerekiyor: Erol Taşkan’ın bu sözleri söylerken, laf olsun diye değil, hayatında düstur edindiğini  ve yaşamına nasıl yansıttığını onu tanıyan herkes çok iyi bilir. Erol Taşkan’ın yıllarca Çorum’u bırakın diğer illerde bile engellilere, gariplere, kimsesizlere, bir kişinin gücünün çok ötesinde bir dernek gibi nasıl sahip çıktığına, onların derdini, ihtiyaçlarını gündeme getirdiğine, bütün bunları da yapılması gerekenin o olduğuna inandığı için yaptığına, Hakimiyet sayfaları ve tüm Çorum şahit. Böyle bir emir ve görev vereni yokken, bir yılda Çorum’da 100, 50 adet te 7 farklı şehirde, 150 akülü aracı sadece kendi çabası ve emeği ile engellilere ulaştırma çabası başka nasıl açıklanabilir ki?

SİYASET İÇİN BİR UMUT

Ezcümle; bizim sesimiz Ankara’da bu işlere karar verenlere ulaşır, ulaşmaz bilemem. Madalyonun bir de diğer tarafı var; Erol Taşkan ve şayet başka şehirlerde de Erol Taşkan gibi adaylar varsa, böylesi seçeneklerin iktidar partisi ya da muhalefete nasıl da güzel bir imkân sunduğu gerçeğinin farkedilmesi gerekliliği. Hepimiz bugüne kadar milletvekilliği ya da yerel yönetici farketmez, adayların seçiliş tarzından, yaşadığımız süreçten ve sonuçtan şikayetçi değil miyiz? Ve Erol Taşkan gibi adayların ‘siyasette ben de varım’ demeleri bir şeylerin değişeceğine, siyasetin iyileşeceğine dair bize bir umut vermiyor mu? Vatandaşın oyunu almak isteyen partiler için işte fırsat. Ey bu işlerde söz sahibi olanlar, son sözü söyleyenler! Bir de bunu yapın lütfen. Bırakın, onun yakını, bunun adamı, partide görev yapmış hesaplarını… Vatandaşın sesi olacak, vatandaşa umut veren, sokakta gerçekten karşılığı ‘iyi’ olanlara yol verin. Hepimizin, ülkemizin en çok böylesi bir sağduyuya ihtiyacı var. Yoksa illa ki her seçimin bir kazanını bir de kaybedeni olacak. Sonuçta ülkem kazansın yeter.

Not: Rabbim Erol kardeşim ve onun gibi adayların yardımcısı olsun. Karar vericilerin de basiretini, ferasetini açsın.